End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
-Ama nereye?-
İnsanoğlu hep göçle, göçmekle meşgul. Göç olgusu, insanlığın tarihi kadar eski. Göç konusu, sebepleri, süreci ve sonuçlarıyla önümüzdeki dönemde de hep gündemde olacak. Bana öyle geliyor ki, göç konusu/sorunu tıpkı çevre sorunları, çevrenin korunması gibi hep çözümü için hep uğraşacağız ama bir türlü nihai olarak çözemeyeceğimiz en önemli sorunların başında geliyor. Diğerleri ne derseniz söyleyeyim: Savaş ve barış ve de üretimin ya da rantın eşitsiz dağılımı...
***
Sebepleri çok çeşitli ve karmaşık göçün. Göç ilk dönemlerde iklim koşulları ve/veya savaş nedeniyle yapılıyordu. Sanayi devrimini takip eden dönemde göçün sebebi iş bulmak, yaşam koşullarını iyileştirmek ve şehirlerde veya daha büyük şehirlerde yaşama istemi... 20. ve 21. Yüzyılda göçün nedenleri çok daha değişik ve karmaşık: Şehirlerde daha iyi yaşam ve eğitim koşullarına erişmek... İş bulmak vb. vb.
***
Göç elbette ki iç göç ve dış göç olarak önümüze çıkıyor. Gerek iç göç ve gerekse de dış göç Türkiye özelinde gözle görülür bir şekilde tespit edilebiliyor. Türkiye`deki iç göç üzerine ciltlerce kitaplar yazıldı...
Dış göç Türkiye`de 1950`li ve 1960`lı yıllarda başladı ve halen de hızlanarak sürüyor... Türkiye`den yurt dışına göç ağırlıklı olarak iş bulma nedeniyle. İşçi göçü yani. Bu konuda da bir hayli araştırmalar yapılmış ve kitaplar yazılmış durumda.
***
Ne zaman göç konusu açılsa belli ülkeler geçer aklımdan: Türkiye, Almanya, İngiltere, İtalya, ABD, Kanada, Avusturalya...
İlk dört ülke hem göç veren ve hem de göç alan ülkeler.
Son üç ülke ise göç alan ülkeler. Bu üç ülke yerli halkların kökünü kazıyıp oraları yurt edinen insanların ülkesi... Klasik göç ülkeleri. Göç, gelişme ve uyum üzerine en çok kitabın yazıldığı, en çok araştırmanın yapıldığı ülkeler.
***
Almanya, demografik nedenlerden ve kalifiye işgücüne çok ihtiyaç duyulduğundan, çıkardığı yeni bir kanunla Almanya`ya göçün önünü iyice açtı. Açtı ama, şartları var. Genç olacaksınız. İyi bir mesleğiniz olacak. Ve de mesleki deneyiminiz olursa tercih edileceksiniz. Lisan bileceksiniz vs. vs.
***
Göç çok karmaşık, sıkıntılı ve zor bir olgu, süreç. Göçen insanların göçtükleri ülkede gelişmesi ve uyumu hayli zaman alıyor... Sosyologlar göçmenlerin içinde yaşadıkları topluma uyum sağlayabilmelerinin genellikle ancak üç kuşaktan sonra mümkün olduğunun altını çiziyorlar. Bu durum ABD`de, Kanada`da ve Avusturalya`da görülebiliyor... Kıta Avrupasında durum biraz değişik. Çünkü koşullar değişik. Örneğin İngiltere ve Fransa`ya gelen göçmenler genellikle eski sömürge ülkelerden geliyor.
Almanya`daki durum ise çok daha değişik. Çünkü, Almanya bir göç ülkesini yıllarca kabul etmek istemedi. Halbu ki, Almanya da tıpkı Türkiye/Anadolu gibi kavimler göçüne doğu-batı ve kuzey-güney aksında köprü görevi görmüş topraklar, ülkeler... Bu iki ülkenin insan yapısına bakınca görmemek mümkün değil...
Almanya, Almanya`nın bir göç ülkesi olduğunu kabul etse ne olur etmese ne olur? Somut gerçek kendisini dayattı ve Almanya en sonunda bir göç ülkesi olduğunu kabul etti. Etmek zorunda kaldı... Yaşayan nüfusun yaklaşık %28`i ya yabancı ya yabancı bir anne babanın çocuğu ya da kökeni yabancı. Bence, sorunun veya gerçeğin kabul edilmesi demek çözüme doğru yol alındığını da gösterir... Haydi kolay gelsin Almanya. Ama, Almanya`nın işi zor... Neden zor olduğunu başka bir yazımda izah etmeye çalışacağım. Özetini buraya not düşeyim: Almanya`nın işi Türklerle ve Müslümanlarla çok zor... Çünkü bu iki toplumsal grubun uyumu üç kuşak sonra değil bence tam altı kuşak sonra mümkün... O zaman, Almanya`ya bir daha `kolay gelsin` diyelim.
***
Yazımı, zorunlu göçü, politik göçmenliği kemiklerinde hissetmiş büyük ozanımız Nazım HİKMET`in bir şiiriyle bitirelim.
Memleketim, memleketim, ,
Ne kasketim kaldı senin ora işi,
Ne yollarını taşımış ayakkabılarım,
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
İnfarktında yüreğimin,
Alnımın çizgilerindesin memleketim,
Memleketim, memleketim...
İnsanoğlu hep göçle, göçmekle meşgul. Göç olgusu, insanlığın tarihi kadar eski. Göç konusu, sebepleri, süreci ve sonuçlarıyla önümüzdeki dönemde de hep gündemde olacak. Bana öyle geliyor ki, göç konusu/sorunu tıpkı çevre sorunları, çevrenin korunması gibi hep çözümü için hep uğraşacağız ama bir türlü nihai olarak çözemeyeceğimiz en önemli sorunların başında geliyor. Diğerleri ne derseniz söyleyeyim: Savaş ve barış ve de üretimin ya da rantın eşitsiz dağılımı...
***
Sebepleri çok çeşitli ve karmaşık göçün. Göç ilk dönemlerde iklim koşulları ve/veya savaş nedeniyle yapılıyordu. Sanayi devrimini takip eden dönemde göçün sebebi iş bulmak, yaşam koşullarını iyileştirmek ve şehirlerde veya daha büyük şehirlerde yaşama istemi... 20. ve 21. Yüzyılda göçün nedenleri çok daha değişik ve karmaşık: Şehirlerde daha iyi yaşam ve eğitim koşullarına erişmek... İş bulmak vb. vb.
***
Göç elbette ki iç göç ve dış göç olarak önümüze çıkıyor. Gerek iç göç ve gerekse de dış göç Türkiye özelinde gözle görülür bir şekilde tespit edilebiliyor. Türkiye`deki iç göç üzerine ciltlerce kitaplar yazıldı...
Dış göç Türkiye`de 1950`li ve 1960`lı yıllarda başladı ve halen de hızlanarak sürüyor... Türkiye`den yurt dışına göç ağırlıklı olarak iş bulma nedeniyle. İşçi göçü yani. Bu konuda da bir hayli araştırmalar yapılmış ve kitaplar yazılmış durumda.
***
Ne zaman göç konusu açılsa belli ülkeler geçer aklımdan: Türkiye, Almanya, İngiltere, İtalya, ABD, Kanada, Avusturalya...
İlk dört ülke hem göç veren ve hem de göç alan ülkeler.
Son üç ülke ise göç alan ülkeler. Bu üç ülke yerli halkların kökünü kazıyıp oraları yurt edinen insanların ülkesi... Klasik göç ülkeleri. Göç, gelişme ve uyum üzerine en çok kitabın yazıldığı, en çok araştırmanın yapıldığı ülkeler.
***
Almanya, demografik nedenlerden ve kalifiye işgücüne çok ihtiyaç duyulduğundan, çıkardığı yeni bir kanunla Almanya`ya göçün önünü iyice açtı. Açtı ama, şartları var. Genç olacaksınız. İyi bir mesleğiniz olacak. Ve de mesleki deneyiminiz olursa tercih edileceksiniz. Lisan bileceksiniz vs. vs.
***
Göç çok karmaşık, sıkıntılı ve zor bir olgu, süreç. Göçen insanların göçtükleri ülkede gelişmesi ve uyumu hayli zaman alıyor... Sosyologlar göçmenlerin içinde yaşadıkları topluma uyum sağlayabilmelerinin genellikle ancak üç kuşaktan sonra mümkün olduğunun altını çiziyorlar. Bu durum ABD`de, Kanada`da ve Avusturalya`da görülebiliyor... Kıta Avrupasında durum biraz değişik. Çünkü koşullar değişik. Örneğin İngiltere ve Fransa`ya gelen göçmenler genellikle eski sömürge ülkelerden geliyor.
Almanya`daki durum ise çok daha değişik. Çünkü, Almanya bir göç ülkesini yıllarca kabul etmek istemedi. Halbu ki, Almanya da tıpkı Türkiye/Anadolu gibi kavimler göçüne doğu-batı ve kuzey-güney aksında köprü görevi görmüş topraklar, ülkeler... Bu iki ülkenin insan yapısına bakınca görmemek mümkün değil...
Almanya, Almanya`nın bir göç ülkesi olduğunu kabul etse ne olur etmese ne olur? Somut gerçek kendisini dayattı ve Almanya en sonunda bir göç ülkesi olduğunu kabul etti. Etmek zorunda kaldı... Yaşayan nüfusun yaklaşık %28`i ya yabancı ya yabancı bir anne babanın çocuğu ya da kökeni yabancı. Bence, sorunun veya gerçeğin kabul edilmesi demek çözüme doğru yol alındığını da gösterir... Haydi kolay gelsin Almanya. Ama, Almanya`nın işi zor... Neden zor olduğunu başka bir yazımda izah etmeye çalışacağım. Özetini buraya not düşeyim: Almanya`nın işi Türklerle ve Müslümanlarla çok zor... Çünkü bu iki toplumsal grubun uyumu üç kuşak sonra değil bence tam altı kuşak sonra mümkün... O zaman, Almanya`ya bir daha `kolay gelsin` diyelim.
***
Yazımı, zorunlu göçü, politik göçmenliği kemiklerinde hissetmiş büyük ozanımız Nazım HİKMET`in bir şiiriyle bitirelim.
Memleketim, memleketim, ,
Ne kasketim kaldı senin ora işi,
Ne yollarını taşımış ayakkabılarım,
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
İnfarktında yüreğimin,
Alnımın çizgilerindesin memleketim,
Memleketim, memleketim...
Nazım HİKMET
Prag, 8 Nisan 1958
Prag, 8 Nisan 1958