End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Elizabeth Arden’den, Coco Chanel’e kadar birçok kadın parfüm ve moda dünyasına isimlerini altın harflerle yazdırdılar.
Göçmen bir aileden, yokluklar ve yoksunluklar içerisinden serpilip ve yabancı bir ülkede egemen patronlara dimdik durabilmek, herkesin harcı değil. Öncelikle çok ciddi bir irade gerekmekte.
Müthiş Türk’ün öyküsü, sinemada.
Filmin gösterimi öncesi çok erken saatlerde alana gelip, her şeyi tek tek kontrol eden kişi Mr.Doğan aslında kendi kendisinin patronu. Hangi taşı, ne zaman kullanacağını ve hangi taşın adeta domino etkisi vereceğinin bilincinde. Ve kendisi ile “Her şeye rağmen” filmi öncesi konuşma imkanı bulduğumda, söylediği söz de çok önemli. “Hepimiz bir şey yaşıyoruz ama zamanı gelmişti. Aslında ben herkese belki de bir örnek olmak istedim. Yapabileceklerine dair.” Pes etmek, nedir bilmeyen, Mr. Doğan yani İlhan Doğan’ın, Almanya’da üç çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelmesi, annesinin kendilerini terk etmesinden sonra mecburi olarak 1975 yılında Adana’ya amcasının yanına dönmeleri, babasının Adana’ya yeni eşi ile gelip, Almanya’da çocuk başına devletten gelecek sırf para için çocuklarını almaya gelene kadar süreçte, annesiz ama mutlu bir İlhan Doğan’ı izliyoruz. Üç kardeşin, üvey annelerinden gördükleri türlü işkencelere, o küçücük yaşta vücut bulan ruhları ve bedenlerinden, gizlice kilerden çaldığı Amerikan bezi üzerine elleri ile yazdığı tasarımlar ve 11 numara forması, ileride bulmaya çalışacağı annesi ile buluşacağı masanın da numarası olacak.
1986 yılında fabrikada çalışmak zorunda kalırken, özgürleşme ve kendi hayatını kurma idealinde olan İlhan Doğan’ın yükselmiş hali ile adeta Hollywood sahneleri gibi ve Almanca lisanı ile yine kendisini canlandıran, Erkan Petekkaya’nın, tam oturmuş oyunculuğunda flashback’lerle, devlerin arasında zehirlenerek ortadan kaldırılmaya çalışılması, aslında zamanında sözde anne yani üveyannenin zulmünden hiç farksız olmayışı ile kurgu bütünlenmiş.
Fabrikada çalışırken, kendini bulmaya başladığı ilk gençlik dönemini canlandırma, tıpkı çocukluğu gibi müthiş uyumu. İlk gençlik yıllarını canlandıran, Sinan Akdeniz, başarısı da son derece yerinde. Ben İtalya’dan geldim duruşu gibi üçüncü filmi olan Her Şeye Rağmen ile ileride gelecek vaat etmekte.
Salgın dönemi, Şubat depremi arasında sıkışıp kalan ama bu arada Cannes ve Duabi’ye giden ve hali hazırda önce bizim izlediğimiz İstanbul, ikincisi Adana ve sonrasında zamanın gösterdiği şekilde ve gelmiş hali ile sekiz ayrı dil ve otuz ikiyi aşan ülkeden dünyayı devr-i âlem yapacak.
Müthiş Türk, olarak tanınan İlhan Doğan, yaşamının bedelini en ağır şekilde ödemiş. Coğrafyasının yazgısı mıdır, yoksa insanların sevgisizlik yüzünden kendi kendilerine yarattıkları açmazlar mıdır, bilinmez ama Mr.Doğan, o çemberin dışına çıkabilmeyi başarmış. Otuz altı yıl iki abisi ile yaşadıkları travmaların ve yalanların ardından buldukarını annelerini ancak altı ay görebilmişler. Ama İlhan Doğan’ın yaşama tutunma azmi olmasa bunların hiçbiri olmayacak, gerçeğini film çok net sunuyor.Adana bölgesinden çıkan ve gerçekten filmlere geçtiği kadar geçemeyen ne kadar trajedi taşıyor, bu topraklar. Yaşar Kemal, boşuna toroslara yaslanıp hikayeler yazmamış.
Bazı insanların hayatları, sustuklarından fazladır. O yüzden dibin dibini gördükten sonra kimse size zarar veremez. Siz, kendi yolunuzda ancak birilerine ilham verebilir, örnek olabilirsiniz. İlhan Doğan’da artık çekirdek ailesi ile yurt dışında kurduğu yeni yaşamına, dünyanın pek çok kişisinin peşinden koştuğu, hayranlıkla izlediği kişiler dahil “Motivasyon Koçu” olmuş.
Baris Beker, Michael Schumer, Haidi Klum,Paris Hilton, Bruce Willis, ile projeler geliştirmiş. 11 numara olarak top sektirdiği kendi ülkesinde Mustafa Sandal, Beyazıt Öztürk ve Hülya Avşar ile kendi adlarını taşıyan parfümler tasarlamış. Yani karda, yağmurda, çamurda, aç ve dere tepe dümdüz, gerektiğinde banyo yapamadan, gizlice tuvaletlerde koltuk altlarını silip, çocukluğunun masumiyetinde, Almanya’nın gettolarında bir bankta, üvey annesi tarafından bazen eline tutuşturulmuş, bir kuru ekmeğin kırıntılarında saklı tüm yaşamı.
Gördüğüm kadarı ile de hala o masumiyetini koruyabilen ve oldukça mütevazı bir karakter olarak ve kendi hayat hikâyesinin, biyografik olarak sinemaya aktarılan kısmında ki gibi korkusuz.
Neden olsun ki, acıyı gerçekten tatmış insanların canını artık hiç kimse yakamaz!
Bu filmde babası Mustafa’yı canlandıran ve artık hayatta olmayan değerli sanatçımız, Rıza Akın’ı da rahmetle anıyoruz.
Göçmen bir aileden, yokluklar ve yoksunluklar içerisinden serpilip ve yabancı bir ülkede egemen patronlara dimdik durabilmek, herkesin harcı değil. Öncelikle çok ciddi bir irade gerekmekte.
Müthiş Türk’ün öyküsü, sinemada.
Filmin gösterimi öncesi çok erken saatlerde alana gelip, her şeyi tek tek kontrol eden kişi Mr.Doğan aslında kendi kendisinin patronu. Hangi taşı, ne zaman kullanacağını ve hangi taşın adeta domino etkisi vereceğinin bilincinde. Ve kendisi ile “Her şeye rağmen” filmi öncesi konuşma imkanı bulduğumda, söylediği söz de çok önemli. “Hepimiz bir şey yaşıyoruz ama zamanı gelmişti. Aslında ben herkese belki de bir örnek olmak istedim. Yapabileceklerine dair.” Pes etmek, nedir bilmeyen, Mr. Doğan yani İlhan Doğan’ın, Almanya’da üç çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelmesi, annesinin kendilerini terk etmesinden sonra mecburi olarak 1975 yılında Adana’ya amcasının yanına dönmeleri, babasının Adana’ya yeni eşi ile gelip, Almanya’da çocuk başına devletten gelecek sırf para için çocuklarını almaya gelene kadar süreçte, annesiz ama mutlu bir İlhan Doğan’ı izliyoruz. Üç kardeşin, üvey annelerinden gördükleri türlü işkencelere, o küçücük yaşta vücut bulan ruhları ve bedenlerinden, gizlice kilerden çaldığı Amerikan bezi üzerine elleri ile yazdığı tasarımlar ve 11 numara forması, ileride bulmaya çalışacağı annesi ile buluşacağı masanın da numarası olacak.
1986 yılında fabrikada çalışmak zorunda kalırken, özgürleşme ve kendi hayatını kurma idealinde olan İlhan Doğan’ın yükselmiş hali ile adeta Hollywood sahneleri gibi ve Almanca lisanı ile yine kendisini canlandıran, Erkan Petekkaya’nın, tam oturmuş oyunculuğunda flashback’lerle, devlerin arasında zehirlenerek ortadan kaldırılmaya çalışılması, aslında zamanında sözde anne yani üveyannenin zulmünden hiç farksız olmayışı ile kurgu bütünlenmiş.
Fabrikada çalışırken, kendini bulmaya başladığı ilk gençlik dönemini canlandırma, tıpkı çocukluğu gibi müthiş uyumu. İlk gençlik yıllarını canlandıran, Sinan Akdeniz, başarısı da son derece yerinde. Ben İtalya’dan geldim duruşu gibi üçüncü filmi olan Her Şeye Rağmen ile ileride gelecek vaat etmekte.
Salgın dönemi, Şubat depremi arasında sıkışıp kalan ama bu arada Cannes ve Duabi’ye giden ve hali hazırda önce bizim izlediğimiz İstanbul, ikincisi Adana ve sonrasında zamanın gösterdiği şekilde ve gelmiş hali ile sekiz ayrı dil ve otuz ikiyi aşan ülkeden dünyayı devr-i âlem yapacak.
Müthiş Türk, olarak tanınan İlhan Doğan, yaşamının bedelini en ağır şekilde ödemiş. Coğrafyasının yazgısı mıdır, yoksa insanların sevgisizlik yüzünden kendi kendilerine yarattıkları açmazlar mıdır, bilinmez ama Mr.Doğan, o çemberin dışına çıkabilmeyi başarmış. Otuz altı yıl iki abisi ile yaşadıkları travmaların ve yalanların ardından buldukarını annelerini ancak altı ay görebilmişler. Ama İlhan Doğan’ın yaşama tutunma azmi olmasa bunların hiçbiri olmayacak, gerçeğini film çok net sunuyor.Adana bölgesinden çıkan ve gerçekten filmlere geçtiği kadar geçemeyen ne kadar trajedi taşıyor, bu topraklar. Yaşar Kemal, boşuna toroslara yaslanıp hikayeler yazmamış.
Bazı insanların hayatları, sustuklarından fazladır. O yüzden dibin dibini gördükten sonra kimse size zarar veremez. Siz, kendi yolunuzda ancak birilerine ilham verebilir, örnek olabilirsiniz. İlhan Doğan’da artık çekirdek ailesi ile yurt dışında kurduğu yeni yaşamına, dünyanın pek çok kişisinin peşinden koştuğu, hayranlıkla izlediği kişiler dahil “Motivasyon Koçu” olmuş.
Baris Beker, Michael Schumer, Haidi Klum,Paris Hilton, Bruce Willis, ile projeler geliştirmiş. 11 numara olarak top sektirdiği kendi ülkesinde Mustafa Sandal, Beyazıt Öztürk ve Hülya Avşar ile kendi adlarını taşıyan parfümler tasarlamış. Yani karda, yağmurda, çamurda, aç ve dere tepe dümdüz, gerektiğinde banyo yapamadan, gizlice tuvaletlerde koltuk altlarını silip, çocukluğunun masumiyetinde, Almanya’nın gettolarında bir bankta, üvey annesi tarafından bazen eline tutuşturulmuş, bir kuru ekmeğin kırıntılarında saklı tüm yaşamı.
Gördüğüm kadarı ile de hala o masumiyetini koruyabilen ve oldukça mütevazı bir karakter olarak ve kendi hayat hikâyesinin, biyografik olarak sinemaya aktarılan kısmında ki gibi korkusuz.
Neden olsun ki, acıyı gerçekten tatmış insanların canını artık hiç kimse yakamaz!
Bu filmde babası Mustafa’yı canlandıran ve artık hayatta olmayan değerli sanatçımız, Rıza Akın’ı da rahmetle anıyoruz.