End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Bahçeli, İsrail'e 24 saat süre vermişti. Ardından “Taş üstünde taş, omuz üzerinde baş komayız!” gibi net bir tavır beklerken, konuşması “Türkiye süratle devreye girmeli!” gibi belirsiz bir öneriye dönüştü.
24 saatin sonunda İsrail’den bir tepki gelmeyince bu sefer MHP’den yeni bir hamle geldi. Sosyal medya hesaplarından bir video yayınladı. Bahçeli’nin grup toplantısından alınmış kısa bir konuşmanın ardından, bombalar altında Gazze görüntüleri paylaşılıyordu.
Patlamalar, alevler, kadınlar, çocuklar, bebekler, dumanlar, yıkıntılar, ölüler, yaralılar, kaçışmalar, koşturmalar… Bütün bu görüntüler, Ferdi Tayfur’un “Acılar” şarkısı eşliğinde gözümüzün önünden akıp geçiyordu:
“Artık dayanacak gücüm kalmadı /Ne olur tükenin bitin acılar
Söndürün içimde yanan ateşi /Dertlerime bir son verin acılar.”
Ben olsaydım, böyle bir konunun fon müziği olarak arabesk seçmezdim. Arabesk müziğin insanlara verdiği telkinler insanı eziklik psikolojisine sokar. Şarkının sözlerinden, bu durum açıkça görülüyor.
Arabesk, öfkenin zamansız açığa çıkartılıp sönümlenmesine neden olur. Gereken tepkiyi gösterecek gücünüz kalmaz. Bundan sonra hislerinize ancak İbrahim Tatlıses tercüman olabilir:
“O eski halimden eser yok şimdi /Izdırap içinde yorgunum şimdi
Tutun kollarımdan düşerim şimdi /Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız”
Nereden nereye…“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik /Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”den “Artık dayanacak gücüm kalmadı/ Ne olur tükenin bitin acılar”a…
İsrail'i protesto etmek için bakkaldan aldığınız kolayı sokağa dökmek bile, arabeskten hallicedir. Hiç değilse bir eylemdir.
***
Çav Bella’nın, milli ve yerli olmamasına rağmen, fona daha uygun alacağı kanaatindeyim. Ritminin yarattığı direniş duygusu yeter. Tabii bahsettiğim Çav Bella’nın Mücahit versiyonu değil. Bir otobüs dolusu insan coşkuyla bağırıyor:
“İşte bir sabah namaza durdum / Camide camide camide ca-ca-ca
Elleri bağladım durdum kıyama /Her taraf huşu altında”
Yaratıcı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle “ca-ca-ca” kısmını.
Ama karşı taraf “İşte bir sabah duaya durdum /havrada havrada havrada ha-ha-ha” diye tempo tutarak taciz etmiyor. Bomba atıyor.
Melodinin coşkusu korunmuş olsa bile, bombaya “ca-ca-ca” diye karşılık verilemez.
Camilerin, hastanelerin, okulların bombalandığı yerde ancak “Camiden camiden camiden” çıkıp sokaklarda, meydanlarda karşılık verilebilir. Peşinden, istenirse yine “ca-ca-ca” gelebilir. Onun sakıncası yok.
***
Aslında mücadele tarihimizin oluşturduğu zengin bir külliyatımız var. Bence Nazım Hikmet’in şiirlerinden yararlanılabilirdi.
AKP kanadının, Nazım Hikmetle ilgili bir sorunu olduğunu sanmıyorum. Şiirleri, Erdoğan tarafından meydanlarda coşkuyla okunan bir şairimizdir.
Nazım Hikmet şiirlerini; Zülfü Livaneli’nin besteleri ve Genco Erkal’in sesinden sonra, kendi okuduklarım dışında, en çok Erdoğan’dan dinlediğimi söyleyebilirim.
1994’te kurultayın kapanış konuşmasında Alpaslan Türkeş’in Nazım Hikmet şiiri okumasından itibaren MHP Kanadının da bir sorunu kalmamış olmalı.
Tabii Nazım Hikmet şiiri deyince Erdoğan’ın Taksim Camisi açılışında okuduğu, Nazım’ın 18-19 yaşlarında yazdığı Ağa Camii gibi ilk şiirlerinden bahsetmiyorum:
“Havsalam almıyordu bu hazin hali önce /Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;/Allahımın ismini daha çok candan andım.”
***
Nazım Hikmet’in önerilebilecek çok ama çok şiir var. Ama benim favorim “Kız çocuğu” şiiri olurdu.
“Kapıları çalan benim, kapıları birer birer
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler”
Sanki Gazze için de yazılmış gibi, evrensel ve savaş karşıtı muazzam bir şiirdir. En etkili savaş karşıtı eserlerden biridir. Savaşta en çok zararı görenler; çocuklar ve kadınlar olduğuna göre, çok daha anlamlı olurdu. Gazze görüntülerini Zülfü Livaneli’nin o muhteşem bestesi eşliğinde izleyebilirdik.
***
24 saat süre tanınmasının ardından “Yakarım şu dünyayı da asla Gazze’yi ezdirmem. Tanrı şahidim olsun ki sizi Ortadoğu’da rahatça gezdirmem!” diye el yükseltilmesini beklerken…
İşi arabeske bağladık… İyi mi?
Bu durumda Müslüm Gürses’i anmamak haksızlık olur:
“Bunca gamı bunca derdi /Zalim felek bana mı verdi?
Herkes muradına erdi /Yine cananım gelmedi”
24 saatin sonunda İsrail’den bir tepki gelmeyince bu sefer MHP’den yeni bir hamle geldi. Sosyal medya hesaplarından bir video yayınladı. Bahçeli’nin grup toplantısından alınmış kısa bir konuşmanın ardından, bombalar altında Gazze görüntüleri paylaşılıyordu.
Patlamalar, alevler, kadınlar, çocuklar, bebekler, dumanlar, yıkıntılar, ölüler, yaralılar, kaçışmalar, koşturmalar… Bütün bu görüntüler, Ferdi Tayfur’un “Acılar” şarkısı eşliğinde gözümüzün önünden akıp geçiyordu:
“Artık dayanacak gücüm kalmadı /Ne olur tükenin bitin acılar
Söndürün içimde yanan ateşi /Dertlerime bir son verin acılar.”
Ben olsaydım, böyle bir konunun fon müziği olarak arabesk seçmezdim. Arabesk müziğin insanlara verdiği telkinler insanı eziklik psikolojisine sokar. Şarkının sözlerinden, bu durum açıkça görülüyor.
Arabesk, öfkenin zamansız açığa çıkartılıp sönümlenmesine neden olur. Gereken tepkiyi gösterecek gücünüz kalmaz. Bundan sonra hislerinize ancak İbrahim Tatlıses tercüman olabilir:
“O eski halimden eser yok şimdi /Izdırap içinde yorgunum şimdi
Tutun kollarımdan düşerim şimdi /Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız”
Nereden nereye…“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik /Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik”den “Artık dayanacak gücüm kalmadı/ Ne olur tükenin bitin acılar”a…
İsrail'i protesto etmek için bakkaldan aldığınız kolayı sokağa dökmek bile, arabeskten hallicedir. Hiç değilse bir eylemdir.
***
Çav Bella’nın, milli ve yerli olmamasına rağmen, fona daha uygun alacağı kanaatindeyim. Ritminin yarattığı direniş duygusu yeter. Tabii bahsettiğim Çav Bella’nın Mücahit versiyonu değil. Bir otobüs dolusu insan coşkuyla bağırıyor:
“İşte bir sabah namaza durdum / Camide camide camide ca-ca-ca
Elleri bağladım durdum kıyama /Her taraf huşu altında”
Yaratıcı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle “ca-ca-ca” kısmını.
Ama karşı taraf “İşte bir sabah duaya durdum /havrada havrada havrada ha-ha-ha” diye tempo tutarak taciz etmiyor. Bomba atıyor.
Melodinin coşkusu korunmuş olsa bile, bombaya “ca-ca-ca” diye karşılık verilemez.
Camilerin, hastanelerin, okulların bombalandığı yerde ancak “Camiden camiden camiden” çıkıp sokaklarda, meydanlarda karşılık verilebilir. Peşinden, istenirse yine “ca-ca-ca” gelebilir. Onun sakıncası yok.
***
Aslında mücadele tarihimizin oluşturduğu zengin bir külliyatımız var. Bence Nazım Hikmet’in şiirlerinden yararlanılabilirdi.
AKP kanadının, Nazım Hikmetle ilgili bir sorunu olduğunu sanmıyorum. Şiirleri, Erdoğan tarafından meydanlarda coşkuyla okunan bir şairimizdir.
Nazım Hikmet şiirlerini; Zülfü Livaneli’nin besteleri ve Genco Erkal’in sesinden sonra, kendi okuduklarım dışında, en çok Erdoğan’dan dinlediğimi söyleyebilirim.
1994’te kurultayın kapanış konuşmasında Alpaslan Türkeş’in Nazım Hikmet şiiri okumasından itibaren MHP Kanadının da bir sorunu kalmamış olmalı.
Tabii Nazım Hikmet şiiri deyince Erdoğan’ın Taksim Camisi açılışında okuduğu, Nazım’ın 18-19 yaşlarında yazdığı Ağa Camii gibi ilk şiirlerinden bahsetmiyorum:
“Havsalam almıyordu bu hazin hali önce /Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;/Allahımın ismini daha çok candan andım.”
***
Nazım Hikmet’in önerilebilecek çok ama çok şiir var. Ama benim favorim “Kız çocuğu” şiiri olurdu.
“Kapıları çalan benim, kapıları birer birer
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler”
Sanki Gazze için de yazılmış gibi, evrensel ve savaş karşıtı muazzam bir şiirdir. En etkili savaş karşıtı eserlerden biridir. Savaşta en çok zararı görenler; çocuklar ve kadınlar olduğuna göre, çok daha anlamlı olurdu. Gazze görüntülerini Zülfü Livaneli’nin o muhteşem bestesi eşliğinde izleyebilirdik.
***
24 saat süre tanınmasının ardından “Yakarım şu dünyayı da asla Gazze’yi ezdirmem. Tanrı şahidim olsun ki sizi Ortadoğu’da rahatça gezdirmem!” diye el yükseltilmesini beklerken…
İşi arabeske bağladık… İyi mi?
Bu durumda Müslüm Gürses’i anmamak haksızlık olur:
“Bunca gamı bunca derdi /Zalim felek bana mı verdi?
Herkes muradına erdi /Yine cananım gelmedi”