• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

SHP Eski Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş: Tek parti diktatoryasına gidiyoruz

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel ve Son Dakika Haberler kategorisinde End tarafından oluşturulan SHP Eski Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş: Tek parti diktatoryasına gidiyoruz başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 133 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel ve Son Dakika Haberler
Konu Başlığı SHP Eski Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş: Tek parti diktatoryasına gidiyoruz
Konbuyu başlatan End
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan BuRsK

End

Üye
Katılım
21 Ocak 2021
Mesajlar
972
Tepkime puanı
51
Puanları
18
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Memleket
19 ÇORUM
Takım
Fenerbahçe
Burç
Kova
Mesleği
Muhasebe

İtibar:

Yerel seçimlere şunun şurasında dokuz ay gibi kısa bir süre kalmışken bizim muhalefet cenahı hala 14 ve 28 Mayıs yenilgilerinin şokunu üstünden atamamış görünüyor. Bu kafa karışıklığı ve dağınıklıkla yerel seçimlere sıfır muhalefetle mi gideceğiz, endişesi akıllara geliyor. Türkiye tek partili bir diktatoryaya doğru mu sürükleniyor? Muhalefetin kendisini toparlaması için neler yapması gerekiyor? Bu soruları Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) eski Genel Başkan Yardımcısı İlhan Göğüş’e sordum.

Seçimlerden sonra muhalefetin kendini bir türlü toparlayamamasını nasıl karşılıyorsunuz?

İ.G.- Çok büyük bir üzüntüyle karşılıyorum. Gerçek bir tehlike olarak görüyorum. Çünkü CHP’nin ve İyi Parti’nin içinde bulunduğu durum ve diğer millet ittifakı ortaklarının geldiği nokta Türkiye’yi adeta muhalefetsizleştiriyor. Bu da AKP’nin tek parti olarak kalmasına yol açıyor. Malum, demokrasi iki ayaklıdır. İktidar kadar muhalefet ayağının da hatta çok daha güçlü olması bir demokratik devlet düzeninin kaygısız bir biçimde yürüyebilmesini sağlar.

YEREL SEÇİMLER TÜMÜYLE KAYBEDİLEBİLİR

Oysa biz seçimlerden sonra muhalefette müthiş bir kargaşaya düştük. Zemin fevkalade kaygan. Her gün yeni bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Umuyorum ve diliyorum ki bir an evvel o kargaşa sona ersin. Aksi halde yakında yapılacak yerel seçimler tümüyle kaybedilecektir.

Başka bir tehlike daha ortaya çıkıyor. Muhalefet kendini bu kadar yıpratıp zayıflattıktan sonra çok ciddi bir tek parti diktatoryasına doğru mu gidiyoruz?

İ.G.- Aynen öyle. Benim de anlatmaya çalıştığım oydu. Çok tehlikeli bir yere doğru gidiyoruz. Seçimlerden önce belki abartıyorduk ama diktatoryaya doğru gidiyoruz, diyorduk. Ama şu anda abartı yok. Gerçekten oraya doğru gidiyoruz. Bundan yedi-sekiz ay sonra yerel seçimler olacak. O yerel seçimlerde AKP’nin neredeyse tüm yerel yönetimleri alması beklentisi var. İnsanlarla konuştuğunuz zaman herkes İstanbul dahil, durumu çok tehlikeli görüyor. İzmir’i bile tehlikede görenler var.

Bu, tamamen bir tek parti diktatoryasına gidiştir. Çok tehlikelidir. Muhalefetin tekrar yapılanması ve bir an önce bu duruma son vermesi lazım.

Sizce muhalefet neden darmadağınık bir hale geldi?

İ.G.- Seçimlerden önce de Millet İttifakı’nın gidişatıyla ilgili yakın çevreme ciddi eleştirilerde bulunuyordum. Gün geçtikçe o korkularım, endişelerim, eleştirilerim haklı çıktı. Bir yılı aşkın süre Millet İttifakı’nın toplanmasıyla oyalandık. Biz oradan müthiş bir şey çıkacağını bekledik.

Evet, oradan bir program çıktı ama bu seçmene siyasi hiç bir mesaj veremedi. Sonunda siyasi mesaj olarak,”Baharlar gelecek, her şey güzel olacak,” gibi çok soyut, iyi niyet temennileriyle dolu mesajların , kalp işaretlerinin kullanıldığı bir seçime gittik. Bunu dahi tam intikal ettiremedik.

YANLIŞ İTTİFAK

Problemin birincisi şu: Millet İttifakı’nın mimarisi hatalıydı.

Ben ömür boyu ittifaklardan yana olan birisiyim. Ama bu ittifak yanlıştı. Sonunda gördük ki CHP’nin kırk milletvekili boşu boşuna başka partilere verildi. Onların hiç bir katkılarının olmadığı söyleniyor.

Bu büyük bir hataydı. Onlar eşit değildi. İlkelerle ilgili bir mutabakat olmadı. İttifaklarda tabii ki programları üstünden karşılıklı bir alışveriş olur. Ama bu büyük bir ilkesizliğe dönüşüp neyin ne olduğu belli olmaz hale gelince seçmene de izah etmekte çok zorlanıldı.

Örgütsel nedenler yok muydu?

İ.G.- Tabii ki örgütsel nedenler de vardı. Bir kere örgüt işin içinde yoktu. Örgüt ittifak programının içine katılmadı. İşin içine örgütü katmadığınız için bunun halka intikali çok zorlaştı. Bu ve bunun gibi pek çok sebep bizi başarısızlığa götürdü.

Oysa iktidar en zayıf olduğu noktadaydı. Yirmi bir yılda ciddi olarak yıpranmış bir iktidar;bunun üstüne çok ağır bir ekonomik kriz yaşanmış, bunun üstüne çok büyük bir deprem gelmiş. Bütün bunlar üst üste koyunca hiç bir iktidarın ayakta kalabileceği düşünülmüyordu. Ama buna rağmen yeteri kadar örgütlenemeyen bir muhalefet karşısında iktidar yeni bir başarı sağladı. Bundan sonra beş yıl daha bu iktidarla yürüyeceğiz. Tabii o beş yıl içinde gene bir çok sorun olacak ama muhalefetin bir an önce toparlanması lazım.

CHP ana muhalefet partisi . Bu ana muhalefet partisinin paramparça olması riskiyle karşı karşıyayız. Malum, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı’nın tavırları var, Genel Başkan’ın başka bir görüntüsü var. Şu an bunun kavgası yapılmamalı. Şu an ana muhalefet partisi olarak bir tazelenmeye, değişime gitmeli. Değişim derken bu sözün altı doldurulmalı. Örneğin tüzükte, örgüt yapısında bazı değişiklikler yapılmalı. Öte yandan iktidar partisinin de çok rahat olmadığı duyumları var.

ZEYTİN AĞACI ÖRNEĞİ

Bütün bunlara rağmen Kılıçdaroğlu, gerekirse altılı değil, on altılı masa kuracağım, diyor. Siz bu sözleri duyunca ne düşündünüz?

İ.G.- İtalyan Başbakanı Prof. Romano Prodi vardı. Zeytin Ağacı İttifakı’nın mimarıydı. Sevgili Genel Başkanım Murat Karayalçın’la (o dönem SHP Genel Başkanı) birlikte 2006 ya da 2007’de Prof. Prodi’yi ziyaret ettik. O ziyarette Zeytin Ağacı İttifakı’nı nasıl yaptıklarıyla ilgili kapsamlı bilgi aldık. O aldığımız bilgileri Türkçeye tercüme ettirip bir kitapçık haline getirdik. İlgililere dağıttık.

Romano Prodi o zaman 18 partili bir ittifak yapmıştı. Yani ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun, altılı değil 16’lı ittifak, demesini garipsemiyorum. Ama bunu belli ilkeler, belli bir çerçeve, belli bir adalet formatında yapmak lazım.

Birleşe birleşe kazanacağız, sloganına çok sevgiyle bakarım. Ama bunun, kabul edilebilir, adil bir birleşme olması lazım.

Bakın, Prodi, Berlusconi’yi (İtalya’nın eski Başbakanlarından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dostuydu) bu ittifakla yenmişti. Burada da bu yapılabilir.

Öte yandan ne tarafından bakarsanız bakın, Millet İttifakı yüzde 48 küsur oy aldı. Bunu çöpe atamayız ama yetmedi. Bu bir daha yapılırken yeterli biçimde yapılmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Kimileri de diyor ki: CHP sosyal demokrat bir partidir. Dolayısıyla sağ muhafazakar seçmene açılma çabasını bir yana bırakıp sol partilerle ittifak yapsaydı daha iyi sonuç alırdı. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

İ.G.- Tabii ki akraba, sol partilerin hepsini kapsamak lazım. Hatalardan birisi de budur. Bizden ayrılmış arkadaşlarımız var. Onları tekrar buraya dahil etmek lazımdı. Solu bütün renkleriyle ittifak içine almalıydık. CHP Cumhuriyet’in temel ilkelerini savunan bir sol partidir. İki bacaklıdır;hem Cumhuriyetçidir hem solcudur.

Cumhuriyetşi ve solcuları tereddütsüz bir araya getirecek. Ama bu rakam yetmiyor. Bunu defalarca denedik. Hep övündüğümüz Ecevit’in meşhur yüzde 42 oyu var. Onu da zar zor bir kere edindik.

Bu elli artı bir oya ulaşabilmemiz için elbette ki bizden daha uzak görüşlere sahip partileri içimize alıp onların oylarına da talip olmalıyız.

Bundan sonra izlememiz gereken yöntem şu olmalı: Önce Cumhuriyetçiler ve solcuları mutlaka toparlamalı, onun üstünde de kendimize yakın hissedebileceğimiz milliyetçiler ve inançlı insanları da dahil etmenin yolunu bulmalıyız. Yoksa iktidar sürekli öbür tarafta olur.

“TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?”

2007 seçimleri öncesinde Cumhuriyet gazetesinde “Tehlikenin Farkında mısınız?” yayınlanmıştı. Bu yayınlanır yayınlanmaz Cumhuriyet liberal ve sol çevrelerden faşist damgası yemişti. Acaba bugün “Tehlikenin Farkında mısınız?” sloganının ne kadar doğru olduğu anlaşılmış mıdır?

İ.G.- Bence ülkemizde tehlikeler hiç bitmiyor. Yani o günkü tehlikeler bir boyuttaydı, bugünkü tehlikeler başka boyutta.

Son günlerde ekonomi siyasetinde bir değişiklik olmaya başladı. “Rasyonel zemine dönüyoruz,”diyorlar. Bu rasyonel zemin tek bir zeminmiş gibi algılanıyor. Şimdi tehlike, rasyonel zemine dönüyoruz, cümlesi altında gene emekçileri, ezilenleri, emeklileri ve toplumun bütün zor yaşayan kesimlerini büyük bir tehlike bekliyor. Rasyonel zemine dönüyoruz, dan anlayış bildiğimiz klasik serbest piyasa ekonomisinin bütün gücüyle uygulanması. Bunun faturası da kime çıkacak? Emekçiler, ezilenler, emekliler ve zor yaşayan, dar gelirli kesimlere.

Bu, toplumda sınıflararası çatışmaya yol açacak çok büyük bir tehlike. Bütün bunları bir araya getirdiğim zaman Türkiye’de tehlikenin hiç bitmediğini görüyorum. 2007’deki “Tehlikenin Farkında mısınız?” çok iyi bir slogandı. 2007’de beklenen tehlike gerçekleşti. Şimdi yeni tehlikelerle karşı karşıyayız. CHP’nin bunun sözcüsü olması lazım.

Ama bunun üstüne gidildiğini duymuyoruz.

İ.G.- Maalesef duymuyoruz. Çünkü büyük kargaşa içinde. Bir zaman SHP yönetiminde yer almış biri olarak söylüyorum. Partiler bu kadar karambol içinde olduklarında siyaset üretecek imkanları olmuyor.

Bugün partinin hangi teşkilatına giderseniz gidin bu konularla ilgilendiklerini görmüyorum. Sadece önümüzdeki seçimlerle ilgililer. Tamam bu normal de yapının bir yandan siyaset üretmesi lazım. Bugün CHP’de siyaset üreten bir yapı yok. Örneğin Parti Meclisi (PM) siyaset üretmenin temel noktası olmalı.

Bugün CHP PM’nin üye sayısı 60. Bu sayı ciddi olarak arttırılmalı ve TBMM’deki komisyonlar gibi komisyonlar oluşturulup seçmenin beklentilerine göre siyaset üretmeli. O üretilen siyaset de tartışılmalı. Ama bugün CHP’de öyle bir şey görmüyoruz. Bunun aşılmasını diliyor ve umuyorum.

Başka bir tehlike daha var. Sınırlarımızdan elini kolunu sallayarak milyonlarca kişi ülkeye giriyor. Bu Türkiye’nin demografik yapısını değiştiriyor. Bu milyonlarca göçmen ve sığınmacının düzensiz olarak Türkiye’ye girişine bizzat Tayyip Erdoğan’ın olur verdiği biliniyor. Siz çok iyi hatırlayacaksınız. Bir zamanlar aynı Erdoğan İstanbul’a vizeyle girilmesi gerektiğini söylemişti. Siz de, “Acaba kendisi de Rize’den İstanbul’a vize alarak mı gelmişti?” demiştiniz. Bu politika değişikliğini neye yorumluyorsunuz?

İ.G.- Burada İlhan Selçuk ağabeyimizi rahmetle anmak istiyorum. Bundan 13 yıl önce kaybettik. İlhan Selçuk’un odasında sohbet ederken böyle söylemiştim.

Bence Erdoğan günlük politika yapıyor. Uzun vadeli düşünceye dayanan bir şey yapmıyor. O gün insanların İstanbul’a vizeyle gelmesi gerektiğini söyledi. Bana göre çok yanlıştı. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ülkesinin her yerine serbestçe gidebilir.

Erdoğan bunu söyledikten sonra Suriye’den ve her yerden insanların akın akın gelmelerine yol açtı. Başlangıçta anlaşılabilir bir tutumdur. Çaresiz insanlara kapılarınızı açarsınız. Ama bunun bir ölçüsü vardır. Sıkı denetime tabi tutulmalıdır.

Erdoğan o günün ihtiyaçlarına göre politika belirliyor. Yarın bunun tamamıyla tersini de yapabilir.
 
Üst Alt