End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Bazı haberler hak ettiği değeri görmüyor nedense bu ülkede, bazen hak ettiği değeri görmeyerek haksızlığa uğrayan bu haberlerin neler hissettiğini de düşünüyorum ama haberlerin hisleri yoktur. Mesele onları görmezden gelmeyi başaranların neler hissettikleri ve hatta hissetmedikleri aslında.
Önce bu anlamda hiçbir cenahta hak ettiği değeri bulamamış iki haber hatırlatayım sizlere neredeyse görmezden gelinen iki Belediye Başkan adayının cümleleri bu haberler: Murat Kurum: “ İhtiyaç sahibi emeklilerimize 2500 lira destek vereceğiz” Turgut Altınok, “ ABB personeline verilen yüzde 70 zam enflasyonun bile altında” Hemen ardından Altınok bir de emeklilerin mağduriyetini gidereceklerine ait bir cümle kurdu.
Elbette bu haberlerin hak ettikleri muhalif medyada da hak ettikleri seviyede görmediklerini söylemek mümkün ama iktidara yakın medya genel olarak bu cümlelerin tam olarak ne anlama geldiğini anlamazdan gelmeyi başardı.
Bu muhteşem cümleler de o medyada sanki sıradan vaatlermiş gibi geçiştirildi. Oysa bu vaatlerin ifade ettiği şey bambaşka. Mesela Altınok’un, ABB tarafından çalışan verilen zammın enflasyonun bile altında kaldığını son derece doğru şekilde tespit etmesinin hakkı asla yeterince teslim edilmedi. Belki de aslında belki de kıymeti anlaşıldı ama TÜİK’e karşı ayıp olmasın diye böyle bir yol izlendi.
İkinci konu olan emekliler meselesindeki vaatler de bence tam olarak anlaşılamayan haberler oldu. Muhalif medya bu konuda yine biraz daha kıymet bilir davransa da gündemi tam olarak buraya taşımadı. Oysa bu cümlelerle ifade edilen vaatler Sayın Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği emekliler yılının ruhuna destek amacı ile de yapılmış olsa dahi, sanki biraz hükümet eleştirisi gibi duruyordu uzaktan.
Yakından öyle görünmediğini zaten görmezden gelen medyanın tavrından da anlıyoruz. Ama ben yine de en azından Belediye başkan adaylarının bu muhteşem vaatlerini “Hükümetin görevini bile üstlenecekler” manşeti ile verirler diye bekledim açıkçası.
Sonra yine hak ettiği değeri tam olarak bulamayan bir başka haber geldi aklıma TRT’nin Şampiyonlar ligi naklen yayın haklarını alarak vatandaşımıza şifresiz şekilde bu maçları sunacağı ile ilgili haber. Bunun için ödenen rakamın daha önceki yayıncı tarafından ödenen rakamdan 3-4 kat fazla olduğu ile ilgili iddialar da yer aldı muhalif medyada ama ödendiği söylenen rakamlar reddedilmedi. Sadece paket de başka maçlar da olduğu söylendi.
Zaten rakamlar bahsedildiği seviyelere çıkmış olmasa haberin diğer haberler gibi hak ettiği özel bir değerden bahsetmek de mümkün değil. Ama hem önceki yayıncının hükümetle yakınlığı, hem TRT den 3-4 kat ucuza satın alarak bunu dijital platformda yıllarca halka satması. Hem de vergilerimizin harcanma şekli doğal olarak daha güçlü bir ilgiyi de hak ediyordu. Konuya vakıf birkaç yetkilinin de bu hamleye direndikleri zaten Ankara’da da konuşulur oldu.
Tam bunlar üzerine düşünürken aklıma nereden geldiyse Portekiz’den dünyaya bir yönetim şekli gibi yayılan bir sözler dizesi geldi. 1935 60 arası gibi Portekiz’de başbakanlık yapan ve fakat diktatör olmakla suçlanan Salazar ile anılan bu sistem genel olarak iki farklı şekilde anılsa da her ikisi de 3F şeklide tanımlanır ve her ikisinde de futbol vardır. Bu iki biçimde anlatılan 3 F sistemi daha bilindik kendi özelinde daha mantıklı görünen şekli Fado yani Prtekiz halk müziği, Fiesta eğlence Futbolu zaten biliyoruz. Orijinalinde fiesta yerine Fatima yer alsa da aslında Portekiz özelinde uzaktan bakınca fiesta daha mantıklı gibi duruyor. Oysa zaten fado hem hüzünlü hem de eğlenceli yapısıyla o bölümü tek başına kapsıyor. Fatima ise Portekiz’in en önemli din mabedi ve yerleşim yerinin adıdır. Adını da bir şövalye tarafından Müslümanlardan kaçırarak evlendiği bir kadından alır.
Yani yönetim biçimi olarak bakıldığında futbol, kontrol edilebilir hüzün ve eğlence, din. Bu üçlünün halkın yönetimini kolaylaştırdığı şeklinde tanımlanabilecek 3 F kuralı ile yukarıda yazdıklarımın ne ilgisi var değil mi aslında. Ama mesela yukarıda yazdığım bölümde geçen önceki yayıncı bölümü üzerine ne zaman düşünsem yeni nesil bir Fado geliyor aklıma. Zaten biraz önce futboldan da biraz bahsetmiştik. Sonra emekli yılında verilen zamlarla oluşan refah seviyesine etmemiz gereken şükür! Ve mesela bu cümleyi kadere isyan ve şükürsüzlük olarak da niteleyebilecek olan kanaat önderleri.
İşte bunlar geliyor aklıma bir Pazar yazısı olsun diye niyetlendiğim yazıyı yazarken. Bir de üzerine “Rahip ve egemen halkın acılarından beslenir” diyen Spinoza ne alakaysa
Önce bu anlamda hiçbir cenahta hak ettiği değeri bulamamış iki haber hatırlatayım sizlere neredeyse görmezden gelinen iki Belediye Başkan adayının cümleleri bu haberler: Murat Kurum: “ İhtiyaç sahibi emeklilerimize 2500 lira destek vereceğiz” Turgut Altınok, “ ABB personeline verilen yüzde 70 zam enflasyonun bile altında” Hemen ardından Altınok bir de emeklilerin mağduriyetini gidereceklerine ait bir cümle kurdu.
Elbette bu haberlerin hak ettikleri muhalif medyada da hak ettikleri seviyede görmediklerini söylemek mümkün ama iktidara yakın medya genel olarak bu cümlelerin tam olarak ne anlama geldiğini anlamazdan gelmeyi başardı.
Bu muhteşem cümleler de o medyada sanki sıradan vaatlermiş gibi geçiştirildi. Oysa bu vaatlerin ifade ettiği şey bambaşka. Mesela Altınok’un, ABB tarafından çalışan verilen zammın enflasyonun bile altında kaldığını son derece doğru şekilde tespit etmesinin hakkı asla yeterince teslim edilmedi. Belki de aslında belki de kıymeti anlaşıldı ama TÜİK’e karşı ayıp olmasın diye böyle bir yol izlendi.
İkinci konu olan emekliler meselesindeki vaatler de bence tam olarak anlaşılamayan haberler oldu. Muhalif medya bu konuda yine biraz daha kıymet bilir davransa da gündemi tam olarak buraya taşımadı. Oysa bu cümlelerle ifade edilen vaatler Sayın Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği emekliler yılının ruhuna destek amacı ile de yapılmış olsa dahi, sanki biraz hükümet eleştirisi gibi duruyordu uzaktan.
Yakından öyle görünmediğini zaten görmezden gelen medyanın tavrından da anlıyoruz. Ama ben yine de en azından Belediye başkan adaylarının bu muhteşem vaatlerini “Hükümetin görevini bile üstlenecekler” manşeti ile verirler diye bekledim açıkçası.
Sonra yine hak ettiği değeri tam olarak bulamayan bir başka haber geldi aklıma TRT’nin Şampiyonlar ligi naklen yayın haklarını alarak vatandaşımıza şifresiz şekilde bu maçları sunacağı ile ilgili haber. Bunun için ödenen rakamın daha önceki yayıncı tarafından ödenen rakamdan 3-4 kat fazla olduğu ile ilgili iddialar da yer aldı muhalif medyada ama ödendiği söylenen rakamlar reddedilmedi. Sadece paket de başka maçlar da olduğu söylendi.
Zaten rakamlar bahsedildiği seviyelere çıkmış olmasa haberin diğer haberler gibi hak ettiği özel bir değerden bahsetmek de mümkün değil. Ama hem önceki yayıncının hükümetle yakınlığı, hem TRT den 3-4 kat ucuza satın alarak bunu dijital platformda yıllarca halka satması. Hem de vergilerimizin harcanma şekli doğal olarak daha güçlü bir ilgiyi de hak ediyordu. Konuya vakıf birkaç yetkilinin de bu hamleye direndikleri zaten Ankara’da da konuşulur oldu.
Tam bunlar üzerine düşünürken aklıma nereden geldiyse Portekiz’den dünyaya bir yönetim şekli gibi yayılan bir sözler dizesi geldi. 1935 60 arası gibi Portekiz’de başbakanlık yapan ve fakat diktatör olmakla suçlanan Salazar ile anılan bu sistem genel olarak iki farklı şekilde anılsa da her ikisi de 3F şeklide tanımlanır ve her ikisinde de futbol vardır. Bu iki biçimde anlatılan 3 F sistemi daha bilindik kendi özelinde daha mantıklı görünen şekli Fado yani Prtekiz halk müziği, Fiesta eğlence Futbolu zaten biliyoruz. Orijinalinde fiesta yerine Fatima yer alsa da aslında Portekiz özelinde uzaktan bakınca fiesta daha mantıklı gibi duruyor. Oysa zaten fado hem hüzünlü hem de eğlenceli yapısıyla o bölümü tek başına kapsıyor. Fatima ise Portekiz’in en önemli din mabedi ve yerleşim yerinin adıdır. Adını da bir şövalye tarafından Müslümanlardan kaçırarak evlendiği bir kadından alır.
Yani yönetim biçimi olarak bakıldığında futbol, kontrol edilebilir hüzün ve eğlence, din. Bu üçlünün halkın yönetimini kolaylaştırdığı şeklinde tanımlanabilecek 3 F kuralı ile yukarıda yazdıklarımın ne ilgisi var değil mi aslında. Ama mesela yukarıda yazdığım bölümde geçen önceki yayıncı bölümü üzerine ne zaman düşünsem yeni nesil bir Fado geliyor aklıma. Zaten biraz önce futboldan da biraz bahsetmiştik. Sonra emekli yılında verilen zamlarla oluşan refah seviyesine etmemiz gereken şükür! Ve mesela bu cümleyi kadere isyan ve şükürsüzlük olarak da niteleyebilecek olan kanaat önderleri.
İşte bunlar geliyor aklıma bir Pazar yazısı olsun diye niyetlendiğim yazıyı yazarken. Bir de üzerine “Rahip ve egemen halkın acılarından beslenir” diyen Spinoza ne alakaysa