End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
“Erdoğan dünya görüşü nedeniyle, Batı’nın jeopolitik hakimiyetine varoluşunun temelini oluşturan kültürü nedeniyle şiddetle karşıdır. Erdoğan çocukluğundan beri buydu; dolayısıyla da rejiminin temelini de bu kültürü oluşturmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin teknolojik olarak da bağımlı olduğu Batı pazarlarının yerine koyacağı seçenekler aramaktadır.” Bu cümleler Free Turkish Press isimli internet sitesinde yer alan Selim Koru imzalı yazıya ait. Yazının başlığı “Hayırsız Evlat Safsatası: Batı Erdoğan’ı Nasıl Yanlış Okudu”.
Yazıda NATO’nun Vilnius zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in ittifak üyeliğine “olur” vermesinin Batı kanadında Ankara’nın nihayet gerçekleri görüp ayaklarının suya erdiği ve Rusya sevdasından vaz geçebileceği umutlarının doğmasına yol açtığı, ancak bunun fanteziden öteye geçmesinin mümkün olmadığı anlatılıyor. Yazının bu bölümü şöyle:
“New York Times’ın analiz yazısında şunlar yazılı: “Erdoğan’ın İsveç konusunda fikir değiştirmesi ABD’yle bağlarını onarmak istediğinin bir işareti. ‘Bloomberg’e göre de ‘Türkiye’nin İsveç konusunda tutum değişikliği NATO’nun birliğini güçlendiriyor.’ Yani bu yayın organlarının bakış açılarına göre Türkiye sonunda Rusya’yla arasına mesafe koyup dümeni yeniden Batı’ya çevirmeye karar verdi. “
Bunun aslında Batı’nın bir yanılsaması olduğuna işaret edilen yazı şöyle devam ediyor:
“Batı Erdoğan’ın 2018’de seçimleri yeniden kazanması, 2019’da yerel seçimleri kaybetmesi ve geçtiğimiz Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesiyle umutlandı. Bunlara göre zaman içinde Erdoğan’la Putin arasındaki dostluk-kardeşlik ilişkisi yeniden hasmane bir ton alacaktı. Onlara göre Rusya-Türkiye ilişkileri ideolojik inançlar değil, jeopolitik gerçeklere dayanıyordu. Bu jeopolitik gerçekler de zaman içinde Türkiye’yi yeniden NATO’lu müttefiklerine doğru itecekti. “
HAYIRSIZ EVLAT SAFSATASI
Yazının bundan sonrası daha ilginçleşiyor:
“Acaba bu kadar çok yorumcu neden hep müzmin birer iyimser? Buna acaba hayırsız evladın bir gün yuvasına döneceği şeklindeki boş beklenti diyebilir miyiz? Çünkü böyle düşünenler hep yörünge değiştirir gibi görünen Türkiye’nin günün birinde gerçekleri görüp gerçek yuvası olan NATO’ya döneceğini umdular. “
Bu hayırsız evlat safsatasının köklerinin Osmanlı dönemine dayandığına dikkat çekilen yazıda Osmanlı’nın Rusya’dan korunmak için sonunda hep Batı’yla ittifak yollarını aradığının, çağımızda da aynı beklentinin güç kazandığının altı çiziliyor.
Yazının bir bölümünde de şu ilginç ifade kullanılıyor:
“Hayırsız evladın yuvaya dönmesini bekleyenler aslında yanılıyorlar. Erdoğan ‘ın istediği bağımsız olmak ve Batı’dan uzak durmak. Ama bunu da Batı’ya hissettirmemeye çalışarak yapıyor. Örneğin; Erdoğan Washington’da geçen Haziran’da Hindistan Başbakanı Narendra Modi gibi kırmızı halılar üstünde karşılanmak ister. Bir yandan da İslam aleminin halifesi olmayı düşler. ABD’nin Suriye’de YPG’yle işbirliğini kesmesini, demokratlıktan söz etmemesini ama kendisine teknoloji transferi yapmasını hedefler. “
ABD’li diplomatların ve ABD Başkanı Biden’ın Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın iktidardan düşmesini beklediklerine işaret edilen yazı şu cümlelerle devam ediyor:
“Biden, 2020 seçim kampanyası sırasında New York Times’a şu demeci vermişti:’Erdoğan’ı gönderecek olan muhalefeti destekleyeceğiz. Ama bu gidiş darbeyle, tekrar ediyorum darbeyle tabii ki olmayacak.’ Biden’ın darbe sözcüğünü, olumsuz anlamda da olsa telaffuz etmesi bile Türkiye’de ortalığın ayağa kalkmasına sebep olmuştu.
“Biden göreve geldikten sonra Erdoğan’a genellikle kayıtsız davrandı; hep iktidardan düşmesini umdu. Ama Erdoğan yerinde kaldığı gibi muhalefet darmadağın oldu. “
Yazı gayet gerçekçi bir bakış açısıyla yazılmış. Batı’nın Türkiye gerçeklerini kavrayamadan ne kadar sığ ve yanlış analizlerle sonuca varmaya çalıştığı anlatılıyor. Batı (isterseniz Washington diye de okuyabilirsiniz), Erdoğan’ın hem Batı alemini hem de Türkiye’yi nasıl dar-ül harb olarak gördüğünü kavrayamadan pozisyon almaya çalışırken yenilgi üstüne yenilgi yaşıyor. Benzer politikaları Irak, Libya, Suriye, Afganistan’da da uyguladı. Hepsini yüzüne gözüne bulaştırdı. Yirmi yıl önce Erdoğan’ı “Müslüman demokrat”, ”ılımlı Müslüman” olarak bağrına bastı. Ama Müslüman’ın demokratı ya da ılımlısı olamayacağını kavrayamadı. İslam İslamdır.İslam’da reform olmaz. Bu gerçeği anlatmak isteyenlere kulaklarını tıkadı. Tıkadı da ne oldu? Aklıma mıh gibi çaktığım bir özdeyiş vardır. Galiba Çinli düşünür Konfüçyüs demişti: ”Rüzgar eken fırtına biçer!”
Yazıda NATO’nun Vilnius zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in ittifak üyeliğine “olur” vermesinin Batı kanadında Ankara’nın nihayet gerçekleri görüp ayaklarının suya erdiği ve Rusya sevdasından vaz geçebileceği umutlarının doğmasına yol açtığı, ancak bunun fanteziden öteye geçmesinin mümkün olmadığı anlatılıyor. Yazının bu bölümü şöyle:
“New York Times’ın analiz yazısında şunlar yazılı: “Erdoğan’ın İsveç konusunda fikir değiştirmesi ABD’yle bağlarını onarmak istediğinin bir işareti. ‘Bloomberg’e göre de ‘Türkiye’nin İsveç konusunda tutum değişikliği NATO’nun birliğini güçlendiriyor.’ Yani bu yayın organlarının bakış açılarına göre Türkiye sonunda Rusya’yla arasına mesafe koyup dümeni yeniden Batı’ya çevirmeye karar verdi. “
Bunun aslında Batı’nın bir yanılsaması olduğuna işaret edilen yazı şöyle devam ediyor:
“Batı Erdoğan’ın 2018’de seçimleri yeniden kazanması, 2019’da yerel seçimleri kaybetmesi ve geçtiğimiz Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesiyle umutlandı. Bunlara göre zaman içinde Erdoğan’la Putin arasındaki dostluk-kardeşlik ilişkisi yeniden hasmane bir ton alacaktı. Onlara göre Rusya-Türkiye ilişkileri ideolojik inançlar değil, jeopolitik gerçeklere dayanıyordu. Bu jeopolitik gerçekler de zaman içinde Türkiye’yi yeniden NATO’lu müttefiklerine doğru itecekti. “
HAYIRSIZ EVLAT SAFSATASI
Yazının bundan sonrası daha ilginçleşiyor:
“Acaba bu kadar çok yorumcu neden hep müzmin birer iyimser? Buna acaba hayırsız evladın bir gün yuvasına döneceği şeklindeki boş beklenti diyebilir miyiz? Çünkü böyle düşünenler hep yörünge değiştirir gibi görünen Türkiye’nin günün birinde gerçekleri görüp gerçek yuvası olan NATO’ya döneceğini umdular. “
Bu hayırsız evlat safsatasının köklerinin Osmanlı dönemine dayandığına dikkat çekilen yazıda Osmanlı’nın Rusya’dan korunmak için sonunda hep Batı’yla ittifak yollarını aradığının, çağımızda da aynı beklentinin güç kazandığının altı çiziliyor.
Yazının bir bölümünde de şu ilginç ifade kullanılıyor:
“Hayırsız evladın yuvaya dönmesini bekleyenler aslında yanılıyorlar. Erdoğan ‘ın istediği bağımsız olmak ve Batı’dan uzak durmak. Ama bunu da Batı’ya hissettirmemeye çalışarak yapıyor. Örneğin; Erdoğan Washington’da geçen Haziran’da Hindistan Başbakanı Narendra Modi gibi kırmızı halılar üstünde karşılanmak ister. Bir yandan da İslam aleminin halifesi olmayı düşler. ABD’nin Suriye’de YPG’yle işbirliğini kesmesini, demokratlıktan söz etmemesini ama kendisine teknoloji transferi yapmasını hedefler. “
ABD’li diplomatların ve ABD Başkanı Biden’ın Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın iktidardan düşmesini beklediklerine işaret edilen yazı şu cümlelerle devam ediyor:
“Biden, 2020 seçim kampanyası sırasında New York Times’a şu demeci vermişti:’Erdoğan’ı gönderecek olan muhalefeti destekleyeceğiz. Ama bu gidiş darbeyle, tekrar ediyorum darbeyle tabii ki olmayacak.’ Biden’ın darbe sözcüğünü, olumsuz anlamda da olsa telaffuz etmesi bile Türkiye’de ortalığın ayağa kalkmasına sebep olmuştu.
“Biden göreve geldikten sonra Erdoğan’a genellikle kayıtsız davrandı; hep iktidardan düşmesini umdu. Ama Erdoğan yerinde kaldığı gibi muhalefet darmadağın oldu. “
Yazı gayet gerçekçi bir bakış açısıyla yazılmış. Batı’nın Türkiye gerçeklerini kavrayamadan ne kadar sığ ve yanlış analizlerle sonuca varmaya çalıştığı anlatılıyor. Batı (isterseniz Washington diye de okuyabilirsiniz), Erdoğan’ın hem Batı alemini hem de Türkiye’yi nasıl dar-ül harb olarak gördüğünü kavrayamadan pozisyon almaya çalışırken yenilgi üstüne yenilgi yaşıyor. Benzer politikaları Irak, Libya, Suriye, Afganistan’da da uyguladı. Hepsini yüzüne gözüne bulaştırdı. Yirmi yıl önce Erdoğan’ı “Müslüman demokrat”, ”ılımlı Müslüman” olarak bağrına bastı. Ama Müslüman’ın demokratı ya da ılımlısı olamayacağını kavrayamadı. İslam İslamdır.İslam’da reform olmaz. Bu gerçeği anlatmak isteyenlere kulaklarını tıkadı. Tıkadı da ne oldu? Aklıma mıh gibi çaktığım bir özdeyiş vardır. Galiba Çinli düşünür Konfüçyüs demişti: ”Rüzgar eken fırtına biçer!”