• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

Yaşamın İnce Çizgisi: Gençler ve Kanserle Mücadelenin Gerçekleri

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel ve Son Dakika Haberler kategorisinde End tarafından oluşturulan Yaşamın İnce Çizgisi: Gençler ve Kanserle Mücadelenin Gerçekleri başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 34 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel ve Son Dakika Haberler
Konu Başlığı Yaşamın İnce Çizgisi: Gençler ve Kanserle Mücadelenin Gerçekleri
Konbuyu başlatan End
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan osman06

End

Üye
Katılım
21 Ocak 2021
Mesajlar
972
Tepkime puanı
51
Puanları
18
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Memleket
19 ÇORUM
Takım
Fenerbahçe
Burç
Kova
Mesleği
Muhasebe

İtibar:

Yakın zamana kadar kanser hastalığı yaşlılıkla özdeşleştiriliyordu. Ancak bugün bu algı acı bir biçimde sarsılıyor. Artık kanser, gençlerin dünyasına da sızıyor. Yalnızca ömrünün sonbaharını yaşamakta olan ileri yaştaki insanların değil, gençlerin de hayatlarını tehdit ediyor, umutlarını ve hayallerini hedef alıyor.

Kanserin sessiz yolculuğunda, en derin acılar sıklıkla görünmez, halbuki bu yolculuk sadece bedeni değil, ruhu da etkiler. Hastaların çektiği acılar gözle görülürken, onların yanında olan sevdiklerinin verdiği duygusal savaş, çoğu zaman sessizce yaşanır. İnsanın, sevdiği birinin acısını izlemesi, dayanılmaz bir yük olarak ezip geçer.

Yaşamın kırılgan doğasını anlamamız için ne acı bir derstir kanser…

Yükselen Riskler…

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, kansere yakalanma yaşının giderek düştüğüne işaret ediyor. Söz konusu durum, yaşam tarzı değişiklikleri, çevresel faktörler ve genetik faktörler gibi bir dizi karmaşık nedenle ilişkilendiriliyor.

Yıllar önce, 50 yaşın altındaki her beş kolon kanseri hastasından biri gençken bugün bu sayı iki katına çıkmış… Yapılan çalışmalar, mide kanserinin gençler arasında en hızlı yükselen kanser türü olduğunu gösteriyor… Her 8 kadından biri yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma riski taşıyor. Ve bu oran, genç kadınları da kapsıyor…

Hematoloji kliniklerinde de genç ve hatta çocuk hasta sayısı dikkat çekici seviyelerde dolaşıyor…

Son yıllarda, genç kadınlar arasında rahim kanseri vakalarının da arttığına şahit oluyoruz. Bu artışın arkasında yatan nedenlerden biri, HPV (Human Papilloma Virus) olarak bilinen ve çoğunlukla cinsel yolla bulaşan bir virüstür. HPV'nin erkeklerden kadınlara bulaşması sonucunda rahim ağzı kanseri gelişebiliyor. İlginç bir şekilde, HPV bulaştıktan sonra kanserin ortaya çıkması için genellikle 10-15 yıl gibi uzun bir süre gerekiyor. Bu, HPV’nin ve tabii rahim ağzı kanserinin sessiz ama tehlikeli bir düşman olduğunu gösteriyor.

Kent yaşamının karmaşıklığı, aile kavramındaki ve yapısındaki değişiklikler gibi sosyolojik faktörler de söz konusu artışta etkili. Toplumsal yaşamda gözlemlenen radikal değişimler insanların sağlıkla ilgili alışkanlıklarını ve risklerini de dönüştürüyor.

Gençler, modern hayatın yoz dinamiklerine, suniliğine, stresine ve hızına kendilerini kaptırarak doğanın iyileştirici gücünü es geçtikçe tehlike büyüyor.

Bataklığın Yapısı ve Kurutmak İçin Yapılması Gerekenler

Kanserle ilgili bu yeni gerçekler endişe verici. Namlusunun ucunu artık gençlere doğru da çeviren kanser, giderek yükselen sesiyle bir tür uyarı çanı gibi çalıyor…

Bizi, yaşamın hangi evresinde olursak olalım doğal dengeleri korumaya davet ediyor.

Çünkü ancak doğayla uyumlu bir yaşam, bizi doğanın iyileştirici gücüne gerçekten açık hale getirebilir.

Doğayla uyumlu bir yaşam ile birlikte sağlıklı-nitelikli beslenme ve bedensel/ruhsal farkındalık, kansere karşı savunma kalesinin üç ana sütununu oluşturuyor.

Doğayı reddetmek, doğal olanın değil, işlenmiş gıdaların karanlık hükümranlığına boyun eğmek, gençlerin ve tüm insanlığın başta kanser olmak üzere çok sayıda kötü hastalığa yakalanma riskini hissedilir oranlarda arttırıyor.

Modern çağın getirdiği beslenme alışkanlıkları, endüstriyel gıdaların yaygınlığı, özellikle de trans yağlar büyük bir tehdit. (Kalp-damar hastalıkları, obezite ve tip 2 diyabet riskini yükseltiyor.)

Aynı şekilde kızartma yağları, kalp ve damar hastalıkları, diyabet ve kolon kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açan tamamen kanserojen maddeler olma özelliği taşıyor.

Endüstriyel tarım ve hayvancılıkta kullanılan zirai ilaçlar ve hormonlar da dikkat çeken bir konu. Örneğin, 48 günde yetiştirilen tavuklar, bu tür endüstriyel uygulamaların bir sonucu. Kullanılan antibiyotikler ve hormonlar, bu tavukların hızlı büyümesine neden oluyor. Ancak bu yöntemlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda ciddi endişeler bulunuyor. Kanser için potansiyel riskler taşıyor.

“Korumayan” Koruyucular…

Bir başka endişe verici tehlike de gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatmak için kullanılan koruyucular. Örneğin, şarküteri ürünlerinden salçaya, ketçapa, makarnadan kuru meyveye kadar pek çok gıdada kullanılan sodyum sulfit gibi maddeler, bu koruyuculara örnek. Bu türden katkı maddeleri, özellikle kolon, kan, karaciğer ve pankreas kanserlerinin oluşumunda rol oynayabiliyor.

Ayrıca, gıdaların görünümünü ve rengini korumak, tatlarını artırmak için kullanılan tatlandırıcılar ve lezzet artırıcılar da önemli bir konu. Bu tür katkı maddeleri, gizli düşmanlar gibi, biz farkına bile varmadan ve hiç durmadan sağlığımızı tehdit ediyor.

Sigara ve akciğer kanseri arasındaki ilişki herkesçe bilinirken, bu tür katkı maddelerinin yol açtığı ölümcül sağlık sorunları genellikle göz ardı ediliyor. Gıda üreticileri tarafından pek çok gıda ürününde vahşice kullanılan bu maddeler, kanser riskini artırmanın yanı sıra Parkinson ve Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların oluşumuna da katkıda bulunuyor.

Bunlar buzdağının sadece görünen yüzü. Mevzu karmaşık, derin ve karanlık… İçine girdiğinizde çıkmak zor. Tarım ve hayvancılık alanlarında daha fazla verim ve erken ürün elde etmek için kullanılan ilaçlar, pestisitler, hormonlar ve daha birçok zararlı madde, sağlığımızı ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu maddeler, kansere kapı aralayan nedenlerin başında geliyor.

Atalarımızın dediği gibi: Ne tüketiyorsak oyuz.
Ancak ne yazık ki günümüzde endüstriyel gıdalara ulaşım kolaylaşırken doğal olana ulaşıp sağlıklı olanı tüketmek aynı hızla zorlaşıyor. Genetiği değiştirilmiş gıdalar bir yandan, fahiş sebze ve meyve fiyatları diğer yandan… Günbegün güçten düşen, bitirilen tarım sektörü de cabası…

Üzerine bir de hareketsiz yaşam, telefon, bilgisayar ve tablet bağımlılığı… Kanser söz konusu olduğunda gençleri biraz daha risk altına sokuyor.

Kalitesiz, ucuz karbonhidrata dayalı, genetiği değiştirilmiş, trans yağlı, katkı ve koruyucu maddeler içeren gıdalar eşliğinde bilgisayar başında geçen uzun aylar ve yıllar… Bilhassa büyük şehirlerde, köşe başlarına kurulan sözde üniversitelerde, sağlıkları pahasına “sözde okuyan” gençleri tehdit ediyor. Yetersiz, dengesiz ve niteliksiz beslenme herkesten çok genç nüfusu içten içe yiyip bitiriyor.

Bu durum, toplumun her kesiminde sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı konusunda bilinçlenmenin önemini ortaya koyuyor.

Sağlığımızı korumak için doğaya ve doğal beslenme alışkanlıklarına geri dönmemiz gerekiyor. Bu, sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.

Son olarak; bedensel ve ruhsal farkındalık da kanserle mücadelede çok kritik bir rol oynuyor.

Herhangi bir değişiklik hissettiğinizde bunu doğru şekilde yorumlayabilmek önemli ve hayati… Bir benin, bir lekenin ya da beklenmedik bir ağrının farkına varmak, erken teşhisin kapısını aralıyor.

Bu sadece bedensel bir farkındalık değil; aynı zamanda ruhsal bir uyanıştır. Kendini tanımak ve bedenin sessiz dilini anlamak, hayat kurtarır.

Devlet Bunun Neresinde (Konumlanmalı) ?

Sağlık ve beslenme konusundaki toplumsal sorumluluklar üzerine düşünürken, devlet politikalarının da bu konuda önemli bir rol oynadığını göz ardı etmememiz gerekiyor.

2024 yılı için Cumhurbaşkanlığı tarafından teklif edilen merkezi yönetim bütçesinin yalnızca yaklaşık %6,6'sı Sağlık Bakanlığı için ayrılmış durumda.

Dahası, Sağlık Bakanlığı bütçesinin sadece %28'i koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik. Rahim ağzı kanseri gibi ciddi hastalıklara karşı koruyucu olan HPV aşısının hala programda yer almaması gibi önemli eksikliklerin de altını çizmek gerekir.

Bu noktada, sağlık politikalarının yanı sıra tarım ve hayvancılık politikaları da ivedilikle gözden geçirilmelidir. Bütçenin önemli bir kısmının tarım ve hayvancılığa yönlendirilmesi, sağlıklı ve dengeli beslenme konusunda atılacak adımların başında gelmelidir.

Özellikle okullarda çocuklara sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandıracak eğitimler verilmesi, bu noktada da gerekli desteklemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, devlet politikaları eşliğinde bu alanda daha etkin ve bilinçli adımlar atılması, başta gençlerin ve toplumun geri kalanının, kansere ve tüm diğer sağlık sorunlarına karşı hak ettiği biçimde korunabilmesi için hayati önem taşımaktadır.

[email protected]
 
Üst Alt