End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Bu başlık, Usta Haldun Taner’in, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, eserinde geçen replik olsa da tam da hayatın perde arkası ve önünü yansıtmaktadır. Ve de yansıtmaya devam edecektir.
Yoksa o sahneden kimler, kimler geçmedi ki, Erol Günaydın’da, neden kitabına bu ismi vermiş olurdu, yoksa! İçinde bu işin şan, şöhretten çok; her dem, ne pahasına olursa olsun, amatör ruhunu korumasını bilerek ve PERDE!, demenin en büyük kazanç olduğunu, vurgulama ruhunu bilmesinin gücü ile.
Netice de alkışlarda bir yere kadar.
PERDE DİYEN İKİ OYUN
Elbette henüz çok küçük yaşlarda, sanatın- tiyatro-alanında da kendimizi bulduk. Bu anlamda çok şanslıyım ve rahmetli Babacığıma, her dem teşekkürü bir borçtan ziyade; zor şartlara rağmen bize yaptığı yatırımları, günü geldiğinde, kendimden kendime ve toplumla damıtıp, ön yargısız ve tamamen tarafsız paylaşabilme, yetisine erebildiğim için.
Sanatı kavrayabilmek için önce almaktan çok, bu yetilere sahip olmanız gerekmektedir. Bir eseri; ister kitap, ister bir tablo, ister tiyatro ya da bale olsun, birikim olmadan- anlayabilmek ve anlatabilmek- zordur. Yapılır ama bilhassa bizim ülkemizde ne yazık ki ya anlatıcı, kendini öne çıkarır, ya da eseri iyi hazım sayamaz. Dolayısı ile -bakmak ile görmek- arasında ki fark gibidir, eser –okumak-
Gelelim tiyatro oyunlarımıza.
İlki, Nobel ödüllü yazar John Steinbeck’in eseri olan, “Fareler ve İnsanlar”, hem yönetmen, hem de oynayan Erdem Topuz’un, Dionysos Tiyatrosu, tarafından; eserin yazıldığı tarih olan 1937 yılı sonrası yeniden kendi yorumları ile sunarken; sadece tiyatro yapmadılar.
Sanatçının, ilk önce olması gereken “aydın” olma/olabilme kimliği altında, oyunun 5.sezonunda, ÖÇED (Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği) yararına olarak yeniden yorumladılar.
Erdem Topuz, Işık Tolgay’a; Necmi Aydın, Ercan Ertan, Tuncay Çağıl, Emir Birtan İğit, Yağız Gürcan, Burak Topal ve Dünya Aydoğdu ile tam üç buçuk saat sahnede kalarak performanslarıyla, ayrıca bir gökkuşağı oluşturdular.
Daha önce de yine STK’lar için gerçekleştirdikleri bu eseri yazmıştım. Diğer oyunlarını yine paylaşacağım.
23 Aralık 2023 tarihinde, yeni yılda yeniden sanat, demek üzere bu yıla ait son performanslarını, Cevahir-Besa Sahnede (20.00) gerçekleştirecekler.
Alkışlarınızı bu farkındalıkla ve her türlü desteksizlere rağmen, özel tiyatroların mücadelesine, katkıda bulunmak adına eksik bırakmayınız.
İKİNCİ OYUNUMUZ ÖDÜLLÜ SORGU
Buzullar çözülürken, insan varlığının eşrefi mahlûkat olmasının, tüm iniş ve çıkışları, bu eserde su yüzünden beliriyor.
Oyunda boğulur musunuz, yanar mısınız, yoksa bir mayına basar mısınız, orası size kalmış ama sorgulamadığınız olguların, bir gün başınıza sorgu olarak dönebileceğini, varlığının duygusal ağırlığı içinde cebelleşen kadın olmanın zorluğu ile yüzleşeceğiniz, çok katmanlı bir tiyatro eseri ile bulaşacaksınız.
Ve ne yazık ki; yüzyıllardır hiçbir ders, çıkarım yapmadan savaşmakta ısrar edenlerin; kurşun gibi ağırlığını, barut sesleri ve boğazınıza düğümlenecek hesaplaşmalara, tanıklık ederek izleyeceksiniz.
2022-2023 Tuncay Cücenoğlu, Yılın Oyun Yazarı Ödülüne, layık görülen, aynı zamanda yönetip ve oynayan, Kosta Kortidis’in oyunu, yeniden eski günlere dönen Şişli Tiyatrosunda, 6 Aralık 2023 tarihinde gerçekleşti.
Bizde sevgili büyüğümüz; mimar ve aynı zamanda, Tiyatro ve Sinema eleştirmeni dostumuz, Erdoğan Mitrani, eşi ve TV’da Kültür programı yapan Gülay Avşar ile birlikte izledik.
Tam yeni yıla girerken ve kendimizle belki geçmiş yılların envanterini de yapacağımız günlerde; bu oyun, yılbaşı günlerine bir dokunuş yapar.
TEATRO RUDIUS’DEN SORGU
Yıl, 1971 ve 25 Aralık’tır, soğuk bir sorgu odasında,(Sahne tasarımı : Batuhan Bozcaada); ahşap bir radyo, sorgulama için gerekli bir adet daktilo ve sonradan, Albay Charles Kotalaris’in (aynı zamanda seslendirme sanatçısı, Özdemir Çiftçiooğlu) gelişi ile gizlenmiş ama sonradan ortaya çıkan bir kırmızı telefon ve arada sorgu sahneleri ve ifade alınması sırasında, normal yaşam içerisinde, trafikte –dur-olarak kullanılan, kırmızı ışık.
Savaşın kan rengi içinde, tepeden yansımasını sunarken; sorgu halinde olan özel istihbarattan, Binbaşı Samantha’nın (Sibel Taşçıoğlu) şahane oyunculuğu ile büyüyen eserde; vatana ihanetten yargılanan ve oyun içerisinde başından sonuna kadar; koşullar değiştiğinde; cahil-bilge, alt-üst, ilişki merdivenlerini, dizginleri elinde bulunduran, Çavuş Green F. Sonny’nin, (Kosta Kortidis) egosunun, altında debelenen, Kadın Binbaşının tutsaklığı, idamı gelecek olan zaman, 6 Ocak tarihine kadar olacakları yansıtır.
Teknik nedenlerden dolayı, sahne arkasında gösterilmesi gereken (başka dünya) ama seyircinin izleyemediği, ellerinden gelenin fazlasını yaparak, izleyiciye, finale kadar sabrederek ancak oyun bittikten sonra –sigorta- olarak açıklama yapmak zorunda kaldıkları kısımlar dâhil olmak üzere, başka bir dünya düzenini ve sorgulama sırasında ki zamansal geçişlerinde ki çabaları açısından, tüm ekip ki başta sahnede performans sergileyenler olmak üzere, yeniden alkışı hak ediyorlar.
İşte en başta bahsetmiş olduğumuz; iki kalas, bir heves tam da yeniden burada ortaya çıkar. Çünkü o sahnenin tozunu bir kez hakkı ile almış olanlar, öyle bir müptelası olur ki; bir daha kopamaz.
Biz, son derece keyifle izlediğimiz, Sorgu, adlı tiyatro eserinin yorumunda, başta sorgulamazsak, başımıza neler gelebileceğinin an içinde değil ama süreçte, buna bağlı olarak önümüze nelerin çıkabileceğini sunarken; yüzyıllardır hiç bitmeyen ve –yazgı-diye algı oluşturan, savaşın aymazlığını, bunu fırsat bilen insan sureti üzerinden aklıyor.
İlk oyunda, Binbaşı karakteri erkek iken son derece başarılı bir performans ile karşımızda kadın olarak izlediğimiz oyunu; 2016 yılında yazıp ve 2017 yılında sergilendiğinde; Sam iken, şimdide Samantha olması, evrende kadının temsili ve ilk önce varlığı üzerinden, fiziksel ve duygusal, şiddetle gösteriyor olması, mükemmel.
Eril hâkimiyetli bir dünya da, mütemadiyen savaşmaktan başka bir şey bilmeyen ve dünyayı da, dünyalarını da asıl güzelleştirenin –Kadın-olduğunun şemsiyesi altında, toparlayarak, bütün şapkalar çıkıyor ve buzlar tek tek çözülüyor…
Şiddetin, sözle ya da fiziksel olarak ortaya çıkışını, savaş ortamında; dostluk, sevgi, aile ve kardeş, kardeş Hardy, (Düşman asker Teğmen Hardy H’ Andrew-Akın Kaplan aynı zamanda oyunun yardımcı yönetmeni) olmanın, sadece aynı kan ve soydan gelmediğinin; savaş ortamında her şeyin mubah olmasının, olağan olduğu, görülürken. Oysa esas görülmesi gerekenin-kardeşlik-olgusu gerçeğinin de altını çizmekte.
Özetle; kardeşinle kavga etmezsin! Daha iyisi için elbette tartışabilirsin, medenice.
Ama savaş yaratıp, sonra da farklı diye öldürmezsin!
Kurtaran, vatan haini midir?
O zaman; uzak ve yakın tarihte ki tüm; bir ülkenin, başka bir ülke insanına, reva gördüğü gerçeği; insan olmanın hangi erdemine yakışmaktadır!
Alkışlar; SORGU oyununda ki performansları ile:
Sibel Taşçıoğlu, Özdemir Çiftçioğlu, Akın Kaplan ve Kosta Kortidis’le, birlikte; seyirciye hiçbir olumsuzluk hissettirmeyen, Teatro Rudius, ekibine!
Bilhassa, özgün müzik ile bizi başka diyarlara sürükleyen: Altuğ Akınsel’e.
Hevesiniz ve alkışınız, daim olsun!
Tiyatroyla, Sanatla!
Yoksa o sahneden kimler, kimler geçmedi ki, Erol Günaydın’da, neden kitabına bu ismi vermiş olurdu, yoksa! İçinde bu işin şan, şöhretten çok; her dem, ne pahasına olursa olsun, amatör ruhunu korumasını bilerek ve PERDE!, demenin en büyük kazanç olduğunu, vurgulama ruhunu bilmesinin gücü ile.
Netice de alkışlarda bir yere kadar.
PERDE DİYEN İKİ OYUN
Elbette henüz çok küçük yaşlarda, sanatın- tiyatro-alanında da kendimizi bulduk. Bu anlamda çok şanslıyım ve rahmetli Babacığıma, her dem teşekkürü bir borçtan ziyade; zor şartlara rağmen bize yaptığı yatırımları, günü geldiğinde, kendimden kendime ve toplumla damıtıp, ön yargısız ve tamamen tarafsız paylaşabilme, yetisine erebildiğim için.
Sanatı kavrayabilmek için önce almaktan çok, bu yetilere sahip olmanız gerekmektedir. Bir eseri; ister kitap, ister bir tablo, ister tiyatro ya da bale olsun, birikim olmadan- anlayabilmek ve anlatabilmek- zordur. Yapılır ama bilhassa bizim ülkemizde ne yazık ki ya anlatıcı, kendini öne çıkarır, ya da eseri iyi hazım sayamaz. Dolayısı ile -bakmak ile görmek- arasında ki fark gibidir, eser –okumak-
Gelelim tiyatro oyunlarımıza.
İlki, Nobel ödüllü yazar John Steinbeck’in eseri olan, “Fareler ve İnsanlar”, hem yönetmen, hem de oynayan Erdem Topuz’un, Dionysos Tiyatrosu, tarafından; eserin yazıldığı tarih olan 1937 yılı sonrası yeniden kendi yorumları ile sunarken; sadece tiyatro yapmadılar.
Sanatçının, ilk önce olması gereken “aydın” olma/olabilme kimliği altında, oyunun 5.sezonunda, ÖÇED (Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği) yararına olarak yeniden yorumladılar.
Erdem Topuz, Işık Tolgay’a; Necmi Aydın, Ercan Ertan, Tuncay Çağıl, Emir Birtan İğit, Yağız Gürcan, Burak Topal ve Dünya Aydoğdu ile tam üç buçuk saat sahnede kalarak performanslarıyla, ayrıca bir gökkuşağı oluşturdular.
Daha önce de yine STK’lar için gerçekleştirdikleri bu eseri yazmıştım. Diğer oyunlarını yine paylaşacağım.
23 Aralık 2023 tarihinde, yeni yılda yeniden sanat, demek üzere bu yıla ait son performanslarını, Cevahir-Besa Sahnede (20.00) gerçekleştirecekler.
Alkışlarınızı bu farkındalıkla ve her türlü desteksizlere rağmen, özel tiyatroların mücadelesine, katkıda bulunmak adına eksik bırakmayınız.
İKİNCİ OYUNUMUZ ÖDÜLLÜ SORGU
Buzullar çözülürken, insan varlığının eşrefi mahlûkat olmasının, tüm iniş ve çıkışları, bu eserde su yüzünden beliriyor.
Oyunda boğulur musunuz, yanar mısınız, yoksa bir mayına basar mısınız, orası size kalmış ama sorgulamadığınız olguların, bir gün başınıza sorgu olarak dönebileceğini, varlığının duygusal ağırlığı içinde cebelleşen kadın olmanın zorluğu ile yüzleşeceğiniz, çok katmanlı bir tiyatro eseri ile bulaşacaksınız.
Ve ne yazık ki; yüzyıllardır hiçbir ders, çıkarım yapmadan savaşmakta ısrar edenlerin; kurşun gibi ağırlığını, barut sesleri ve boğazınıza düğümlenecek hesaplaşmalara, tanıklık ederek izleyeceksiniz.
2022-2023 Tuncay Cücenoğlu, Yılın Oyun Yazarı Ödülüne, layık görülen, aynı zamanda yönetip ve oynayan, Kosta Kortidis’in oyunu, yeniden eski günlere dönen Şişli Tiyatrosunda, 6 Aralık 2023 tarihinde gerçekleşti.
Bizde sevgili büyüğümüz; mimar ve aynı zamanda, Tiyatro ve Sinema eleştirmeni dostumuz, Erdoğan Mitrani, eşi ve TV’da Kültür programı yapan Gülay Avşar ile birlikte izledik.
Tam yeni yıla girerken ve kendimizle belki geçmiş yılların envanterini de yapacağımız günlerde; bu oyun, yılbaşı günlerine bir dokunuş yapar.
TEATRO RUDIUS’DEN SORGU
Yıl, 1971 ve 25 Aralık’tır, soğuk bir sorgu odasında,(Sahne tasarımı : Batuhan Bozcaada); ahşap bir radyo, sorgulama için gerekli bir adet daktilo ve sonradan, Albay Charles Kotalaris’in (aynı zamanda seslendirme sanatçısı, Özdemir Çiftçiooğlu) gelişi ile gizlenmiş ama sonradan ortaya çıkan bir kırmızı telefon ve arada sorgu sahneleri ve ifade alınması sırasında, normal yaşam içerisinde, trafikte –dur-olarak kullanılan, kırmızı ışık.
Savaşın kan rengi içinde, tepeden yansımasını sunarken; sorgu halinde olan özel istihbarattan, Binbaşı Samantha’nın (Sibel Taşçıoğlu) şahane oyunculuğu ile büyüyen eserde; vatana ihanetten yargılanan ve oyun içerisinde başından sonuna kadar; koşullar değiştiğinde; cahil-bilge, alt-üst, ilişki merdivenlerini, dizginleri elinde bulunduran, Çavuş Green F. Sonny’nin, (Kosta Kortidis) egosunun, altında debelenen, Kadın Binbaşının tutsaklığı, idamı gelecek olan zaman, 6 Ocak tarihine kadar olacakları yansıtır.
Teknik nedenlerden dolayı, sahne arkasında gösterilmesi gereken (başka dünya) ama seyircinin izleyemediği, ellerinden gelenin fazlasını yaparak, izleyiciye, finale kadar sabrederek ancak oyun bittikten sonra –sigorta- olarak açıklama yapmak zorunda kaldıkları kısımlar dâhil olmak üzere, başka bir dünya düzenini ve sorgulama sırasında ki zamansal geçişlerinde ki çabaları açısından, tüm ekip ki başta sahnede performans sergileyenler olmak üzere, yeniden alkışı hak ediyorlar.
İşte en başta bahsetmiş olduğumuz; iki kalas, bir heves tam da yeniden burada ortaya çıkar. Çünkü o sahnenin tozunu bir kez hakkı ile almış olanlar, öyle bir müptelası olur ki; bir daha kopamaz.
Biz, son derece keyifle izlediğimiz, Sorgu, adlı tiyatro eserinin yorumunda, başta sorgulamazsak, başımıza neler gelebileceğinin an içinde değil ama süreçte, buna bağlı olarak önümüze nelerin çıkabileceğini sunarken; yüzyıllardır hiç bitmeyen ve –yazgı-diye algı oluşturan, savaşın aymazlığını, bunu fırsat bilen insan sureti üzerinden aklıyor.
İlk oyunda, Binbaşı karakteri erkek iken son derece başarılı bir performans ile karşımızda kadın olarak izlediğimiz oyunu; 2016 yılında yazıp ve 2017 yılında sergilendiğinde; Sam iken, şimdide Samantha olması, evrende kadının temsili ve ilk önce varlığı üzerinden, fiziksel ve duygusal, şiddetle gösteriyor olması, mükemmel.
Eril hâkimiyetli bir dünya da, mütemadiyen savaşmaktan başka bir şey bilmeyen ve dünyayı da, dünyalarını da asıl güzelleştirenin –Kadın-olduğunun şemsiyesi altında, toparlayarak, bütün şapkalar çıkıyor ve buzlar tek tek çözülüyor…
Şiddetin, sözle ya da fiziksel olarak ortaya çıkışını, savaş ortamında; dostluk, sevgi, aile ve kardeş, kardeş Hardy, (Düşman asker Teğmen Hardy H’ Andrew-Akın Kaplan aynı zamanda oyunun yardımcı yönetmeni) olmanın, sadece aynı kan ve soydan gelmediğinin; savaş ortamında her şeyin mubah olmasının, olağan olduğu, görülürken. Oysa esas görülmesi gerekenin-kardeşlik-olgusu gerçeğinin de altını çizmekte.
Özetle; kardeşinle kavga etmezsin! Daha iyisi için elbette tartışabilirsin, medenice.
Ama savaş yaratıp, sonra da farklı diye öldürmezsin!
Kurtaran, vatan haini midir?
O zaman; uzak ve yakın tarihte ki tüm; bir ülkenin, başka bir ülke insanına, reva gördüğü gerçeği; insan olmanın hangi erdemine yakışmaktadır!
Alkışlar; SORGU oyununda ki performansları ile:
Sibel Taşçıoğlu, Özdemir Çiftçioğlu, Akın Kaplan ve Kosta Kortidis’le, birlikte; seyirciye hiçbir olumsuzluk hissettirmeyen, Teatro Rudius, ekibine!
Bilhassa, özgün müzik ile bizi başka diyarlara sürükleyen: Altuğ Akınsel’e.
Hevesiniz ve alkışınız, daim olsun!
Tiyatroyla, Sanatla!