End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
“Güvenli yer” filminin, hem ilk film, hem ilk uzun metraj film olmasından ziyade esas önemli kılan, sanırım gerçek hayatın tam içinden çıkıyor olması.
Güvenli bir yer, adı ve konusu sinemada, 1971 tarihinde de psikolojik dram olarak işlendi. Üstelik bu kez sahnede, gelmiş geçmiş en iyi aktörlerden Jack Nicholson ve Orson Welles’de vardı. Geçmişte yaşananların unutulamaması; nevrotik, obsesif, olarak kişilikte oluşturduğu travmatik durumlar anlatılmaktadır. Neden, güvenli yer, dediğimizde içinde başlar başlamaz güvensizlik ve dram oluşu veriyor. Sığınma ihtiyacı, aklın dehlizlerinden tırmanarak, duyulara, sezilere ve düşüncelere ini veriyor, olmalı. Bu konulara girmeyeceğiz ama yeni çekilmiş, üstelik hem senaryo yazıp, hem yönetip, hem de bu kadar mükemmel bir oyunculuk (Bruno) ile henüz kırk beş yaşında olan Yönetmen, Luraj Lerotic, geleceğinin parlaklığını izleyici ile paylaşıyor. Yaşanmışlıklar, elbette olacak ama bunu bu kadar nitelikli ve derinden ifade edebilmek, kolay iş değil. O yüzden ilk uzun metraj filminin uluslararası başarısı şaşırtmıyor. Sadece filmi ile değil üstelik, filme değer katan ağabey rolündeki oyunculuğu ile de mührü basmış. Haklı ödülünü de almış.
Belki Balkan topraklarına ait bilinen bir sözdür, olmasa paylaşmazdı, hastane koridorunda kardeşinin çaresizliğine çare ararken; bir yandan saatlerce yoğun bakım üniteleri önünde hayata tutunmaya çalışan, canlarını bekleyenlerin sistemsizlik ile mücadeleleri. “Evin yanıyorsa ısınmaya bak!” Yapayalnız kalmış olanlar ne tür açmazlar içinde olduklarını sadece kendileri bilirler. Ve bir daha asla unutmaz, unutamazlar. Ve dışarıdaki hayat hep farkı yansır, birde işin içinde umursamazlık, bencillik varsa.Diğer yanda, kayıp bürolarında çalışan tipik memur zihniyetinin gereğinde, “Hanımefendi, bekleyin elimdeki iş bitsin. Merak etmeyin, sizi anlıyorum. Benimde çocuğum var.” Demesi, gibi. Yani ülkeler, sınırlar farklı olsa da insanın insana tutumu, empati yoksunluğu maalesef değişmiyor. Yangın var da, su taşıyan yoksa. Açmazın sadece kişinin açmazı olarak kalıyor.
Güvenilir bir yer, güvenilir gözükse ve bunu sağlasa da aklımızın içi, güvenlikte değilse, işte o zaman ne olacak? Doktor ve hasta ilişkileri sırasında, yaklaşımlar, ailenin tutumları, hastane koridorlarında merdiven boşluğunda, gün batımı manzarası duvardan bir yandan gözükürken. Diğer yandan ön cephede koridor başındaki sedyede ise baş kısmı ve sadece hastaları sedyede çevirdikleri kısmın yüzleri eskimiş, şekilleri. Yönetmenin ince hassasiyeti, yaşanmışlıklarını, tecrübelerini, kaçınılmaz şekilde ustaca izleyiciye sunuyor.
Ağabey ve kardeş arasında ki diyaloglar, sevgi bağı muhteşem.
Zagreb, dalga kıranında denize giren çocuklar, normal gibi gözüken ve şimdiye kadar herhangi bir rahatsızlığı olmadığı halde intihara kalkışan bireyin tıbben sorgulanması.
Kendini, kendin çözebilmişsen, hassassan, seni anlayamayacaklarını bildiğin anda gelişen refleks kaçınılmaz şekilde insana, başka bir kendine ait dünya yaratır. Bu dünyada da öncelik, başkalarına zarar vermemektir. Aşırı hassasiyet damarlardan, akıl süzgecinden ve sözlerden, eylemlerden akar gider.
Damir(Goran Markovic), karakteri üzerinden herhangi bir kişinin başına gelebilecek ince ayrıntıları ile üç kişilik bir ailede bireylerin kendi dünyalarına ait mücadelelerini, ustaca sunmakta. Ve doktorların, teşhis koyabilmek için onlarca soru içinden belki de en hassas soru; önce babasını kaybetmiş ve ardından da kız arkadaşından ayrılmış olması, karakterin nerelere sürükleyebileceğinin ihtimallerini sunarken, senaryoda ki ustalıkla, biçimlenen ağabey ve kardeş sahnelerinde, hastane odasında pijamasının cebinden çıkardığı anda yanan sigara gibi ufak ayrıntılar, yönetmenin büyülü derinliğinin ipuçlarını sunmakta.
Bu sunuş, aslında kardeşinin morgdan alınmadan önceki son görüşmesi. Yani senaryoda aslında yaşıyor gibi bir yandan gösterirken aslında kardeşine bir veda raporu gibi. Ve film başında da yine bunun ipucunu sunmakta.
Hırvatistan'ın, Yönetmen Juraj Lerotic tarafından ustaca işlenmiş, son derece derin, ilk film, ilk uzun metraj zorluğunu da ustaca aşarak haklı ödülleri ve sinemaseverlerin arşivlik saklayabilecekleri, güzel bir seçkiyi, sunuyor olmasının avantajları ile... 102 dakika olarak vizyonda.
Kaçırmayın!
Güvenli bir yer, adı ve konusu sinemada, 1971 tarihinde de psikolojik dram olarak işlendi. Üstelik bu kez sahnede, gelmiş geçmiş en iyi aktörlerden Jack Nicholson ve Orson Welles’de vardı. Geçmişte yaşananların unutulamaması; nevrotik, obsesif, olarak kişilikte oluşturduğu travmatik durumlar anlatılmaktadır. Neden, güvenli yer, dediğimizde içinde başlar başlamaz güvensizlik ve dram oluşu veriyor. Sığınma ihtiyacı, aklın dehlizlerinden tırmanarak, duyulara, sezilere ve düşüncelere ini veriyor, olmalı. Bu konulara girmeyeceğiz ama yeni çekilmiş, üstelik hem senaryo yazıp, hem yönetip, hem de bu kadar mükemmel bir oyunculuk (Bruno) ile henüz kırk beş yaşında olan Yönetmen, Luraj Lerotic, geleceğinin parlaklığını izleyici ile paylaşıyor. Yaşanmışlıklar, elbette olacak ama bunu bu kadar nitelikli ve derinden ifade edebilmek, kolay iş değil. O yüzden ilk uzun metraj filminin uluslararası başarısı şaşırtmıyor. Sadece filmi ile değil üstelik, filme değer katan ağabey rolündeki oyunculuğu ile de mührü basmış. Haklı ödülünü de almış.
Belki Balkan topraklarına ait bilinen bir sözdür, olmasa paylaşmazdı, hastane koridorunda kardeşinin çaresizliğine çare ararken; bir yandan saatlerce yoğun bakım üniteleri önünde hayata tutunmaya çalışan, canlarını bekleyenlerin sistemsizlik ile mücadeleleri. “Evin yanıyorsa ısınmaya bak!” Yapayalnız kalmış olanlar ne tür açmazlar içinde olduklarını sadece kendileri bilirler. Ve bir daha asla unutmaz, unutamazlar. Ve dışarıdaki hayat hep farkı yansır, birde işin içinde umursamazlık, bencillik varsa.Diğer yanda, kayıp bürolarında çalışan tipik memur zihniyetinin gereğinde, “Hanımefendi, bekleyin elimdeki iş bitsin. Merak etmeyin, sizi anlıyorum. Benimde çocuğum var.” Demesi, gibi. Yani ülkeler, sınırlar farklı olsa da insanın insana tutumu, empati yoksunluğu maalesef değişmiyor. Yangın var da, su taşıyan yoksa. Açmazın sadece kişinin açmazı olarak kalıyor.
Güvenilir bir yer, güvenilir gözükse ve bunu sağlasa da aklımızın içi, güvenlikte değilse, işte o zaman ne olacak? Doktor ve hasta ilişkileri sırasında, yaklaşımlar, ailenin tutumları, hastane koridorlarında merdiven boşluğunda, gün batımı manzarası duvardan bir yandan gözükürken. Diğer yandan ön cephede koridor başındaki sedyede ise baş kısmı ve sadece hastaları sedyede çevirdikleri kısmın yüzleri eskimiş, şekilleri. Yönetmenin ince hassasiyeti, yaşanmışlıklarını, tecrübelerini, kaçınılmaz şekilde ustaca izleyiciye sunuyor.
Ağabey ve kardeş arasında ki diyaloglar, sevgi bağı muhteşem.
Zagreb, dalga kıranında denize giren çocuklar, normal gibi gözüken ve şimdiye kadar herhangi bir rahatsızlığı olmadığı halde intihara kalkışan bireyin tıbben sorgulanması.
Kendini, kendin çözebilmişsen, hassassan, seni anlayamayacaklarını bildiğin anda gelişen refleks kaçınılmaz şekilde insana, başka bir kendine ait dünya yaratır. Bu dünyada da öncelik, başkalarına zarar vermemektir. Aşırı hassasiyet damarlardan, akıl süzgecinden ve sözlerden, eylemlerden akar gider.
Damir(Goran Markovic), karakteri üzerinden herhangi bir kişinin başına gelebilecek ince ayrıntıları ile üç kişilik bir ailede bireylerin kendi dünyalarına ait mücadelelerini, ustaca sunmakta. Ve doktorların, teşhis koyabilmek için onlarca soru içinden belki de en hassas soru; önce babasını kaybetmiş ve ardından da kız arkadaşından ayrılmış olması, karakterin nerelere sürükleyebileceğinin ihtimallerini sunarken, senaryoda ki ustalıkla, biçimlenen ağabey ve kardeş sahnelerinde, hastane odasında pijamasının cebinden çıkardığı anda yanan sigara gibi ufak ayrıntılar, yönetmenin büyülü derinliğinin ipuçlarını sunmakta.
Bu sunuş, aslında kardeşinin morgdan alınmadan önceki son görüşmesi. Yani senaryoda aslında yaşıyor gibi bir yandan gösterirken aslında kardeşine bir veda raporu gibi. Ve film başında da yine bunun ipucunu sunmakta.
Hırvatistan'ın, Yönetmen Juraj Lerotic tarafından ustaca işlenmiş, son derece derin, ilk film, ilk uzun metraj zorluğunu da ustaca aşarak haklı ödülleri ve sinemaseverlerin arşivlik saklayabilecekleri, güzel bir seçkiyi, sunuyor olmasının avantajları ile... 102 dakika olarak vizyonda.
Kaçırmayın!