End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Merdan Yanardağ’ı gözaltına alınmasından önce suçlu ilan etmişlerdi zaten. AKP ve İyi Partililer’in yanı sıra troller ve iktidar yanlısı gazeteciler de sosyal medyada hüküm vermişlerdi. Tutuklama kararı, o hükmün resmileştirilmesinden ibaretti. Daha önceki birçok örnekte olduğu gibi…
Onunla da kalmayıp haberlerde Yanardağ’a “masumiyet hakkı” tanımadan onu suçlu gösteren bir dil kullandılar. Habertürk’te M. Akif Ersoy bile “bayağı bayağı Öcalan güzellemesi yapmış, dil bizim bildiğimiz PKK’nın kullandığı dil” dedi ekrandan. Sabah ve Yeni Akit, daha ileri giderek, Yanardağ’ın, “Öcalan’ın serbest bırakılmasını istediğini” yazdı haberlerinde.
Oysa Yanardağ, sadece uygulanan infaz sistemini eleştirmiş, serbest bırakılmasını istememişti. Zaten kimse Yanardağ’ın görüşlerine katılmak zorunda değil. Ama iktidar medyası fikir ve basın özgürlüğü ile ilişkisini uzun zaman önce kesti. Bir gazetecinin tutuklanıp peşinen cezalandırılmasını destekleyebiliyorlar.
Muhalif medya ise Yanardağ’ın tutuklanmasına manşetler, haberler, yazılar ve TV programlarıyla tepki verdi. Ancak bu itirazların güçlü bir haykırışa dönüşmemesi halinde iktidardan yeni salvolar geleceği anlaşılıyor. Son günlerde olanlara bir bakın.
Tatvan’da gazeteci Sinan Aygül saldırıya uğradı. Malatya’da tren kazasını görüntüleyen gazeteci Mehmet Yalman, Siverek’te çocuk istismarının görüntüsünü yayımlayan gazeteci Mehmet Yetim gözaltına alındı. Abdurrahman Gök hakkında hazırlanan iddianamede haberler suç sayıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre halen 33 gazeteci de cezaevinde.
Habere ve farklı fikirlere tahammülsüz, özgürlüklere düşman bir iktidar var eleştirel, bağımsız, özgür ve muhalif gazeteciliğin karşısında. Gözaltına alınan, tutuklanan, saldırıya uğrayan her meslektaşımıza omuz vermek, desteklemek, sahip çıkmak şart. Gün dayanışma günü...
Reuters’ın Bilal Erdoğan haberi
Aman ne gürültü koptu! Reuters’in haberinde Bilal Erdoğan suçlandı diye Meclis Başkanı’ndan Adalet Bakanı’na kadar kimler açıklamalar yapıp savunma yarışına girmedi ki? Haberin yayımlandığı 93 siteye de aynı gün içinde erişim engeli kararı çıktı yıldırım hızıyla.
Ancak habere tepkilerin yayımlandığı iktidar medyasında Bilal Erdoğan hakkındaki suçlamanın ne olduğu özenle gizlenmişti. Sadece Bilal Erdoğan’ın “hedef alındığı”, “çirkin iddiada bulunulduğu” ya da “iftira atıldığı” belirtilip geçiliyordu.
Reuters’in haberine göre, ABD ve İsveç’te yolsuzlukla ilgili yetkililer, İsveçli şirket “Dignita’nın, sürücü sarhoş olduğunda aracın kontağını kilitleyen alkolmetre için ticari ayrıcalık sağlanması karşılığında, Bilal Erdoğan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu iki kuruma on milyonlarca dolar lobi ücreti ödemeyi taahhüt ettiği” yolundaki bir şikayeti inceliyordu.
Fakat haberde bu şikayeti kimin yaptığı, ödeme için kimlerle görüşüldüğü belli değildi. Şirket, projeyi geçen yıl sonlandırmış, kimseye para da ödenmemişti! Üstelik de haberde “Reuters, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bilal Erdoğan’ın, ‘rüşvet planı’ndan haberdar olup olmadıklarını veya bu plana dahil olup olmadıklarını teyit edemedi” de deniliyordu.
Bu cümle haberin iflasının ilanıydı! Zira rüşvet verileceği öne sürülen kişinin haberdar olduğu teyit edilememişse geriye haber kalmıyor. Bu durumda “Bilal Erdoğan’ın adının geçtiği yolsuzluk şikayeti” başlığıyla haber geçerek onu zan altında bırakmak yanlış.
Kaldı ki, “Doğruluğu kutsal” kabul eden Reuters’ın ilkeleri arasında “Reuters söylentileri değil gerçekleri aktarmayı amaçlar. Kullanıcılar gerçek ile söylentiler arasında ayrım yapmamız için bize güveniyor ve itibarımız kısmen buna dayanıyor” deniliyor.
Oysa Bilal Erdoğan haberinde şikayet ile gerçek arasında ayrım yapılmamıştı! “Haberimizin arkasındayız” açıklaması yapan Reuters’ın daha fazla araştırma, teyit etme ya da “ön inceleme”nin netleşmesini bekleme yükümlülüğü vardı.
Yalandan bir efsane
Sabah’ın “Dev projeler para basıyor” manşetinde “günlük araç garantisi verilen rakamlarını çoğu otoban ve köprü yakaladı” deniyordu. “Devletin cebinden tek kuruş çıkmadan yapılan dev eserlerin Hazine’ye gelir yağdırdığı” savunuluyordu.
Dilek Güngör imzalı bu haber Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın paylaştığı bilgilere dayanıyordu. Ama ekonomi yazarı Uğur Gürses, sosyal medya hesabından “Her bayram arifesinde 'paralı' köprü-otoyollardan geçiş sayıları 100 binleri bulur. Bunu da siyasetçiler gururla paylaşır. Nedense normal günlerin sayıları 'ticari sırdır', söylenmez” paylaşımı yaptı.
Sözcü gazetesindeki haberde de “Günlük 45 bin araç için geçiş garantisi verilen Çanakkale Köprüsü’nde 9 günlük bayram tatilinin başladığı 24 Haziran günü 22 bin 267 araç geçti. Ulaştırma Bakanı buna rekor dedi” bilgisi verildi.
Sabah’ın haberinde ne bayram dışındaki günlerdeki geçiş sayıları vardı, ne de projelerin tümünün günlük geçiş garantileri. Asıl önemlisi Sabah, yılın diğer günlerindeki geçişlerin garanti sayılarını karşılamaya yetmediğini gizliyordu. Halbuki sadece Çanakkale Köprüsü’nde garanti bedeli olarak geçen yıl 251 milyon Euro ödendiği tahmin ediliyor. Garantili projelere devlet bu yıl yine milyarlarca lira ödeyecek. Buna rağmen Sabah “devletin cebinden tek kuruş çıkmadığı” yalandan efsanesini manşetten yinelemekte beis görmüyor.
Bireysel yayıncılar reklam alırsa
Ekonomi yazarı Barış Soydan, bir yatırım şirketinin tanıtımını sosyal medya hesabının başına sabitlemişti. Üzerine de “… yatırım hesabıyla ABD borsalarında artık piyasa öncesi/sonrasında da limit emirle işlem yapmak mümkün” diye yazmış ve şirketin linkini eklemişti.
Bu paylaşımı görünce, 10 Haber internet sitesinde yazan Barış Soydan’a sordum. Etik açısından bir yatırım şirketinin tanıtımını yapmayı nasıl değerlendirdiği sorumu şöyle yanıtladı:
“Ben tanıtım yaptığımda tanıtım ya da sponsorla ilgili olduğunu mutlaka vurguluyorum. YouTube kanalımda tanıtım olduğunda mutlaka ‘Bugünkü sponsor’ diyerek belirtiyorum. Bunu belirtmek şartıyla bireysel yayıncıların tanıtım yapabileceğini düşünüyorum.
Bunun aksi bireysel yayını bırakıp geçimlerini sağlamak için bir patronun yanında çalışmak zorunda kalmaları demektir ki, Türkiye'nin mevcut politik ve ekonomik koşullarında bunun ne kadar zor olduğu ortada. Dikkat çektiğiniz Tweeti acele yazdığım için ‘tanıtım mesajı olduğu’ ibaresini ihmal ettim. Bu mesaja yer vermem gerekirdi. Bundan sonra dikkat edeceğim.”
Nitekim o paylaşımını silip, “Tanıtımdır” uyarısını ekleyerek yeniden paylaştı. Daha önce başka bir tartışma meselesiyle gazetecinin reklam alması ile reklam yapması arasındaki farka dikkat çekmiştim. Bir gazeteci, bireysel yayıncılık da yapsa bir kurumda da çalışsa asla reklam oyunculuğu yapıp, gazeteciliğini ticari bir şirket ya da ürün tanıtımı/reklamı için kullanmamalı.
Elbette gazeteler, TV’ler, haber siteleri gibi bireysel yayıncılar da reklam alabilir. Ama bunun okuru/izleyiciyi kandırmadan, reklam/tanıtım olduğu açıkça belli olacak şekilde yapılması gerek.
Ancak sınırlı şekilde, gazeteciliğe gölge düşürmeden, dikkatli biçimde yapılması da önemli. Örneğin gazetecinin kendi uzmanlık alanıyla ilgili bir analizin, farklı bir görüşün tanıtım/reklam aracılığıyla özel hesaptan yayımlanması sorun yaratabilir. Tabii bir de reklam/tanıtım yaptığı şirket ile “çıkar çatışması” doğması riski de var. Kısacası, bireysel yayıncının inanılırlığının zarar görmemesi için çok ama çok seçici olmak gerek.
Ekonomi gazetecilerinin sponsorları
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) bu yıl dağıtılan “Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” hakkında web sayfasına koyduğu haber şu cümleyle başlıyor: “İstanbul Ticaret Odası'nın katkıları, Trendyol'un altın, Turkcell'in iletişim, Bulls GSYO'nun gümüş ve Nadir Metal'in destek sponsorluğunda düzenlenen törende ödüller sahiplerine takdim edildi.”
Ekonomi gazetecilerinin iş dünyası ile bu denli yakınlaşması, gazetecileri ödüllendirirken haber kaynağı durumundaki kuruluşlardan yardım alması ne kadar doğru, bu tartışılması gereken bir vaziyet. Daha da önemlisi gecenin sponsorlarından birinin Trendyol olması.
Düşünün, EGD’nin ödül gecesinin yapıldığı dönemde, elektronik ticaret yasasına ilişkin tartışmalar zirvedeydi; piyasanın başat aktörü Trendyol da bu yasa aleyhine kulis faaliyeti yürüten aktörlerden biriydi. Yasa da halen Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde.
Bu konuda haber ve analizleri yazmaları gereken ekonomi gazetecilerinin toplandığı bir meslek örgütünün bu şirket ile sponsorluk ilişkisine girmesi sorunlu bir yaklaşım. Bu durumu EGD Başkanı ve Aydınlık yazarı Recep Erçin’e sordum:
“O şirketin sponsorluk konusu geçen seneden belirlenmişti. E-ticaret yasası malumunuz yasalaştı. Yasa ile ilgili iş yargıya taşındığı için bizim taraf olduğumuz bir konu zaten değil. Kaldı ki etkinlik ödül töreni e-ticaret yasası ile ilgili değil.
Önceki yazınızda ele aldığınız Cumhuriyet konusunda ise adı geçen firma ile ilgisini imalar dışında göremedim. Firmaya elbette konuyu bizzat sordum. Benim irtibatta olduğum iletişim birimi ‘Bizimle alakası yok’ dedi. Ayrıca törende de söylediğim gibi son gelişmeler çerçevesinde etik konusunu ele almak üzere önümüzdeki günlerde bir heyet toplayacağız.”
EGD’nin etik sorunlara ilişkin harekete geçmesi olumlu. Ama EGD yönetimi ile farklı düşünüyoruz; iş çevreleriyle mesafeli bir ilişki yürütülmesi gerektiği kanısındayım. Ekonominin tek aktörünün şirketler ve işverenler olmadığını da unutmayalım.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]
Onunla da kalmayıp haberlerde Yanardağ’a “masumiyet hakkı” tanımadan onu suçlu gösteren bir dil kullandılar. Habertürk’te M. Akif Ersoy bile “bayağı bayağı Öcalan güzellemesi yapmış, dil bizim bildiğimiz PKK’nın kullandığı dil” dedi ekrandan. Sabah ve Yeni Akit, daha ileri giderek, Yanardağ’ın, “Öcalan’ın serbest bırakılmasını istediğini” yazdı haberlerinde.
Oysa Yanardağ, sadece uygulanan infaz sistemini eleştirmiş, serbest bırakılmasını istememişti. Zaten kimse Yanardağ’ın görüşlerine katılmak zorunda değil. Ama iktidar medyası fikir ve basın özgürlüğü ile ilişkisini uzun zaman önce kesti. Bir gazetecinin tutuklanıp peşinen cezalandırılmasını destekleyebiliyorlar.
Muhalif medya ise Yanardağ’ın tutuklanmasına manşetler, haberler, yazılar ve TV programlarıyla tepki verdi. Ancak bu itirazların güçlü bir haykırışa dönüşmemesi halinde iktidardan yeni salvolar geleceği anlaşılıyor. Son günlerde olanlara bir bakın.
Tatvan’da gazeteci Sinan Aygül saldırıya uğradı. Malatya’da tren kazasını görüntüleyen gazeteci Mehmet Yalman, Siverek’te çocuk istismarının görüntüsünü yayımlayan gazeteci Mehmet Yetim gözaltına alındı. Abdurrahman Gök hakkında hazırlanan iddianamede haberler suç sayıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre halen 33 gazeteci de cezaevinde.
Habere ve farklı fikirlere tahammülsüz, özgürlüklere düşman bir iktidar var eleştirel, bağımsız, özgür ve muhalif gazeteciliğin karşısında. Gözaltına alınan, tutuklanan, saldırıya uğrayan her meslektaşımıza omuz vermek, desteklemek, sahip çıkmak şart. Gün dayanışma günü...
Reuters’ın Bilal Erdoğan haberi
Aman ne gürültü koptu! Reuters’in haberinde Bilal Erdoğan suçlandı diye Meclis Başkanı’ndan Adalet Bakanı’na kadar kimler açıklamalar yapıp savunma yarışına girmedi ki? Haberin yayımlandığı 93 siteye de aynı gün içinde erişim engeli kararı çıktı yıldırım hızıyla.
Ancak habere tepkilerin yayımlandığı iktidar medyasında Bilal Erdoğan hakkındaki suçlamanın ne olduğu özenle gizlenmişti. Sadece Bilal Erdoğan’ın “hedef alındığı”, “çirkin iddiada bulunulduğu” ya da “iftira atıldığı” belirtilip geçiliyordu.
Reuters’in haberine göre, ABD ve İsveç’te yolsuzlukla ilgili yetkililer, İsveçli şirket “Dignita’nın, sürücü sarhoş olduğunda aracın kontağını kilitleyen alkolmetre için ticari ayrıcalık sağlanması karşılığında, Bilal Erdoğan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu iki kuruma on milyonlarca dolar lobi ücreti ödemeyi taahhüt ettiği” yolundaki bir şikayeti inceliyordu.
Fakat haberde bu şikayeti kimin yaptığı, ödeme için kimlerle görüşüldüğü belli değildi. Şirket, projeyi geçen yıl sonlandırmış, kimseye para da ödenmemişti! Üstelik de haberde “Reuters, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bilal Erdoğan’ın, ‘rüşvet planı’ndan haberdar olup olmadıklarını veya bu plana dahil olup olmadıklarını teyit edemedi” de deniliyordu.
Bu cümle haberin iflasının ilanıydı! Zira rüşvet verileceği öne sürülen kişinin haberdar olduğu teyit edilememişse geriye haber kalmıyor. Bu durumda “Bilal Erdoğan’ın adının geçtiği yolsuzluk şikayeti” başlığıyla haber geçerek onu zan altında bırakmak yanlış.
Kaldı ki, “Doğruluğu kutsal” kabul eden Reuters’ın ilkeleri arasında “Reuters söylentileri değil gerçekleri aktarmayı amaçlar. Kullanıcılar gerçek ile söylentiler arasında ayrım yapmamız için bize güveniyor ve itibarımız kısmen buna dayanıyor” deniliyor.
Oysa Bilal Erdoğan haberinde şikayet ile gerçek arasında ayrım yapılmamıştı! “Haberimizin arkasındayız” açıklaması yapan Reuters’ın daha fazla araştırma, teyit etme ya da “ön inceleme”nin netleşmesini bekleme yükümlülüğü vardı.
Yalandan bir efsane
Sabah’ın “Dev projeler para basıyor” manşetinde “günlük araç garantisi verilen rakamlarını çoğu otoban ve köprü yakaladı” deniyordu. “Devletin cebinden tek kuruş çıkmadan yapılan dev eserlerin Hazine’ye gelir yağdırdığı” savunuluyordu.
Dilek Güngör imzalı bu haber Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın paylaştığı bilgilere dayanıyordu. Ama ekonomi yazarı Uğur Gürses, sosyal medya hesabından “Her bayram arifesinde 'paralı' köprü-otoyollardan geçiş sayıları 100 binleri bulur. Bunu da siyasetçiler gururla paylaşır. Nedense normal günlerin sayıları 'ticari sırdır', söylenmez” paylaşımı yaptı.
Sözcü gazetesindeki haberde de “Günlük 45 bin araç için geçiş garantisi verilen Çanakkale Köprüsü’nde 9 günlük bayram tatilinin başladığı 24 Haziran günü 22 bin 267 araç geçti. Ulaştırma Bakanı buna rekor dedi” bilgisi verildi.
Sabah’ın haberinde ne bayram dışındaki günlerdeki geçiş sayıları vardı, ne de projelerin tümünün günlük geçiş garantileri. Asıl önemlisi Sabah, yılın diğer günlerindeki geçişlerin garanti sayılarını karşılamaya yetmediğini gizliyordu. Halbuki sadece Çanakkale Köprüsü’nde garanti bedeli olarak geçen yıl 251 milyon Euro ödendiği tahmin ediliyor. Garantili projelere devlet bu yıl yine milyarlarca lira ödeyecek. Buna rağmen Sabah “devletin cebinden tek kuruş çıkmadığı” yalandan efsanesini manşetten yinelemekte beis görmüyor.
Bireysel yayıncılar reklam alırsa
Ekonomi yazarı Barış Soydan, bir yatırım şirketinin tanıtımını sosyal medya hesabının başına sabitlemişti. Üzerine de “… yatırım hesabıyla ABD borsalarında artık piyasa öncesi/sonrasında da limit emirle işlem yapmak mümkün” diye yazmış ve şirketin linkini eklemişti.
Bu paylaşımı görünce, 10 Haber internet sitesinde yazan Barış Soydan’a sordum. Etik açısından bir yatırım şirketinin tanıtımını yapmayı nasıl değerlendirdiği sorumu şöyle yanıtladı:
“Ben tanıtım yaptığımda tanıtım ya da sponsorla ilgili olduğunu mutlaka vurguluyorum. YouTube kanalımda tanıtım olduğunda mutlaka ‘Bugünkü sponsor’ diyerek belirtiyorum. Bunu belirtmek şartıyla bireysel yayıncıların tanıtım yapabileceğini düşünüyorum.
Bunun aksi bireysel yayını bırakıp geçimlerini sağlamak için bir patronun yanında çalışmak zorunda kalmaları demektir ki, Türkiye'nin mevcut politik ve ekonomik koşullarında bunun ne kadar zor olduğu ortada. Dikkat çektiğiniz Tweeti acele yazdığım için ‘tanıtım mesajı olduğu’ ibaresini ihmal ettim. Bu mesaja yer vermem gerekirdi. Bundan sonra dikkat edeceğim.”
Nitekim o paylaşımını silip, “Tanıtımdır” uyarısını ekleyerek yeniden paylaştı. Daha önce başka bir tartışma meselesiyle gazetecinin reklam alması ile reklam yapması arasındaki farka dikkat çekmiştim. Bir gazeteci, bireysel yayıncılık da yapsa bir kurumda da çalışsa asla reklam oyunculuğu yapıp, gazeteciliğini ticari bir şirket ya da ürün tanıtımı/reklamı için kullanmamalı.
Elbette gazeteler, TV’ler, haber siteleri gibi bireysel yayıncılar da reklam alabilir. Ama bunun okuru/izleyiciyi kandırmadan, reklam/tanıtım olduğu açıkça belli olacak şekilde yapılması gerek.
Ancak sınırlı şekilde, gazeteciliğe gölge düşürmeden, dikkatli biçimde yapılması da önemli. Örneğin gazetecinin kendi uzmanlık alanıyla ilgili bir analizin, farklı bir görüşün tanıtım/reklam aracılığıyla özel hesaptan yayımlanması sorun yaratabilir. Tabii bir de reklam/tanıtım yaptığı şirket ile “çıkar çatışması” doğması riski de var. Kısacası, bireysel yayıncının inanılırlığının zarar görmemesi için çok ama çok seçici olmak gerek.
Ekonomi gazetecilerinin sponsorları
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) bu yıl dağıtılan “Ekonomi Basını Başarı Ödülleri” hakkında web sayfasına koyduğu haber şu cümleyle başlıyor: “İstanbul Ticaret Odası'nın katkıları, Trendyol'un altın, Turkcell'in iletişim, Bulls GSYO'nun gümüş ve Nadir Metal'in destek sponsorluğunda düzenlenen törende ödüller sahiplerine takdim edildi.”
Ekonomi gazetecilerinin iş dünyası ile bu denli yakınlaşması, gazetecileri ödüllendirirken haber kaynağı durumundaki kuruluşlardan yardım alması ne kadar doğru, bu tartışılması gereken bir vaziyet. Daha da önemlisi gecenin sponsorlarından birinin Trendyol olması.
Düşünün, EGD’nin ödül gecesinin yapıldığı dönemde, elektronik ticaret yasasına ilişkin tartışmalar zirvedeydi; piyasanın başat aktörü Trendyol da bu yasa aleyhine kulis faaliyeti yürüten aktörlerden biriydi. Yasa da halen Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde.
Bu konuda haber ve analizleri yazmaları gereken ekonomi gazetecilerinin toplandığı bir meslek örgütünün bu şirket ile sponsorluk ilişkisine girmesi sorunlu bir yaklaşım. Bu durumu EGD Başkanı ve Aydınlık yazarı Recep Erçin’e sordum:
“O şirketin sponsorluk konusu geçen seneden belirlenmişti. E-ticaret yasası malumunuz yasalaştı. Yasa ile ilgili iş yargıya taşındığı için bizim taraf olduğumuz bir konu zaten değil. Kaldı ki etkinlik ödül töreni e-ticaret yasası ile ilgili değil.
Önceki yazınızda ele aldığınız Cumhuriyet konusunda ise adı geçen firma ile ilgisini imalar dışında göremedim. Firmaya elbette konuyu bizzat sordum. Benim irtibatta olduğum iletişim birimi ‘Bizimle alakası yok’ dedi. Ayrıca törende de söylediğim gibi son gelişmeler çerçevesinde etik konusunu ele almak üzere önümüzdeki günlerde bir heyet toplayacağız.”
EGD’nin etik sorunlara ilişkin harekete geçmesi olumlu. Ama EGD yönetimi ile farklı düşünüyoruz; iş çevreleriyle mesafeli bir ilişki yürütülmesi gerektiği kanısındayım. Ekonominin tek aktörünün şirketler ve işverenler olmadığını da unutmayalım.
Tek cümleyle:
- Yeni Şafak, İBB’nin Feshane’de açtığı sergiyi “satanist semboller, çıplak heykeller ve LGBT propagandası içeriyor” diye hedef gösterip ve toplanma saati de vererek, protesto gösterisi yapılmasını kışkırttı.
- BirGün’ün “Kızılay makam aracı dağıtmış” haberi ertesi gün Sözcü’de “Kızılay’da makam aracı saltanatı” başlığıyla ve imzalı özel haber gibi kaynak göstermeksizin kullanıldı.
- Türkiye gazetesi, Özbekistan Sendikalar Federasyonu Başkanı Kudratilla Rafikov’un yazdığı Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in yaşamöyküsüne iki tam sayfa ayırdı.
- Türkgün, “Vucic’ten Kosova’ya gerilim suçlaması” haberinde Sırbistan Cumhurbaşkanı’nın aynı söyleşideki “Türkiye’nin Kosova’yı silahlandırdığı” suçlamalarına yer vermedi.
- Transfer dönemlerinde artan “yenge” haberlerine Medyaradar, Amra Dzeko’nun bikinili fotoğrafını kullandığı “Fenerbahçe'nin yeni yengesinden bikinili paylaşım!” haberiyle katıldı.
- Konya Büyükşehir Belediyesi bu hafta da “Bu bir reklamdır” uyarısı olmayan “Her mevsim güzel şehir” başlıklı örtülü reklamı, Yeni Şafak’ta tam, Hürriyet’te yarım sayfa yayımlattı.
- Akşam’ın “yoğun bakımda”, Karar’ın, “Yaşam savaşı veriyor” haberi verdiği gün, diğer gazetelerde Madonna’nın iyileşerek hastaneden taburcu edildiği haberi yer alıyordu.
- Ülke TV’deki “En sıradışı” programında Kılıçdaroğlu için ekranın altında “diktatör” yazıldı.
- Akşam’da Eray Güçlüer, “İsveç mi, Pisveç mi” yazısıyla nefret söyleminde bulundu.
- Yeni Şafak yazarı Yusuf Dinç. “Nass, faizin oranına değil kendisine karşı olmayı gerektirir” diyerek Erdoğan iktidarının “nass”tan vazgeçmesine yeni gerekçe yaratmaya çalıştı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]