• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

Rus Kilisesi’ne beşinci kol suçlaması

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel ve Son Dakika Haberler kategorisinde End tarafından oluşturulan Rus Kilisesi’ne beşinci kol suçlaması başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 115 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel ve Son Dakika Haberler
Konu Başlığı Rus Kilisesi’ne beşinci kol suçlaması
Konbuyu başlatan End
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan osman06

End

Üye
Katılım
21 Ocak 2021
Mesajlar
972
Tepkime puanı
51
Puanları
18
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Memleket
19 ÇORUM
Takım
Fenerbahçe
Burç
Kova
Mesleği
Muhasebe

İtibar:

Batı, özellikle de Fransız medyasına bakıyorum. Şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde Rus Kilisesi’ni açıktan açığa eleştiriyor, hatta ağır suçlayıcı ifadeler kullanıyor.

Rus Kilisesi’nin başı olan Patrik Kirill’in Sovyetler Birliği döneminde Sovyet haberalma örgütü KGB’nin ajanı olarak faaliyet gösterdiği, Patrik Kirill dahil, Rus Kilisesi’ne bağlı başka kiliselerin din adamlarının da şimdiki Rus haberalma örgütü FSB’nin “adamları” oldukları gündeme getiriliyor. Bunların Batı Hıristiyan Kiliseleri’yle Doğu Ortodoks Kiliseleri’nin arasını ciddi biçimde bozmak ve Avrupa’da kargaşa, çatışma hatta ayrışma yaratmak amaçlı faaliyetler olduğu iddiaları havada uçuşuyor.

İsviçre’den yayın yapan Geneva Solutions adlı internet sitesinde, Oleksii Platonov imzalı, “Cüppeli Kremlin Ajanları ya da Ukrayna Savaşı’nda Rus Kilisesi’nin Rolü” başlıklı analiz yazısında şu ifade kullanılıyor:

“Ukrayna’da ordular savaşıyor. Ama biz esas cüppeli beşinci kola iyi bakalım. Ülkenin istihbarat servisleri tarafından yönlendirilen ve idare edilen Rus kilisesi Ukrayna’da kendine bağlı cemaati barışseverlik, boyun eğme mecburiyeti ve itaat telkinleriyle savaştan vaz geçirmeye çalışıyor. Bu bilgiler Ukrayna istihbaratına ulaşmış bulunuyor. Daha da öte kimi Rus din adamlarının Rus ordusuna vurulması gereken hedefler gösterdikleri de öğreniliyor. “

Yazının bir başka bölümünde de şu cümleler yer alıyor:

“Sözüm ona yarı-bağımsız öbür Ukrayna Kilisesi’nin (Ukrayna’da biri Rusya’ya bağlı, birisi de bağımsız iki kilise var- Patrik Kirill’den aldıkları talimatla) papazları Rusya’nın 2014’te Ukrayna’ya açtığı savaşta Ukrayna askerlerine silahı bırakmazlarsa Tanrı’nın lanetine uğrayacaklarını telkin etmeye çalışmışlardı. Ayrıca bu kiliseye bağlı alt kiliselerin binalarında Rus silah ve mühimmat depolandığı haberleri de vardı. Bunlardan en önemlisi de Donbas bölgesindeki Sviatohirsk Cave Manastırı’ydı.”

Galiba Samuel Huntington bu noktada da haklı çıkmaya başladı. Huntington’ın kim olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Amerikalı düşünür Samuel Huntington, 1993 yılında ünlü düşünce kuruluşu Rand Corporation adına “Medeniyetler Çatışması” (The Clash of Civilizations) başlıklı bir makale yayımlamış, Bunu daha sonra kitaplaştırarak başlığını da “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Şekillenmesi” (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order) olarak değiştirmişti. Huntington bu makalesinde insanların kültürel ve dini kimliklerinin Soğuk Savaş sonrası dünyada patlak verecek çatışmaların başlıca unsurlarından olacağını ön görüyordu.

Bugünün dünyasında bırakın İslam’la öbür dinleri, Hıristiyanlık kendi içinde çatışmaya gidiyor gibi.

Bu çatışmada başat rol sanıyorum Rusya Lideri Vladimir Putin’e ait. Putin’in bir Rus-Ortodoks sentezi idealiyle büyük Rusya İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma hayali, bunun için Ukrayna savaşını çıkarıp Avrupa kıtasının neredeyse tamamını ateşe atmayı göze alması Huntington’ın tezini doğruluyor sanırım. İsterseniz buna bir kanıt sunayım. Fransız televizyonlarında bugün sıkça gösterilen bir video klip var. Rusya Patriği Kirill Ukrayna Savaşı’na sevkedilecek tankları haçla kutsuyor. Bunun Hıristiyan felsefesi tarafına girecek değilim. Sadece bir din adamının savaşacak tankları kutsaması bile tam anlamıyla rezalet. Hatırlarsınız. 2020’de Aya Sofya’nın cami olarak Müslüman ibadetine açılış töreninde bizim Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş kılıcını belinde kuşanarak minbere çıkmıştı.

Bunları yazarken bir dostum, OdaTv’de yayımlanan, Kayahan Uygur imzalı, tam da yazdıklarımla örtüşecek bir makale gönderdi. Makale, 20. Yüzyılın önde gelen Rus düşünürü Aleksander Zinovyev’in tezlerini anlatıyor. Zinovyev’e göre Batı insanı, Rus ve Doğu insanından çok farklı. Batılı, ticari değişim, sentez ve girişimcilik insanıdır. Doğulu ise kabile duraganlığını, bir olmayı, biz kalmayı önemseyen bir yapıdadır. Yazının bir bölümünü birlikte okuyalım:

“Zinovyev diğer Rus muhalifleri gibi ülkesindeki sorunların kaynağını kişilerde (Lenin-Stalin), bürokraside ya da devlet-halk çelişkisinde aramıyordu. Rejim, toplumun tam anlamıyla kendisini temsil ediyordu. Her sistem son analizde kendi insanının özelliklerini yansıtırdı. Stalin, iktidarını korku ve baskıdan daha çok kendisini toplumu en iyi yansıtan kişi olarak kabul ettirmesi sayesinde ayakta tutabilmişti. “

Bu satırları okuduğunuzda ne kadar benzerlikler yaşandığını görebiliyor musunuz? Mesele kişiler değil, rejim. Bunu anlayın artık. Yazının bir başka bölümünde de şu cümleler var:

“Zinovyev’in Batı kapitalizminin geleceği hakkındaki kehanetlerinden biri de göçmenlik konusunda karşılaşacağı güçlüklerdir. Batı kapitalizminin dev karınca yuvasının oluşması kuşkusuz bir bakıma diğer küçük oluşumların zorunlu olarak yol almasını birlikte getirdi. Bu durumda yıkılan yuvalardaki karıncalar dev yuvanın kapısında bekliyorlar ve her yolu kullanarak içeri girmeye çalışıyorlar. Ancak Batılı olmayan milyonların Batı’ya sızması insan malzemesini değiştiriyor. Bunların bir kısmı entegre olsa da büyük çoğunluk asla Batı insanı (westernoid) olmayacaktır ve Batı’yı büyük iç çatışmalar beklemektedir. Zinovyev bunları anlattığı zaman örneğin Fransız aydınları ona gülüyor ve Slav ırkçısı sandıkları bu mantık profesörünü üstenci bir ‘anlayışla’ karşılıyordu.”

Fransa, bugün aydınlarının Slav ırkçısı diyerek ciddiye almadığı Zinovyev’in kehanetlerinin hayata geçmesiyle yüzleşiyor. Ne kadar ilginç.

Çok uzun bu yazının sizi ilgilendireceğini düşündüğüm bölümlerinden alıntı yaptıktan sonra kronolojik olarak Ukrayna Savaşı öncesi meydana gelen gelişmelere bir göz atalım, derim. Rusya 2014’te Kırım’ı işgal etti. Bundan tam iki yıl sonra Ukrayna’da bağımsız bir Ortodoks kilisesi kuruldu. Bu kilise Ocak 2018’de İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesi’nde (bütün dünya Ekümenik Patrikhane olarak tanıyor) Patrik Bartholomeos’un başkanlığında düzenlenen bir törende Rus Kilisesi’nden bağımsızlığını (otosefali) ilan etti.

Bu hamle, hatırlatalım, Rusya Lideri Putin ve Rus Ortodoks Patriği Kirill’i fena halde kızdırdı. Rus Ortodoks Kilisesi Fener Rum Patrikhanesi’nin “ekümenik” unvanını tanımıyor. Esas kendisinin “ekümenik” olduğunu iddia ediyor.

Bu arada ilginç başka bir gelişmeye daha dikkatinizi çekmek isterim. Çatışma sanıyorum farklı kiliseler arasında sürmüyor. Bizim İslam dünyasına kadar da uzanıyor. Örnek mi? Mesela, Ukrayna Kilisesi’nin Patrik Bartholomeos’un imzasıyla bağımsızlığını ilan etmesinden bir buçuk yıl sonra, 24 Temmuz 2020’de Bizans döneminin kadim kültür ve insanlık mirası Aya Sofya Kilisesi, kılıçlı kalkanlı bir törenle camiye çevrilip ibadete açıldı (Şimdi restorasyon bahanesiyle 50 yıllığına kapatıldı). Acaba kimler kimlere danışıp bu cin fikri hayata geçirmişlerdi? Acaba kim, önce sen Çamlıca Camii’ne cemaat bul, sonra Aya Sofya’yı cami yap, diye bu düşünceyi bir kenara ittikten bir yıl sonra, “Hadi koçum, artık zamanı geldi,” demiştir? Ben bilmem. Hangi beşinci kol faaliyetiyle bu işin yapılabildiğini ortaya çıkartmak benim değil, Türkiye Cumhuriyeti milleti olarak hepimizin ödediğimiz vergilerimizle deve yüküyle halkın sırtından para götüren ilgili bürokratların vazifesi! Hadi ama artık, iş başına!Hiç olmazsa aldığınız paraları hakkedin!
 
Üst Alt