End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Klişe bir tabirle başlayayım, Türkiye jeopolitik açıdan hem çok kritik hem de çok riskli bir bölgede yer alıyor. Tarihimiz boyunca devlet büyükleri terörün, savaşların, göç krizlerinin ve kültürel anlaşmazlıkların tam ortasında dengede bir politika izleyerek ülke çıkarlarını göz etmeye çalıştı. Bu tür zorlu coğrafyalar toplulukları daima tetikte ve diğerlerinden daha iyi olmaya zorlamıştır. Bugüne dek ülkemizin yüzleştiği en büyük sorunlar Cumhuriyet tarihimizin başında egemenliğimizin savunulması, terörle mücadele, ardından ekonomik sıkıntılar ve bunları takiben iç politikada yaşadığımız istikrarsızlıklar olmuştur diyebiliriz. Benim yorumlamama göre en çok da terörle mücadelede yaşadığımız acılar ve zorlukların etkisiyle günümüzde savunma sanayi teknolojilerimiz son derece gelişkin ve dünyada hatırı sayılır seviyede saygınlık gören gelişim alanlarından biri olmuştur. Şimdi ise, yukarıdaki sebep-sonuç ağını kullanarak yakın gelecekte ülkemiz adına karşılaşılacak en büyük sorunlardan birinin temiz ve ucuz enerji tedariki olacağını ve bu sorunların neticesinde de ülkemizde ciddi bir yenilenebilir enerji reformu yaşayacağımızı öngörüyorum. Aslında günümüz koşulları düşünüldüğünde bu öngörmesi çok zor bir şey olmayabilir belki de, benim burada asıl değinmek istediğim nokta Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarındaki potansiyelleri.
En verimli yenilenebilir enerji kaynaklarını şu şekilde listeleyebiliriz:
Siz yukarıdaki listeye baktığınızda ne görüyorsunuz? Ben yukarıdaki enerji kaynakları ile Türkiye’nin coğrafi bölgelerini eşleştirmeden duramıyorum. Daha net olması için, hemen aşağıda bu enerji kaynaklarını en efektif şekilde üretebileceğimiz coğrafi bölgelerimizi eşleştirelim:
Güneş enerjisi – Akdeniz, Ege, İç Anadolu
Rüzgar enerjisi – Ege
Hidroelektrik enerjisi - Kuraklık yaşanmayan her bölgede
Biyokütle enerjisi – Güneydoğu Anadolu, Ege
Jeotermal enerjisi – Batı Anadolu(Ülke potansiyelinin %78’i)
Dalga/okyanus enerjisi – Karadeniz, Ege, Akdeniz
Hiç şüphesiz ki ülkemiz birçok enerji devi denilebilecek ülkelerden çok daha büyük bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahip görünüyor. Çünkü özellikle Avrupa’nın aksine, ülke topraklarımız çok çeşitli enerji kaynaklarına ev sahipliği yapıyor. Bu noktaya kadar güzel haberler verdim ancak şimdi basit kıyaslamalarla aslında bu potansiyelimizi enerjiye çeviremediğimiz gerçeğini sizlere anlatmaya çalışacağım.
Tepeden bir bakış açısı ile Türkiye’nin 2022 yılında elektrik üretimi için kullandığı enerji kaynaklarını incelediğimizde aşağıdaki gibi bir tablo ortaya çıkıyor:
Kaynak: T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2022)
Güneş
Güneş enerjisinden başlayalım, Türkiye özellikle yaz aylarında ve hatta sonbahar ve ilkbahar aylarında bile Avrupa’ya kıyasla daha fazla oranda güneş ışığı alabilen bir coğrafyada yer alıyor. Bunu rakamlarla da özetlemek gerekirse Türkiye Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlasına (GEPA) göre, Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2.741 saat, Avrupa’da ise bu süre ortalama olarak 2.335 saat olarak kayıtlara geçmiştir. Karşılaştırıldığında hiç de azımsanmayacak yıllık 406 saatlık bir üstünlüğümüz bulunmasına rağmen 2022 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin sadece %4.7’si güneş enerjisinden üretilirken bu oran Avrupa ülkelerinde %15.1 olarak kayıtlara geçmiştir.
Rüzgar
Bir de en temiz ve çevre dostu sayılan yenilenebilir enerji kaynağı, rüzgar enerjisine yakından bakalım. Biriken enerjinin tükenme problemi yoktur, bakım ve işletme giderleri oldukça düşüktür ve rüzgar türbinlerinin kurulumu kolay ve maliyet efektiftir. Hem enerji verimliliği hem de düşük maliyetleri sayesinde son derece cazip bir kaynak olmasına rağmen Türkiye yine bekleneni veremeyerek 2022 yılında toplam elektrik enerjisinin %10’unu rüzgardan üretebilmiştir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü(EİE)’nin tespitlerine göre Türkiye’nin Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz kıyıları dünyada rüzgar konusunda şanslı ve bereketli sayılabilecek bölgeleridir. Rüzgar bolluğumuzun yanında 2005 yılında yasalaşan Yenilenebilir Enerji Kanunu düzenlemeleri ile de yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten üreticilere alım garantisi modeli getirilerek rüzgar enerji projelerinin önü açılmasına rağmen, özellikle enerji transferi alt yapılarının kurulamaması sebebiyle beklenen verim alınamamıştır.
Hidroelektrik
Hidro enerji, diğer alanların aksine Türkiye’nin Avrupa’ya kıyasla ciddi üstünlük kurduğu bir yenilenebilir enerji türü. Avrupa’da 2022 yılında üretilen elektrik enerjisinin sadece %11.3’ü hidro enerji kaynaklı üretilirken bu oran Türkiye’de %20.6 olarak kaydedilmiştir. Hidro enerjiye diyecek söz yok, ne yapıyorsak aynı şekilde devam etmeliyiz. Temiz, yüksek verimli, düşük maliyetli ve dışa bağımlılığı çok düşük olan bir enerji kaynağı. Tabi bu kadar da masum olmayan, ya da şöyle diyelim, suistimal edilen yönleri de var. Hidroelektrik santrallerinin(HES) kurulduğu bölgeler çok ama çok önemli. Akarsulardan elde edilen bir enerji olduğundan dolayı tesislerin kurulacağı alandaki doğal yaşamın etkilenmemesi son derece yüksek önem arz ediyor ve bu konunun denetlenmesi bilir kişiler tarafından oluşturulan Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) raporları ile sağlanıyor. Bu raporlarda hem kurulacak tesisin çevre doğal yaşamına olumlu olumsuz etkileri değerlendiriliyor hem de yapılacak proje hakkında halk bilgilendiriliyor ve halkın fikirleri alınıyor.
Yazının kapanış paragrafında Türkiye’nin yenilenebilir enerji dönüşümü yolunda ne aşamada olduğunu ve nelerin değişebileceğini ele alalım. Öncelikle 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koymuş bir ülkenin hala elektrik üretiminde %34 oranında kömüre bağlı olması hiç de iyiye gösterge değil. Avrupa’da bu oran %15 ve hedeflerimize ulaşmamız için %15 bile yeterli değil. Dünyanın iklim değişikliğinin önüne geçmesi ve emisyon salınımı konusunda güvenli bölgede kalabilmesi için her şeyden önce tüm sektörleri kapsayacak şekilde 2030 yılına kadar enerji tüketimini %45 oranında azaltması gerekiyor ve ihtiyaç duyulan enerjinin %50’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlaması şart. Bu dönüşümün sektörler bazında ele alınması gerekiyor; bina ve yapıların düşük enerji tüketimli hale gelecek şekilde renovasyona tabi tutulması, konutların sıcak su, elektrik ihtiyacının yenilenebilir enerji kaynakları yoluyla sağlanması gerekiyor. Endüstriyel üretim tesislerinde “Döngüsel Ekonomi”ye geçişe teşvikler çoğalmalı, üretimlerde yavaş yavaş tüm süreçlerde fosil yakıtlar yerine elektriğe geçilmesi ve en temelde hammaddeye olan talebin düşürülmesi gerekiyor. Son olarak ise ulaşım yöntemlerimizi büyük oranda kalite ve konforu sağlayacak biçimde toplu ulaşım halinde yapılabilir hale getirmemiz, elektrik gücü ile çalışan demiryolları, bisiklet kullanımı ve özellikle hava yolu taşımacılığında hidrojen kaynaklı yakıtlara geçişin tamamlanması gerekiyor.
En verimli yenilenebilir enerji kaynaklarını şu şekilde listeleyebiliriz:
- Güneş enerjisi
- Rüzgar enerjisi
- Hidroelektrik enerjisi
- Biyokütle enerjisi
- Jeotermal enerji
- Dalga/okyanus enerjisi
Siz yukarıdaki listeye baktığınızda ne görüyorsunuz? Ben yukarıdaki enerji kaynakları ile Türkiye’nin coğrafi bölgelerini eşleştirmeden duramıyorum. Daha net olması için, hemen aşağıda bu enerji kaynaklarını en efektif şekilde üretebileceğimiz coğrafi bölgelerimizi eşleştirelim:
Güneş enerjisi – Akdeniz, Ege, İç Anadolu
Rüzgar enerjisi – Ege
Hidroelektrik enerjisi - Kuraklık yaşanmayan her bölgede
Biyokütle enerjisi – Güneydoğu Anadolu, Ege
Jeotermal enerjisi – Batı Anadolu(Ülke potansiyelinin %78’i)
Dalga/okyanus enerjisi – Karadeniz, Ege, Akdeniz
Hiç şüphesiz ki ülkemiz birçok enerji devi denilebilecek ülkelerden çok daha büyük bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahip görünüyor. Çünkü özellikle Avrupa’nın aksine, ülke topraklarımız çok çeşitli enerji kaynaklarına ev sahipliği yapıyor. Bu noktaya kadar güzel haberler verdim ancak şimdi basit kıyaslamalarla aslında bu potansiyelimizi enerjiye çeviremediğimiz gerçeğini sizlere anlatmaya çalışacağım.
Tepeden bir bakış açısı ile Türkiye’nin 2022 yılında elektrik üretimi için kullandığı enerji kaynaklarını incelediğimizde aşağıdaki gibi bir tablo ortaya çıkıyor:
- %34,6'sı kömürden
- %22,2'si doğal gazdan
- %20,6'sı hidrolik enerjiden
- %10,8’i rüzgardan
- %4,7’si güneşten
- %3,3'ü jeotermal enerjiden
- %3,7’si diğer kaynaklardan
Kaynak: T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2022)
Güneş
Güneş enerjisinden başlayalım, Türkiye özellikle yaz aylarında ve hatta sonbahar ve ilkbahar aylarında bile Avrupa’ya kıyasla daha fazla oranda güneş ışığı alabilen bir coğrafyada yer alıyor. Bunu rakamlarla da özetlemek gerekirse Türkiye Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlasına (GEPA) göre, Türkiye’nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2.741 saat, Avrupa’da ise bu süre ortalama olarak 2.335 saat olarak kayıtlara geçmiştir. Karşılaştırıldığında hiç de azımsanmayacak yıllık 406 saatlık bir üstünlüğümüz bulunmasına rağmen 2022 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin sadece %4.7’si güneş enerjisinden üretilirken bu oran Avrupa ülkelerinde %15.1 olarak kayıtlara geçmiştir.
Rüzgar
Bir de en temiz ve çevre dostu sayılan yenilenebilir enerji kaynağı, rüzgar enerjisine yakından bakalım. Biriken enerjinin tükenme problemi yoktur, bakım ve işletme giderleri oldukça düşüktür ve rüzgar türbinlerinin kurulumu kolay ve maliyet efektiftir. Hem enerji verimliliği hem de düşük maliyetleri sayesinde son derece cazip bir kaynak olmasına rağmen Türkiye yine bekleneni veremeyerek 2022 yılında toplam elektrik enerjisinin %10’unu rüzgardan üretebilmiştir. Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü(EİE)’nin tespitlerine göre Türkiye’nin Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz kıyıları dünyada rüzgar konusunda şanslı ve bereketli sayılabilecek bölgeleridir. Rüzgar bolluğumuzun yanında 2005 yılında yasalaşan Yenilenebilir Enerji Kanunu düzenlemeleri ile de yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten üreticilere alım garantisi modeli getirilerek rüzgar enerji projelerinin önü açılmasına rağmen, özellikle enerji transferi alt yapılarının kurulamaması sebebiyle beklenen verim alınamamıştır.
Hidroelektrik
Hidro enerji, diğer alanların aksine Türkiye’nin Avrupa’ya kıyasla ciddi üstünlük kurduğu bir yenilenebilir enerji türü. Avrupa’da 2022 yılında üretilen elektrik enerjisinin sadece %11.3’ü hidro enerji kaynaklı üretilirken bu oran Türkiye’de %20.6 olarak kaydedilmiştir. Hidro enerjiye diyecek söz yok, ne yapıyorsak aynı şekilde devam etmeliyiz. Temiz, yüksek verimli, düşük maliyetli ve dışa bağımlılığı çok düşük olan bir enerji kaynağı. Tabi bu kadar da masum olmayan, ya da şöyle diyelim, suistimal edilen yönleri de var. Hidroelektrik santrallerinin(HES) kurulduğu bölgeler çok ama çok önemli. Akarsulardan elde edilen bir enerji olduğundan dolayı tesislerin kurulacağı alandaki doğal yaşamın etkilenmemesi son derece yüksek önem arz ediyor ve bu konunun denetlenmesi bilir kişiler tarafından oluşturulan Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) raporları ile sağlanıyor. Bu raporlarda hem kurulacak tesisin çevre doğal yaşamına olumlu olumsuz etkileri değerlendiriliyor hem de yapılacak proje hakkında halk bilgilendiriliyor ve halkın fikirleri alınıyor.
Yazının kapanış paragrafında Türkiye’nin yenilenebilir enerji dönüşümü yolunda ne aşamada olduğunu ve nelerin değişebileceğini ele alalım. Öncelikle 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koymuş bir ülkenin hala elektrik üretiminde %34 oranında kömüre bağlı olması hiç de iyiye gösterge değil. Avrupa’da bu oran %15 ve hedeflerimize ulaşmamız için %15 bile yeterli değil. Dünyanın iklim değişikliğinin önüne geçmesi ve emisyon salınımı konusunda güvenli bölgede kalabilmesi için her şeyden önce tüm sektörleri kapsayacak şekilde 2030 yılına kadar enerji tüketimini %45 oranında azaltması gerekiyor ve ihtiyaç duyulan enerjinin %50’sini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlaması şart. Bu dönüşümün sektörler bazında ele alınması gerekiyor; bina ve yapıların düşük enerji tüketimli hale gelecek şekilde renovasyona tabi tutulması, konutların sıcak su, elektrik ihtiyacının yenilenebilir enerji kaynakları yoluyla sağlanması gerekiyor. Endüstriyel üretim tesislerinde “Döngüsel Ekonomi”ye geçişe teşvikler çoğalmalı, üretimlerde yavaş yavaş tüm süreçlerde fosil yakıtlar yerine elektriğe geçilmesi ve en temelde hammaddeye olan talebin düşürülmesi gerekiyor. Son olarak ise ulaşım yöntemlerimizi büyük oranda kalite ve konforu sağlayacak biçimde toplu ulaşım halinde yapılabilir hale getirmemiz, elektrik gücü ile çalışan demiryolları, bisiklet kullanımı ve özellikle hava yolu taşımacılığında hidrojen kaynaklı yakıtlara geçişin tamamlanması gerekiyor.