End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Medya, Bahçeli’nin sözlerini “Devlet bahçeli İsrail’e 24 saat süre verdi” diye manşete taşıdı.
Bahçeli: “24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye süratle devreye girmeli.“ demişti.
İsrail’e süre tanındığı sonucunun nasıl çıkarıldığını ben anlayamadım. Bu ifadeler bir “öneri” olabilir. Ayrıca İsrail’e değil Türkiye’ye yapılmış bir öneriden söz edilebilir.
“24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye süratle devreye girecek!” denmiş olsa, “süre” demek doğru olur. Ama “…devreye girmeli” diyor.
Aslında Türkiye devrede. Hem de süratle. Daha dün Erdoğan, Maldivler Cumhurbaşkanı Muhammed Muizzu’ye telefon etmiş. İsrail-Filistin çatışmaları çerçevesinde son gelişmeler ve insani konuları konuşmuşlar.
Bu kadar mı? Değil tabii. Hemen öncesinde de Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni’ye telefon etmiş. Bölgede sükunetin sağlanması için atılabilecek adımları konuşmuşlar.
Her iki cumhurbaşkanının tepkisi ne oldu, ne cevap verdiler bilmiyorum. İletişim başkanlığı, fazla ayrıntıya girmemiş. Ama ben Maldivler Cumhur başkanı ve Uganda Cumhurbaşkanının; telefonu kapattıktan sonraki ruh hallerini, duygu ve düşüncelerini bilmek isterdim.
Erdoğan’ın daha başka görüşmeleri de var elbette. Bütün bunlar; devrede olmak… süratle devrede olmak değilse, ne?
Belli ki Bahçeli’nin bahsettiği daha farklı bir şey. Belki “Üç gün içinde Mescidi Aksa’da namaz kılmak…” gibi bir şeydir. Tabii benimki, tahmin. Bahçeli'nin gönlünden geçen nedir bilemem.
***
Bahçeli’nin eş zamanlı paylaştığı diğer bir mesaj bütün pazar programımın aksamasına neden oldu.
Mesajında “(…) Dünya kuzuların sessizliğine gömülmüşken, Gazzeli yavru kuzuların ölümüne insanım diyen hiç kimse, hele hele Türk milleti sessiz kalamaz, kalmamalıdır, kalmayacaktır.” diyordu.
Kuzuların sessizliğini biliyordum. Baş rollerini Jodie Foster ve Anthony Hopkins’in paylaştığı 1991 yapımı bol ödüllü bir film.
Herhalde o filme gönderme yapıyor diye düşündüm. Ama Bahçeli’nin analizini, yani filmle kurduğu ilişkiyi yakalayamadım. Mesajı idrak edebilmek için filmi bulup yeniden izlemem gerekti. Ne de olsa otuz sene önce izlemişim.
***
Thomas Harris'in romanından uyarlanan filmde Jodie Foster, kadın kurbanlarının derisini yüzen "Buffalo Bill" (Ted Levine) adlı bir seri katilin peşinde olan genç FBI stajyeri Clarice Starling'i canlandırıyor.
FBI'daki eğitimi devam eden Clarice Starling’in, seri katili yakalamak ve kaçırılan kadını kurtarmak için ipuçlarına ihtiyacı vardır. Bu yüzden bir psikiyatr iken yamyamlık yaparak seri katile dönüşen ve yüksek güvenlikli bir tımarhanede tutulan Hannibal Lecter'i (Anthony Hopkins) ziyaret eder.
Lecter’in sorulara cevap verme şartı vardır. Starling de Lecter’in sorduğu sorulara cevap verecektir.
Diyaloglardan Starling’in çocukken babasını kaybettiğini öğreniyoruz. Annesi daha önce ölmüştür.
On yaşında kimsesiz kalan Starling kuzenleriyle yaşamak için Montana’da bir at çiftliğine gider. Orada ancak iki ay kalabilir.
Bir sabah tuhaf bir ses duyar. Bu, bir çığlıktır. Çocuk sesi gibi bir çığlık. Aşağı iner, dışarı çıkar. Ağıla doğru yaklaşır, İçeri bakmaya çok korkar ama kendini bakmak zorunda hisseder.
Bağıran, kuzulardır. Süt kuzularını kesiyorlar.
Önce onları kurtarmaya çalışır. Ağılın kapısını açar ama kuzular öyle dururlar. Kafaları karışmıştır. Kaçmazlar.
Birini olsun kurtulabilirsem… diye kucağına alıp kaçar. Sonra şerifin arabasına yakalanır. Ardından yetimhaneye gönderilir.
Halen geceleri uyanıp kuzuların çığlıklarını duymaktadır.
Lecter, “Kadını kurtarırsan kuzuları susturabileceğini ve çığlıkları bir daha duymayacağına inanıyorsun.” diye teşhiste bulunur. Ne de olsa psikiyatrdır.
Starling: “Bilmiyorum” diye cevap verir.
Filmin sonunda Lecter tımarhaneden kaçmıştır. Starling katili yakalayıp, kadını kurtarmıştır.
Lecter telefonla arayıp Starling’e sorar : Kuzuların çığlıkları dindiğinde bana haber verirsin, değil mi?”
***
İşte “kuzuların sessizliği” meselesi bu.
Pazar programımın alt üst oluşu pahasına yeniden izlediğim halde Bahçeli’nin sözünü ettiği “Dünyanın gömülü olduğu kuzuların sessizliğini” çözemedim.
Dünyanın kendisi mi kuzu? İsrail, Gazze’yi bombaladı diye çığlıkları diniyor ve sessizliğe mi bürünüyorlar? Veya dünya, gece yataktan fırlayıp çığlıklar mı duyuyor ve Gazze bombalanınca bu çığlıkları artık duymuyorlar mı?
***
Tabii şöyle de olmuş olabilir: Gazze - kuzu ses benzerliği sempatik gelmiştir. Gazze’den kuzuya, kuzudan Kuzuların Sessizliğine geçerek bir yaratıcılık sergilenmiştir. Bu yaratıcılık “Gazzeli yavru kuzular” tamlamasıyla taçlandırılmıştır
Benim payıma düşen de pazar pazar güzel bir film izlemek olmuştur.
Bahçeli: “24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye süratle devreye girmeli.“ demişti.
İsrail’e süre tanındığı sonucunun nasıl çıkarıldığını ben anlayamadım. Bu ifadeler bir “öneri” olabilir. Ayrıca İsrail’e değil Türkiye’ye yapılmış bir öneriden söz edilebilir.
“24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa Türkiye süratle devreye girecek!” denmiş olsa, “süre” demek doğru olur. Ama “…devreye girmeli” diyor.
Aslında Türkiye devrede. Hem de süratle. Daha dün Erdoğan, Maldivler Cumhurbaşkanı Muhammed Muizzu’ye telefon etmiş. İsrail-Filistin çatışmaları çerçevesinde son gelişmeler ve insani konuları konuşmuşlar.
Bu kadar mı? Değil tabii. Hemen öncesinde de Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni’ye telefon etmiş. Bölgede sükunetin sağlanması için atılabilecek adımları konuşmuşlar.
Her iki cumhurbaşkanının tepkisi ne oldu, ne cevap verdiler bilmiyorum. İletişim başkanlığı, fazla ayrıntıya girmemiş. Ama ben Maldivler Cumhur başkanı ve Uganda Cumhurbaşkanının; telefonu kapattıktan sonraki ruh hallerini, duygu ve düşüncelerini bilmek isterdim.
Erdoğan’ın daha başka görüşmeleri de var elbette. Bütün bunlar; devrede olmak… süratle devrede olmak değilse, ne?
Belli ki Bahçeli’nin bahsettiği daha farklı bir şey. Belki “Üç gün içinde Mescidi Aksa’da namaz kılmak…” gibi bir şeydir. Tabii benimki, tahmin. Bahçeli'nin gönlünden geçen nedir bilemem.
***
Bahçeli’nin eş zamanlı paylaştığı diğer bir mesaj bütün pazar programımın aksamasına neden oldu.
Mesajında “(…) Dünya kuzuların sessizliğine gömülmüşken, Gazzeli yavru kuzuların ölümüne insanım diyen hiç kimse, hele hele Türk milleti sessiz kalamaz, kalmamalıdır, kalmayacaktır.” diyordu.
Kuzuların sessizliğini biliyordum. Baş rollerini Jodie Foster ve Anthony Hopkins’in paylaştığı 1991 yapımı bol ödüllü bir film.
Herhalde o filme gönderme yapıyor diye düşündüm. Ama Bahçeli’nin analizini, yani filmle kurduğu ilişkiyi yakalayamadım. Mesajı idrak edebilmek için filmi bulup yeniden izlemem gerekti. Ne de olsa otuz sene önce izlemişim.
***
Thomas Harris'in romanından uyarlanan filmde Jodie Foster, kadın kurbanlarının derisini yüzen "Buffalo Bill" (Ted Levine) adlı bir seri katilin peşinde olan genç FBI stajyeri Clarice Starling'i canlandırıyor.
FBI'daki eğitimi devam eden Clarice Starling’in, seri katili yakalamak ve kaçırılan kadını kurtarmak için ipuçlarına ihtiyacı vardır. Bu yüzden bir psikiyatr iken yamyamlık yaparak seri katile dönüşen ve yüksek güvenlikli bir tımarhanede tutulan Hannibal Lecter'i (Anthony Hopkins) ziyaret eder.
Lecter’in sorulara cevap verme şartı vardır. Starling de Lecter’in sorduğu sorulara cevap verecektir.
Diyaloglardan Starling’in çocukken babasını kaybettiğini öğreniyoruz. Annesi daha önce ölmüştür.
On yaşında kimsesiz kalan Starling kuzenleriyle yaşamak için Montana’da bir at çiftliğine gider. Orada ancak iki ay kalabilir.
Bir sabah tuhaf bir ses duyar. Bu, bir çığlıktır. Çocuk sesi gibi bir çığlık. Aşağı iner, dışarı çıkar. Ağıla doğru yaklaşır, İçeri bakmaya çok korkar ama kendini bakmak zorunda hisseder.
Bağıran, kuzulardır. Süt kuzularını kesiyorlar.
Önce onları kurtarmaya çalışır. Ağılın kapısını açar ama kuzular öyle dururlar. Kafaları karışmıştır. Kaçmazlar.
Birini olsun kurtulabilirsem… diye kucağına alıp kaçar. Sonra şerifin arabasına yakalanır. Ardından yetimhaneye gönderilir.
Halen geceleri uyanıp kuzuların çığlıklarını duymaktadır.
Lecter, “Kadını kurtarırsan kuzuları susturabileceğini ve çığlıkları bir daha duymayacağına inanıyorsun.” diye teşhiste bulunur. Ne de olsa psikiyatrdır.
Starling: “Bilmiyorum” diye cevap verir.
Filmin sonunda Lecter tımarhaneden kaçmıştır. Starling katili yakalayıp, kadını kurtarmıştır.
Lecter telefonla arayıp Starling’e sorar : Kuzuların çığlıkları dindiğinde bana haber verirsin, değil mi?”
***
İşte “kuzuların sessizliği” meselesi bu.
Pazar programımın alt üst oluşu pahasına yeniden izlediğim halde Bahçeli’nin sözünü ettiği “Dünyanın gömülü olduğu kuzuların sessizliğini” çözemedim.
Dünyanın kendisi mi kuzu? İsrail, Gazze’yi bombaladı diye çığlıkları diniyor ve sessizliğe mi bürünüyorlar? Veya dünya, gece yataktan fırlayıp çığlıklar mı duyuyor ve Gazze bombalanınca bu çığlıkları artık duymuyorlar mı?
***
Tabii şöyle de olmuş olabilir: Gazze - kuzu ses benzerliği sempatik gelmiştir. Gazze’den kuzuya, kuzudan Kuzuların Sessizliğine geçerek bir yaratıcılık sergilenmiştir. Bu yaratıcılık “Gazzeli yavru kuzular” tamlamasıyla taçlandırılmıştır
Benim payıma düşen de pazar pazar güzel bir film izlemek olmuştur.