End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Mayıs ayındaki seçim mağlubiyeti, Türkiye’de gerçekleşmesi beklenen kökten bir değişimin de tersine gelişmesinin önünü açtı. Yıllardır “taşlaşan” ve “tepkisizleşen” muhalefet bu son yenilginin pençesiyle dağıldı, paramparça oldu. Bu parçalar, muhalefet bloğunca paylaşıldı; kimi büyüğünü aldı, kimi küçüğünü, kimiyse çürüğünü… Elbette parçaların büyüğünü ve küçüğünü siyasîler aldılar. Parçaların çürüğüyse muhalefete inançla hizmet eden, katkı sunan emekçilere kaldı. Yani bize!
Milletvekili seçilenler özellikle şanslıydılar.. Dokunulmazlığın zırhını bürünmüşlerdi. Fildişinden kulelerinde muhalefetlerini (o da yaparlarsa) sürdüreceklerdi.
Onlar kadar olmasa da diğer talihliler zenginlerdi… Evet, medya patronları, anket şirketi sahipleri… Bu “süslü muhalifler” için de olumsuzluğun raddesi makuldü. Mesela Bekir Ağırdır seçim gecesi içmek için bize şampanya aldırdığında kendinden emin miydi? Yoksa içki firmalarına bilmeden reklam yüzü mü olmuştu?! Öğrenci harçlıklarıyla içki alıp seçim gecesi ekran başında bekleyenleri biliyorum. O giden paraları bu medya patronları, anket şirketi sahipleri karşıladılar mı?
Hayır!
Muhalif seçmene umut vermek ve yeni seçmenler kazanabilmek adına kalemlerimizle devamlı “abartılı cümlelerle”, “edebî söz oyunlarıyla” desteklediğimiz muhalefet; bir reyine bile sahip çıkamayıp köşesine çekildiğinde; yazılarımıza güvenip muhalefete oy veren seçmenin gelip bizden hesap soracağını düşündü mü?
Düşünse de düşünmese de o hesap bizden soruldu. İnananlarımızı kaybettik. Onların umutlarıyla oynadığımızı düşünüp bizi takip etmekten vazgeçtiler.
Meclis’teki fildişi kuleleri andıran eski, köhne gazetelerde nuh nebiden kalma köşelerimiz olmadığından boş da veremedik… Üstelik böyle köşelerimiz de olsa boşvermeyi vicdanımıza açıklayamazdık ya neyse…
Kendi imkânlarıyla ayakta kalmaya çalışan küçük muhalif medya da haklı olarak küçülme yolunu seçti. İstihdam edebilmek geniş imkânlara bağlıydı. O geniş imkân sağlanamadığından da istihdamın damı akıtmaya başlamıştı!
Neden mi anlatıyorum tüm bunları?
Kendi eliyle itibarsızlaştırdığı kalemler, muhalefet cenahından bir özür beklese çok mudur?
Yahut muhalefet içerisinde, bu kalemlere yiten itibarını verecek bir lider yok mudur?
Sayın Özgür Özel’in omuzlarına daha makamına oturur oturmaz bu meselenin ağırlığı da yüklendi biliyorum. Fakat Özgür Bey’den başka bu meseleyi sırtlayabilecek biri muhalefet cenahında bulunsaydı şayet, şimdiye kadar bir mecrada ya teşebbüsünü ya da istifasını okurduk!
Okumak istediğimiz şu ân bunlar değil! O serüveni çoktan geçtik. Duymak ve okumak istediğimiz yalnızca itibarımızın iadesi artık!
Muhalefetimizin çöküşünü bir tarafıyla, Sovyetler Birliği’nin ve tabii onun önderlik ettiği Doğu Bloğu’nun dağılmasına benzetiyorum. Gene mevcut düzenin devamı olan blok kazanmış; yeniliği ve değişimi va’deden cephe kaybetmişti. Bu vaziyetin sosyolojisini konuşmak isteniyorum. Sadece bir yüzünden okumayı faydalı görüyorum.
Komünist Partilerin liderlerinin çoğunluğu kendi ülkelerinde bağımsızlık sancağını açanlar ve ilk başkanlar oldular… Onlar kadar şanslı olmayanları muhalefet partilerinin başlarına geçtiler…
Ancak birden yoksullaşan ve sefilleşen halkları, üçüncü dünya ülkelerine çalışmaya, beş kuruş kazanmaya gittiler.. Bedenlerini ve beyinlerini satmak pahasına…
Erdem Beliğ Zaman
Milletvekili seçilenler özellikle şanslıydılar.. Dokunulmazlığın zırhını bürünmüşlerdi. Fildişinden kulelerinde muhalefetlerini (o da yaparlarsa) sürdüreceklerdi.
Onlar kadar olmasa da diğer talihliler zenginlerdi… Evet, medya patronları, anket şirketi sahipleri… Bu “süslü muhalifler” için de olumsuzluğun raddesi makuldü. Mesela Bekir Ağırdır seçim gecesi içmek için bize şampanya aldırdığında kendinden emin miydi? Yoksa içki firmalarına bilmeden reklam yüzü mü olmuştu?! Öğrenci harçlıklarıyla içki alıp seçim gecesi ekran başında bekleyenleri biliyorum. O giden paraları bu medya patronları, anket şirketi sahipleri karşıladılar mı?
Hayır!
Muhalif seçmene umut vermek ve yeni seçmenler kazanabilmek adına kalemlerimizle devamlı “abartılı cümlelerle”, “edebî söz oyunlarıyla” desteklediğimiz muhalefet; bir reyine bile sahip çıkamayıp köşesine çekildiğinde; yazılarımıza güvenip muhalefete oy veren seçmenin gelip bizden hesap soracağını düşündü mü?
Düşünse de düşünmese de o hesap bizden soruldu. İnananlarımızı kaybettik. Onların umutlarıyla oynadığımızı düşünüp bizi takip etmekten vazgeçtiler.
Meclis’teki fildişi kuleleri andıran eski, köhne gazetelerde nuh nebiden kalma köşelerimiz olmadığından boş da veremedik… Üstelik böyle köşelerimiz de olsa boşvermeyi vicdanımıza açıklayamazdık ya neyse…
Kendi imkânlarıyla ayakta kalmaya çalışan küçük muhalif medya da haklı olarak küçülme yolunu seçti. İstihdam edebilmek geniş imkânlara bağlıydı. O geniş imkân sağlanamadığından da istihdamın damı akıtmaya başlamıştı!
Neden mi anlatıyorum tüm bunları?
Kendi eliyle itibarsızlaştırdığı kalemler, muhalefet cenahından bir özür beklese çok mudur?
Yahut muhalefet içerisinde, bu kalemlere yiten itibarını verecek bir lider yok mudur?
Sayın Özgür Özel’in omuzlarına daha makamına oturur oturmaz bu meselenin ağırlığı da yüklendi biliyorum. Fakat Özgür Bey’den başka bu meseleyi sırtlayabilecek biri muhalefet cenahında bulunsaydı şayet, şimdiye kadar bir mecrada ya teşebbüsünü ya da istifasını okurduk!
Okumak istediğimiz şu ân bunlar değil! O serüveni çoktan geçtik. Duymak ve okumak istediğimiz yalnızca itibarımızın iadesi artık!
Muhalefetimizin çöküşünü bir tarafıyla, Sovyetler Birliği’nin ve tabii onun önderlik ettiği Doğu Bloğu’nun dağılmasına benzetiyorum. Gene mevcut düzenin devamı olan blok kazanmış; yeniliği ve değişimi va’deden cephe kaybetmişti. Bu vaziyetin sosyolojisini konuşmak isteniyorum. Sadece bir yüzünden okumayı faydalı görüyorum.
Komünist Partilerin liderlerinin çoğunluğu kendi ülkelerinde bağımsızlık sancağını açanlar ve ilk başkanlar oldular… Onlar kadar şanslı olmayanları muhalefet partilerinin başlarına geçtiler…
Ancak birden yoksullaşan ve sefilleşen halkları, üçüncü dünya ülkelerine çalışmaya, beş kuruş kazanmaya gittiler.. Bedenlerini ve beyinlerini satmak pahasına…
Erdem Beliğ Zaman