End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
-Neye mi? Konulara sosyolojik açıdan bakmaya...-
Örneğin, Türkiye`nin sanayileşmesine ve bu konunun sosyolojisine; yani endüstri sosyolojisine...
Örneğin Türkiye´nin sağlık sistemine ve tıp eğitimine; yani tip sosyolojisine...
Örneğin, Türkiye`de doğan, büyüyen ve yaşayan insanların durumlarını incelemeye; yani toplum sosyolojisine...
Örneğin, Türkiye`de milletvekilleri daha çok hangi katmanlardan ve hangi meslek gruplarından seçildiğinin araştırılmasına, yani politik sosyolojiye...
Örneğin, bunların hepsinden de önemli olan bir konunun incelenmesine; yani din sosyolojisine... Var mısınız?
***
İnsanlar ister inançlı olsun ister inançsız; ister ateist olsun ister deist; içinde yaşadığı toplumumdaki insanların çoğunluğunun inancı üzerine kafa yormak durumundadır. Yani Türkiye`de yaşayan toplumu oluşturan bireyleri İslam dini ister istemez ilgilendirmektedir. Çünkü, bu insanların inancı, dünya görüşü ne olursa olsun, İslami değer yargılarının hakim olduğu bir toplumda sosyalleştikleri için İslam dini, İslami değer yargıları, İslami kuruluşlar bunları ilgilendirmelidir... Başka türlü toplumu anlamak, anlayabilmek söz konusu olamaz.
***
Bu bağlamda Türkiye`de İslam, İslami kuruluşlar, kısacası din sosyolojisi çok önemli. Diyanet İşleri Başkanlığı`nı anlayıp analiz etmeden, Cami kuruluşlarını anlayıp analiz etmeden Türkiye`deki toplumu anlamak ve analiz etmek çok zor; hemen hemen imkânsız.
***
Çünkü, İslam dini öyle bir din ki; toplumun bütün yaşam alanlarını belirliyor: İnanç, ibadet biçimi, miras hukuku, ticari ilişkiler ve faiz, kadın erkek ilişkileri, insanların/ailelerin cinsel yaşamı vs. vs.
Üstüne üstlük bu din sanayileşmesini henüz tamamla(yama)mış bir toplumda hüküm sürüyor. Ve bu din, Hristiyanlık gibi bir reformasyon da geçirmemiş...
Daha da vahimi, o dine inananlar o dini Arapça olarak anlamaya çalışıyorlar, yani anlayamıyorlar, sadece ezberliyorlar. Kuran`ın Türkçe `ye çevrilmesine pek sıcak bakılmıyor maalesef...
***
Ve de bu dinin hüküm sürdüğü ülkenin yani Türkiye`nin laik bir politik sisteme sahip olduğu Anayasada belirtilmiş. Acaba öyle mi? Yakından inceleyince göreceğiz ki, Fransa laik; ama, Türkiye kâğıt üzerinde laik ama uygulamada durum hiçte öyle değil... Almanya anayasa hukuku açısında laik değil, ama uygulamada Türkiye`den daha laik.
Konuya yakından bakalım.
***
Almanya`da din (Hristiyanlık, Kiliseler vb.) ve din sosyolojisi alanında son yılların en büyük sosyolojik araştırması yapıldı 2023 yılında. Almanya`da bugüne kadar din ve kiliseler üzerine yapılan en büyük sosyolojik araştırma. Buna göre, Almanya`da sekülerizm gittikçe önem kazanıyor ve kiliseler hızla üye kaybediyor.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre, Almanya`da yaşayan Hristiyanların sekizde biri yani %13ü kilise üyesi ve kilise vergisi veriyor. Hristiyanların yarıdan çoğu seküler bir dünya görüşünde. Halkın %36sı ya doğaya yönelik inançları benimsiyor ya da dinsiz.
Protestan Kilisesi`nin yaptırdığı bu araştırmaya göre, kiliselerin zayıflaması ve üye kaybetmesi hem kiliselerin zamanında yeterli reformları yap(a)mamasına ve hem de kiliselerde su yüzüne çıkan çocuk tacizlerine bağlanıyor.
Araştırmaya katılanların çok ciddi bir bölümü `` Allah`a kiliseler olmadan da inanılabileceği`` kanaatine vardıklarını dile getiriyor. Kısacası, Allah ile kul arasında ne bir kuruma ve ne de din adamlarına ihtiyaç duymadıklarını belirtiyorlar.
Almanya`daki dini aidiyet sayıları şöyle:
Halkın %25i Katolik, % 23ü Protestan, %2si bağımsız kiliselere bağlı, %2si Ortodoks göçmenler, %5i diğer dinler (örneğin İslam), ve %43ü hiç bir dine/mezhebe bağlı değil.
Katolik Kilisesi`ne üye Hristiyanların %28,6si 2002 yılında günlük ibadet ederken bu sayı 2022 yılında %14,8e düşmüş.
Protestan Kilisesi`ne bağlı Hristiyanların %17,2si 2002 yılında günlük ibadet yaparken bu sayı 2022 yılında 15,1 olarak tespit edilmiş.
Toplumsal alanda kamu yararına fahri olarak çalışanların oranı da şöyle: Katoliklerin %49u, Protestanların %46sı ve kilise üyesi olmayanların %32si fahri çalışmalara katılıyor.
Herkes kendi başını kurtarsın anlayışı gittikçe yaygınlaşıyor anlaşılan...
***
Peki Türkiye`de durum nedir? Buna da yakından bakalım.
Türkiye`de laiklik Anayasa`da güvence altına alınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü de öyle...
Atatürk döneminde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlanmış ve bu kuruma devlet bütçesinden pay ayrılmıştır.
Halen Türkiye`de yaklaşık 90 000 cami vardır. (Avrupa`da -özellikle Almanya`da olmak üzere- yaklaşık 2 800 cami faaliyet gösteriyor...) Diyanet İşleri Başkanlığı`nın yaklaşık 120 000 kadrolu memuru ve görevlisi mevcuttur. DİB`nin bütçesi 6 bakanlığın bütçesinden fazladır ve bu kurum İslam dini çerçevesinde sadece Sünni yurttaşlara hizmet sunmaktadır. Alevi-Bektaşi yurttaşlar, Hristiyanlar ve diğer inanç mensupları bu hizmetten pay alamamaktadır...
İlgi duyan okuyucularımız Türkiye`deki öğretmen ve imam, okul ve cami sayılarını karşılaştırabilirler...
Türkiye`deki Bakanlıkların bütçesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı`nın bütçesinin karşılaştırılması da insanı hayretler içerisinde bırakıyor...
***
Şimdi bu iki ülkedeki iki sistemi, durumu masaya yan yana koyun ve söyleyin: Hangisi daha laik, hangisi daha adaletli ve eşitlikçi ve de hangisi daha insani?
Karar sizin...
***
Soru şu: Bütün bu konulara kafa yormaya var mısınız? Varsanız soru sorun, araştırın, konuşun ve yazın ve de sesinizi çıkarın...
Sesinizi çıkarmaya var mısınız?
Büyük şairimiz Nazım HİKMET`in dizeleriyle son verelim:
`` ...
kabahat senin,
-demeye de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoğu senin canım kardeşim!``
Örneğin, Türkiye`nin sanayileşmesine ve bu konunun sosyolojisine; yani endüstri sosyolojisine...
Örneğin Türkiye´nin sağlık sistemine ve tıp eğitimine; yani tip sosyolojisine...
Örneğin, Türkiye`de doğan, büyüyen ve yaşayan insanların durumlarını incelemeye; yani toplum sosyolojisine...
Örneğin, Türkiye`de milletvekilleri daha çok hangi katmanlardan ve hangi meslek gruplarından seçildiğinin araştırılmasına, yani politik sosyolojiye...
Örneğin, bunların hepsinden de önemli olan bir konunun incelenmesine; yani din sosyolojisine... Var mısınız?
***
İnsanlar ister inançlı olsun ister inançsız; ister ateist olsun ister deist; içinde yaşadığı toplumumdaki insanların çoğunluğunun inancı üzerine kafa yormak durumundadır. Yani Türkiye`de yaşayan toplumu oluşturan bireyleri İslam dini ister istemez ilgilendirmektedir. Çünkü, bu insanların inancı, dünya görüşü ne olursa olsun, İslami değer yargılarının hakim olduğu bir toplumda sosyalleştikleri için İslam dini, İslami değer yargıları, İslami kuruluşlar bunları ilgilendirmelidir... Başka türlü toplumu anlamak, anlayabilmek söz konusu olamaz.
***
Bu bağlamda Türkiye`de İslam, İslami kuruluşlar, kısacası din sosyolojisi çok önemli. Diyanet İşleri Başkanlığı`nı anlayıp analiz etmeden, Cami kuruluşlarını anlayıp analiz etmeden Türkiye`deki toplumu anlamak ve analiz etmek çok zor; hemen hemen imkânsız.
***
Çünkü, İslam dini öyle bir din ki; toplumun bütün yaşam alanlarını belirliyor: İnanç, ibadet biçimi, miras hukuku, ticari ilişkiler ve faiz, kadın erkek ilişkileri, insanların/ailelerin cinsel yaşamı vs. vs.
Üstüne üstlük bu din sanayileşmesini henüz tamamla(yama)mış bir toplumda hüküm sürüyor. Ve bu din, Hristiyanlık gibi bir reformasyon da geçirmemiş...
Daha da vahimi, o dine inananlar o dini Arapça olarak anlamaya çalışıyorlar, yani anlayamıyorlar, sadece ezberliyorlar. Kuran`ın Türkçe `ye çevrilmesine pek sıcak bakılmıyor maalesef...
***
Ve de bu dinin hüküm sürdüğü ülkenin yani Türkiye`nin laik bir politik sisteme sahip olduğu Anayasada belirtilmiş. Acaba öyle mi? Yakından inceleyince göreceğiz ki, Fransa laik; ama, Türkiye kâğıt üzerinde laik ama uygulamada durum hiçte öyle değil... Almanya anayasa hukuku açısında laik değil, ama uygulamada Türkiye`den daha laik.
Konuya yakından bakalım.
***
Almanya`da din (Hristiyanlık, Kiliseler vb.) ve din sosyolojisi alanında son yılların en büyük sosyolojik araştırması yapıldı 2023 yılında. Almanya`da bugüne kadar din ve kiliseler üzerine yapılan en büyük sosyolojik araştırma. Buna göre, Almanya`da sekülerizm gittikçe önem kazanıyor ve kiliseler hızla üye kaybediyor.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre, Almanya`da yaşayan Hristiyanların sekizde biri yani %13ü kilise üyesi ve kilise vergisi veriyor. Hristiyanların yarıdan çoğu seküler bir dünya görüşünde. Halkın %36sı ya doğaya yönelik inançları benimsiyor ya da dinsiz.
Protestan Kilisesi`nin yaptırdığı bu araştırmaya göre, kiliselerin zayıflaması ve üye kaybetmesi hem kiliselerin zamanında yeterli reformları yap(a)mamasına ve hem de kiliselerde su yüzüne çıkan çocuk tacizlerine bağlanıyor.
Araştırmaya katılanların çok ciddi bir bölümü `` Allah`a kiliseler olmadan da inanılabileceği`` kanaatine vardıklarını dile getiriyor. Kısacası, Allah ile kul arasında ne bir kuruma ve ne de din adamlarına ihtiyaç duymadıklarını belirtiyorlar.
Almanya`daki dini aidiyet sayıları şöyle:
Halkın %25i Katolik, % 23ü Protestan, %2si bağımsız kiliselere bağlı, %2si Ortodoks göçmenler, %5i diğer dinler (örneğin İslam), ve %43ü hiç bir dine/mezhebe bağlı değil.
Katolik Kilisesi`ne üye Hristiyanların %28,6si 2002 yılında günlük ibadet ederken bu sayı 2022 yılında %14,8e düşmüş.
Protestan Kilisesi`ne bağlı Hristiyanların %17,2si 2002 yılında günlük ibadet yaparken bu sayı 2022 yılında 15,1 olarak tespit edilmiş.
Toplumsal alanda kamu yararına fahri olarak çalışanların oranı da şöyle: Katoliklerin %49u, Protestanların %46sı ve kilise üyesi olmayanların %32si fahri çalışmalara katılıyor.
Herkes kendi başını kurtarsın anlayışı gittikçe yaygınlaşıyor anlaşılan...
***
Peki Türkiye`de durum nedir? Buna da yakından bakalım.
Türkiye`de laiklik Anayasa`da güvence altına alınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü de öyle...
Atatürk döneminde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlanmış ve bu kuruma devlet bütçesinden pay ayrılmıştır.
Halen Türkiye`de yaklaşık 90 000 cami vardır. (Avrupa`da -özellikle Almanya`da olmak üzere- yaklaşık 2 800 cami faaliyet gösteriyor...) Diyanet İşleri Başkanlığı`nın yaklaşık 120 000 kadrolu memuru ve görevlisi mevcuttur. DİB`nin bütçesi 6 bakanlığın bütçesinden fazladır ve bu kurum İslam dini çerçevesinde sadece Sünni yurttaşlara hizmet sunmaktadır. Alevi-Bektaşi yurttaşlar, Hristiyanlar ve diğer inanç mensupları bu hizmetten pay alamamaktadır...
İlgi duyan okuyucularımız Türkiye`deki öğretmen ve imam, okul ve cami sayılarını karşılaştırabilirler...
Türkiye`deki Bakanlıkların bütçesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı`nın bütçesinin karşılaştırılması da insanı hayretler içerisinde bırakıyor...
***
Şimdi bu iki ülkedeki iki sistemi, durumu masaya yan yana koyun ve söyleyin: Hangisi daha laik, hangisi daha adaletli ve eşitlikçi ve de hangisi daha insani?
Karar sizin...
***
Soru şu: Bütün bu konulara kafa yormaya var mısınız? Varsanız soru sorun, araştırın, konuşun ve yazın ve de sesinizi çıkarın...
Sesinizi çıkarmaya var mısınız?
Büyük şairimiz Nazım HİKMET`in dizeleriyle son verelim:
`` ...
kabahat senin,
-demeye de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoğu senin canım kardeşim!``