End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
ABD’den yayın yapan 19fortyfive.com haber-yorum sitesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın televizyon canlı yayınında geçirdiği rahatsızlıkla ilgili bir yazı yayımlandı. Ortadoğu, özellikle de Türkiye uzmanı olarak tanınan tarihçi Michael Rubin imzalı yazı bir yandan Erdoğan’a ve politikalarına sert eleştiri okları yöneltirken, bir yandan da AKP’li Cumhurbaşkanı’nın ölmesi halinde Türkiye’de neler yaşanabileceğini tahmin etmeye odaklanmış.
“Erdoğan Ölürse Türkiye’de Neler Olur?” başlıklı yazıda Rubin “Türkiye’nin otoriter bir polis devleti olması nedeniyle şu aşamada Erdoğan’ın sağlık durumu ve hastalığıyla ilgili kesin bilgi alınamadığını” vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Her demokrat sabah uyandığında iktidarının ne zaman sona ereceğinin bilincindedir. Oysa her diktatör sabah kalktığında, bu acaba benim son günüm mü, diye kaygılar içinde kıvranır. Erdoğan için her sabah bir endişeler sürecinin başlangıcıdır.
“Hiç kuşkunuz olmasın. Erdoğan’ın saltanatı ya ölüm ya sürgün ya hapis ya da idamla son bulacaktır. Demokrasiyi bu derece hor gören bir insanın kendi isteğiyle iktidarını bırakmak isteyeceğini bekleyen diplomatlar ya da düşünce kuruluşları uzmanları herhalde hayal aleminde yaşıyorlar.
“Erdoğan ölürse ya da sağlık sorunları nedeniyle yerini bir akrabası ya da kuklasına bırakırsa bu ne ABD ne de AB için hayırlı haber olacaktır. Türkiye’de yirmi yıllık Erdoğanizm’den sonra normale dönüş sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.”
Erdoğan’ın bürokrasiden medyaya, iş hayatından adalet sistemine kadar her yere kendi adamlarını yerleştirdiğine dikkat çeken yazının devamında şunlar yazılı:
“İmam Hatip Liseleri mezunları ve öbür Erdoğan yandaşları bütün bürokrasiyi ele geçirdi. Topyekün bir temizik yapılmadan bürokrasiyi bunlardan arındırmak mümkün olmayacaktır.
“Erdoğan orduyu da dönüştürdü. Bütün denizciler, askerler ve pilotlar Erdoğan’ın adamları. Türkiye’nin çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde tutan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ise bugün cezaevinde.
“Türkiye ekonomisi tam anlamıyla bir enkaza döndü. Erdoğan ve adamlarının 400 milyar dolarlık bir meblağı ülke dışına götürdükleri suçlamaları ayyuka çıktı. Bu paraların bir kısmı Rusya’da buharlaştı, bir kısmı da Dubai,Doha, Cayman Adaları ve Panama’daki hesaplarda yatıyor. Çalınan bu yüklü miktar ancak uluslararası bir işbirliğiyle kurtarılabilir. Ne yazık ki uluslararası toplumun bu konudaki performansı çok zayıf. Zayıf olmasaydı Londra’daki emlak sektörü çoktan iflas bayrağını çekmişti. “
Toplumdaki çöküntünün 1960 ve 1980 darbeleri sonrası bile bu kadar kötü olmadığına dikkat çekilen yazının son bölümü de şöyle:
“Erdoğan, İttihad ve Terakki dönemini hatırlatan politikalarla Türk toplumunda Ermeni, Alevi, Rum, Kürt ,Süryani azınlıklara karşı nefret tohumları ekti. Türk ordusunun Suriye,Irak ve Kıbrıs’tan çekilmesi şart. Ordunun Yunanistan ve Ermenistan’ı tehdit etmekten vaz geçmesi gerekiyor. Erdoğan’ın ABD ve Avrupa’daki vakıfları ve kuruluşları adli makamlar tarafından soruşturulmalıdır.
“ABD ve Avrupa Erdoğan sonrası Türkiye’yi doğru yöne çevirmek için çaba harcamalıdır. Kendisi ve komşularıyla barışık bir Türkiye herkesin çıkarınadır. Türkiye bir kleptokrasi (hırsızlar rejimi) değil, demokratik ve istikrarlı bir güç haline gelmelidir. Bu da uzun zaman alacaktır.”
Tanınmış düşünce kuruluşu American Enterprise Institute’un önde gelen uzmanlarından ve Pentagon’un eski yetkililerinden olan Michael Rubin bu yazıyı Erdoğan canlı yayında fenalaştıktan bir gün sonra yazmış. Yazıyı okurken yirmi iki yıl geriye gittim. AKP yeni kurulmuştu. Parkinson hastası Bülent Ecevit Başbakandı. Erdoğan Ecevit’in hastalığıyla ilgili alaycı bir ifadeyle şunları söylemişti:
“Bülent Ecevit ciddi şekilde rahatsız. Sağlık problemleri var. Artık istifa etmeli. Ölene kadar bu koltukta kalamaz.”
Burada hiç kimsenin sağlık sorununu eleştiri konusu yapmak istemem. Ancak gene de, “Etme bulma dünyası,” demekten de kendimi alamıyorum.
“Erdoğan Ölürse Türkiye’de Neler Olur?” başlıklı yazıda Rubin “Türkiye’nin otoriter bir polis devleti olması nedeniyle şu aşamada Erdoğan’ın sağlık durumu ve hastalığıyla ilgili kesin bilgi alınamadığını” vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Her demokrat sabah uyandığında iktidarının ne zaman sona ereceğinin bilincindedir. Oysa her diktatör sabah kalktığında, bu acaba benim son günüm mü, diye kaygılar içinde kıvranır. Erdoğan için her sabah bir endişeler sürecinin başlangıcıdır.
“Hiç kuşkunuz olmasın. Erdoğan’ın saltanatı ya ölüm ya sürgün ya hapis ya da idamla son bulacaktır. Demokrasiyi bu derece hor gören bir insanın kendi isteğiyle iktidarını bırakmak isteyeceğini bekleyen diplomatlar ya da düşünce kuruluşları uzmanları herhalde hayal aleminde yaşıyorlar.
“Erdoğan ölürse ya da sağlık sorunları nedeniyle yerini bir akrabası ya da kuklasına bırakırsa bu ne ABD ne de AB için hayırlı haber olacaktır. Türkiye’de yirmi yıllık Erdoğanizm’den sonra normale dönüş sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.”
Erdoğan’ın bürokrasiden medyaya, iş hayatından adalet sistemine kadar her yere kendi adamlarını yerleştirdiğine dikkat çeken yazının devamında şunlar yazılı:
“İmam Hatip Liseleri mezunları ve öbür Erdoğan yandaşları bütün bürokrasiyi ele geçirdi. Topyekün bir temizik yapılmadan bürokrasiyi bunlardan arındırmak mümkün olmayacaktır.
“Erdoğan orduyu da dönüştürdü. Bütün denizciler, askerler ve pilotlar Erdoğan’ın adamları. Türkiye’nin çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde tutan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ise bugün cezaevinde.
“Türkiye ekonomisi tam anlamıyla bir enkaza döndü. Erdoğan ve adamlarının 400 milyar dolarlık bir meblağı ülke dışına götürdükleri suçlamaları ayyuka çıktı. Bu paraların bir kısmı Rusya’da buharlaştı, bir kısmı da Dubai,Doha, Cayman Adaları ve Panama’daki hesaplarda yatıyor. Çalınan bu yüklü miktar ancak uluslararası bir işbirliğiyle kurtarılabilir. Ne yazık ki uluslararası toplumun bu konudaki performansı çok zayıf. Zayıf olmasaydı Londra’daki emlak sektörü çoktan iflas bayrağını çekmişti. “
Toplumdaki çöküntünün 1960 ve 1980 darbeleri sonrası bile bu kadar kötü olmadığına dikkat çekilen yazının son bölümü de şöyle:
“Erdoğan, İttihad ve Terakki dönemini hatırlatan politikalarla Türk toplumunda Ermeni, Alevi, Rum, Kürt ,Süryani azınlıklara karşı nefret tohumları ekti. Türk ordusunun Suriye,Irak ve Kıbrıs’tan çekilmesi şart. Ordunun Yunanistan ve Ermenistan’ı tehdit etmekten vaz geçmesi gerekiyor. Erdoğan’ın ABD ve Avrupa’daki vakıfları ve kuruluşları adli makamlar tarafından soruşturulmalıdır.
“ABD ve Avrupa Erdoğan sonrası Türkiye’yi doğru yöne çevirmek için çaba harcamalıdır. Kendisi ve komşularıyla barışık bir Türkiye herkesin çıkarınadır. Türkiye bir kleptokrasi (hırsızlar rejimi) değil, demokratik ve istikrarlı bir güç haline gelmelidir. Bu da uzun zaman alacaktır.”
Tanınmış düşünce kuruluşu American Enterprise Institute’un önde gelen uzmanlarından ve Pentagon’un eski yetkililerinden olan Michael Rubin bu yazıyı Erdoğan canlı yayında fenalaştıktan bir gün sonra yazmış. Yazıyı okurken yirmi iki yıl geriye gittim. AKP yeni kurulmuştu. Parkinson hastası Bülent Ecevit Başbakandı. Erdoğan Ecevit’in hastalığıyla ilgili alaycı bir ifadeyle şunları söylemişti:
“Bülent Ecevit ciddi şekilde rahatsız. Sağlık problemleri var. Artık istifa etmeli. Ölene kadar bu koltukta kalamaz.”
Burada hiç kimsenin sağlık sorununu eleştiri konusu yapmak istemem. Ancak gene de, “Etme bulma dünyası,” demekten de kendimi alamıyorum.