End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Gezi Parkı protestoları sırasında, 16 Haziran 2013 tarihinde Berkin Elvan, atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine ağır yaralanmıştı. 269 gün boyunca komada kalan Elvan, 11 Mart 2014'te Şişli'deki Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 15 yaşındayken 16 kilodayken hayatını kaybetmişti. Ertesi gün 12 Mart’ta cenaze töreni vardı.
269 gün boyunca komada kalması nedeniyle sürekli gündemde kalmış ve yaşı itibariyle ortaokul lise öğrencileri arasında ayrı bir hissiyat oluşturmuştu. Ölümü belki herkesten daha çok bu genç kesimi etkilemişti.
O sıralarda 12-13 yaşında olan kız çocuğu bir tanıdığım… belli ki kafası karışmış. Bana konuyu açtı: “Yarın İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü. Herkes Berkin paylaşımı yapıyor.” dedi.
Söylediklerin anlaşılıyordu ki gündemi Berkin Elvan olan çocuklara karşı, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü gerekçesiyle, bir tepki organize edilmişti.
Bir tuhaflık seziyordu lakin yaşı ve deneyimleri, çelişkiyi açıklamaya yetmiyordu. Aslında bana sorduğu soru Berkin Elvan’ın ölümü ile İstiklal Marşının kabulünün, birbirleriyle niye çatıştığıydı.
Doğrusu, ben İstiklal Marşının 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilmiş olduğunu bu vesileyle internete bakıp öğrendim. Bilmiyordum.
“Sen biliyor muydun?” diye sordum. Sessiz kaldı.
Belli ki İstiklal Marşının yıldönümünü bilenlerin, bundan coşku duyanların sesi daha gür çıkıyordu. Kendisi bilmediği için veya bildiği halde yeterince önemsemediği için suçluluk duyuyordu.
“Geçen sene de 12 Mart, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümüydü. Bu sene coşku gösterenler, geçen sene aynı coşkuyu gösterdiler mi?” dedim… Hatırlayamadı.
“Yok öyle bir şey, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü, söylediğin gibi bir gün olsaydı, 1971’de Generaller, Muhtırayı 12 Mart’ta değil, bir gün daha bekler 13 Mart’ta verirlerdi.” demek istedim…demedim.
Konuyu 12-13 yaşında bir kız çocuğuna izah etmek, benim için kolay değildi.
***
Aradan bir sene geçti. 13 Mart günü sordum: “Dünün önemi nedir?” diye. Akıllı çocuk. Maksadımı anladı. Sessiz kaldı.
“Peki geçen sene İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümünde coşanlar, bu sene de aynı coşkuyu gösterdiler mi? Geçen senekilerden kaçına sorsan İstiklal Marşının kabul tarihini bilir?”
Yine sessiz kaldı. Ama anladı. Gözlerindeki ışıltıdan belliydi anladığı.
Önceki sene bir ergen aklı, kendi gibi ergen çocukların kafasını karıştırmıştı.
***
Bu tür çelişkilerle sürekli olarak biz büyükler de yaşarız.
Mesela her yıl 31 Aralık’ta Mekke’nin fethi kutlanır. Ve Mekke’nin fetih coşkusunun yaşandığı gece yeni yılın gelişini kutlamak düşüncesi, tıpkı İstiklal Marşının yıldönümünü Berkin Elvan’la meşgul etmişim gibi beni tedirgin eder.
Oysa Mekke 10 Ocak 630 tarihinde yani Hicretin sekizinci yılında Ramazan ayının yirmisinde fethedilmiştir.
Bütün dini ritüellerimiz Hicri takvime göre yerine getirilirken, “Neden Mekke’nin fethi için Miladi takvim kullanılıyor? Üstelik on gün öncesinde.” sorusunun cevabı bende yok.
Kutlu Doğum haftası 1994’den sonra 20-26 Nisan tarihlerine sabitlenmişti. Ve ben bu haftaya denk gelen her 23 Nisan’da, İstiklal Marşının yıldönümünü başka şeylerle gölgelemişim gibi çelişki yaşadım.
2008’de Kutlu doğum haftası etkinlikleri 14-20 nisana çekilince, biraz olsun rahatlamıştım. 2017’den sonra da Hicri takvime dönüldü zaten. Bu sene 27 Eylül - 3 Ekim tarihlerine denk geliyor.
Mekke’nin Fethi de Hicri takvime dönse, 2024’de Ramazan ayının yirminci günü olan 31 Mart’ta kutlanması gerekir. Mekke’nin fethini ramazan ayında gerçekleştirenlerin coşkusuna neden biz de Ramazan ayında katılmıyoruz ki? Biz yine 31 Aralık’ta kutlayacağız.
Siyasi bir açıklaması vardır belki. Ama Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin önce Hicri, sonra Miladi, sonra yine Hicri takvimle kutlanmasının teknik bir açıklaması olduğundan kuşkuluyum
***
29 Ekim 2023, Cumhuriyetin 100. Yılı. Coşkuyla kutlanmalıydı. İsrail, sanki Gazze’yi bombalamadı da,100.yıl coşkumuzu bombaladı. Şimdi Gazze bombalanırken biz nasıl 100.yıl coşkusunu yaşayalım.
Nasıl ki İstiklal Marşının yıldönümünde geri kalan her şey teferruat… Berkin Elvan dahil.
Nasıl ki Mekke’nin Fethinin yıldönümünde geri kalan her şey teferruat…Yeni yıl kutlamaları dahil.
Nasıl ki Kutlu doğum haftası etkinlilerinde geri kalan her şey teferruat… 23 Nisan dahil,
Gazze bombalanırken de geri kalan her şey teferruattı… Cumhuriyetin 100. yılı dahil.
12-13 yaşındaki kız çocuğu, kafasındaki çelişkiyi bir yıl sonraya bakarak çözmüştü…
Ben de Gazze bombalanırken “Yüzüncü yıl” dememin çelişkisini “İki yüzüncü yıl” kutlamalarına bakarak çözebilirim herhalde.
269 gün boyunca komada kalması nedeniyle sürekli gündemde kalmış ve yaşı itibariyle ortaokul lise öğrencileri arasında ayrı bir hissiyat oluşturmuştu. Ölümü belki herkesten daha çok bu genç kesimi etkilemişti.
O sıralarda 12-13 yaşında olan kız çocuğu bir tanıdığım… belli ki kafası karışmış. Bana konuyu açtı: “Yarın İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü. Herkes Berkin paylaşımı yapıyor.” dedi.
Söylediklerin anlaşılıyordu ki gündemi Berkin Elvan olan çocuklara karşı, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü gerekçesiyle, bir tepki organize edilmişti.
Bir tuhaflık seziyordu lakin yaşı ve deneyimleri, çelişkiyi açıklamaya yetmiyordu. Aslında bana sorduğu soru Berkin Elvan’ın ölümü ile İstiklal Marşının kabulünün, birbirleriyle niye çatıştığıydı.
Doğrusu, ben İstiklal Marşının 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilmiş olduğunu bu vesileyle internete bakıp öğrendim. Bilmiyordum.
“Sen biliyor muydun?” diye sordum. Sessiz kaldı.
Belli ki İstiklal Marşının yıldönümünü bilenlerin, bundan coşku duyanların sesi daha gür çıkıyordu. Kendisi bilmediği için veya bildiği halde yeterince önemsemediği için suçluluk duyuyordu.
“Geçen sene de 12 Mart, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümüydü. Bu sene coşku gösterenler, geçen sene aynı coşkuyu gösterdiler mi?” dedim… Hatırlayamadı.
“Yok öyle bir şey, İstiklal Marşının kabulünün yıldönümü, söylediğin gibi bir gün olsaydı, 1971’de Generaller, Muhtırayı 12 Mart’ta değil, bir gün daha bekler 13 Mart’ta verirlerdi.” demek istedim…demedim.
Konuyu 12-13 yaşında bir kız çocuğuna izah etmek, benim için kolay değildi.
***
Aradan bir sene geçti. 13 Mart günü sordum: “Dünün önemi nedir?” diye. Akıllı çocuk. Maksadımı anladı. Sessiz kaldı.
“Peki geçen sene İstiklal Marşının kabulünün yıl dönümünde coşanlar, bu sene de aynı coşkuyu gösterdiler mi? Geçen senekilerden kaçına sorsan İstiklal Marşının kabul tarihini bilir?”
Yine sessiz kaldı. Ama anladı. Gözlerindeki ışıltıdan belliydi anladığı.
Önceki sene bir ergen aklı, kendi gibi ergen çocukların kafasını karıştırmıştı.
***
Bu tür çelişkilerle sürekli olarak biz büyükler de yaşarız.
Mesela her yıl 31 Aralık’ta Mekke’nin fethi kutlanır. Ve Mekke’nin fetih coşkusunun yaşandığı gece yeni yılın gelişini kutlamak düşüncesi, tıpkı İstiklal Marşının yıldönümünü Berkin Elvan’la meşgul etmişim gibi beni tedirgin eder.
Oysa Mekke 10 Ocak 630 tarihinde yani Hicretin sekizinci yılında Ramazan ayının yirmisinde fethedilmiştir.
Bütün dini ritüellerimiz Hicri takvime göre yerine getirilirken, “Neden Mekke’nin fethi için Miladi takvim kullanılıyor? Üstelik on gün öncesinde.” sorusunun cevabı bende yok.
Kutlu Doğum haftası 1994’den sonra 20-26 Nisan tarihlerine sabitlenmişti. Ve ben bu haftaya denk gelen her 23 Nisan’da, İstiklal Marşının yıldönümünü başka şeylerle gölgelemişim gibi çelişki yaşadım.
2008’de Kutlu doğum haftası etkinlikleri 14-20 nisana çekilince, biraz olsun rahatlamıştım. 2017’den sonra da Hicri takvime dönüldü zaten. Bu sene 27 Eylül - 3 Ekim tarihlerine denk geliyor.
Mekke’nin Fethi de Hicri takvime dönse, 2024’de Ramazan ayının yirminci günü olan 31 Mart’ta kutlanması gerekir. Mekke’nin fethini ramazan ayında gerçekleştirenlerin coşkusuna neden biz de Ramazan ayında katılmıyoruz ki? Biz yine 31 Aralık’ta kutlayacağız.
Siyasi bir açıklaması vardır belki. Ama Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin önce Hicri, sonra Miladi, sonra yine Hicri takvimle kutlanmasının teknik bir açıklaması olduğundan kuşkuluyum
***
29 Ekim 2023, Cumhuriyetin 100. Yılı. Coşkuyla kutlanmalıydı. İsrail, sanki Gazze’yi bombalamadı da,100.yıl coşkumuzu bombaladı. Şimdi Gazze bombalanırken biz nasıl 100.yıl coşkusunu yaşayalım.
Nasıl ki İstiklal Marşının yıldönümünde geri kalan her şey teferruat… Berkin Elvan dahil.
Nasıl ki Mekke’nin Fethinin yıldönümünde geri kalan her şey teferruat…Yeni yıl kutlamaları dahil.
Nasıl ki Kutlu doğum haftası etkinlilerinde geri kalan her şey teferruat… 23 Nisan dahil,
Gazze bombalanırken de geri kalan her şey teferruattı… Cumhuriyetin 100. yılı dahil.
12-13 yaşındaki kız çocuğu, kafasındaki çelişkiyi bir yıl sonraya bakarak çözmüştü…
Ben de Gazze bombalanırken “Yüzüncü yıl” dememin çelişkisini “İki yüzüncü yıl” kutlamalarına bakarak çözebilirim herhalde.