End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Kendimi bildim bileli diplomasiye çok meraklıyım. Belki de bu merakım soyaçekime bağlı. Rahmetli dedem, yani annemin babası Türkiye Cumhuriyeti Hariciye Vekaleti’nin ilk Baş Hukuk Müşaviri Büyükelçi Hüseyin Avni Karagülle’ydi. Kendisini hiç tanımadım. Ancak, devletler arası ilişkiler, uluslararası hukuk ve uluslararası antlaşmalar konusunda fazlasıyla titizlik gösterdiğini bana onun öğrencisi eski Savunma ve Dışişleri Bakanlarından Büyükelçi Hasan Esat Işık anlatmıştı. Bu girizgahtan sonra gelelim konumuza...
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu geçen gün Deniz Astsubay Okullarının Kuruluşunun 133. yıldönümü kutlama töreni için Yalova’daki MSÜ Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na gitti. Tatlıoğlu törende çok ilginç bir konuşma yaptı. Gazeteler ve haber sitelerinde yer alan konuşmasında Oramiral Tatlıoğlu Karadeniz’de önemli doğal gaz rezervleri bulunduğuna dikkat çektikten sonra şunları söyledi:
“2008’de Gürcistan ve Rusya’yla başlayan gerilimler, Güney ve Kuzey Osetya problemleri, Abhazya’nın aynı şekilde problemleri, 2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesi, 2018 Kerç Boğazı, 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, Karadeniz’deki jeopolitik mücadelede yeni bir dönem başlattı.
“Bildiğiniz gibi NATO Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalışıyor. Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz.”
Oramiral Tatlıoğlu hızını alamayarak şöyle devam etti:
“Ukrayna-Rusya savaşından dolayı 400’ün üzerinde mayın Karadeniz’e döküldü. Bu mayınlardan 17 tanesi sahillerimize geldi. İki tanesini tespit edemedik. Bir tanesi Kastamonu Cide’de, diğeride Karadeniz Ereğlisi Liman girişinde patladı. Bu mayınlar çok tehlikeli. Karadeniz’de bu mayınlarla mücadele ediyoruz. Amacımız Montrö’ye (Montrö Boğazlar Sözleşmesi) uyulsun. Karadeniz’de biz bütün güvenliği sağlarız Türkiye olarak. Karadeniz’i bir Ortadoğu’ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz’e herhangi bir ülkenin veya NATO’nun girmesini istemiyoruz.”
Tatlıoğlu’nun bu sözlerini okurken, bu da nereden çıktı, diye düşünmekten kendimi alamadım. Montrö’nün maddeleri belli. Her ülkenin ticaret ve savaş gemileri Türkiye Boğazları’ndan Karadeniz’e, barış ve savaş hali sırasında farklı koşullarda çıkabilir. Tatlıoğlu acaba Romanya ve Bulgaristan’daki NATO üslerini mi kast etmişti? İyi de bu iki ülke NATO müttefiki. Türkiye de öyle. Türkiye hatta ABD’nin stratejik ortağı diye bilinir.
Bu konuda görüşüne baş vurduğum emekli bir büyükelçi dostum önce kulaklarına inanamadı. Bana,”Bu sözleri bizim Deniz Kuvvetleri Komutanımız mı söyledi? Rusya’nın Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasın?” diye şaşkınlığını kelimelere döktü. Ardından da şunları söyledi:
“Bu bir Deniz Kuvvetleri Komutanı için utanç verici bir açıklama. Öncelikle, Türkiye Karadeniz’de ise zaten NATO fiilen Karadeniz’de demektir. Zira, Türkiye NATO’nun üyesidir. Aynı şeyi Romanya ve Bulgaristan bakımından da söyleyebiliriz. Nitekim, bu iki ülke de NATO üyesidir.
“Bu sebeple, NATO’yu Karadeniz’de istemiyoruz, demek kendi kendini ret anlamına gelir. Şayet NATO’nun belirli bir misyon çerçevesinde Karadeniz’de olmasını istemiyoruz anlamında söylüyorsanız, o misyon hakkında NATO’nun kararı olması gerekir ki, o kararın sizin onayınız olmadan alınması mümkün değildir. Dolayısıyla o misyonu uygun görmüyorsanız ret oyu kullanır ve engellersiniz. Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Karadeniz’de bulunabilecek sahildar olmayan ülkelerin (örneğin ABD) savaş gemilerinin Boğazlar’dan Karadeniz’e geçiş şartları antlaşmada açıkça yazılıdır ve sizin Montrö hükümlerini yorumlama gibi bir hakkınız yoktur. Montrö Sözleşmesi’nde yazılı koşullar yerine getirildiğinde (ki bu savaş ve barış hali için değişiklik gösterir) subjektif gerekçelerle gemi geçişlerini engellemeniz mümkün değildir. Şahsi olarak ABD ve NATO’yu sevmiyor ve Karadeniz’de bulunmalarını istemiyor olabilirsiniz. Ancak, bu kadar önemli bir sorumluluk taşıyorsanız bu fikrinizi kamuoyuyla paylaşamazsınız. Paylaşırsanız o makamda oturamazsınız. Yani, kısacası, bir kurmay deniz subayının bu tür anlamsız bir açıklama yapmış olması onun muhakeme yeteneğinin olmadığını gösterir.
“Ben sözlerinin tam olarak yansıtılamamış olabileceğini de düşünüyorum. Zira, Deniz Kuvvetleri Komutanı düzeyindeki bir kişi böyle anlamsız bir açıklama yapamaz inancındayım.”
Diplomat dostumun konuyla ilgili analizi böyle. Kendisini dinlerken dedem Büyükelçi Hüseyin Avni Karagülle’yi rahmetle anmaktan kendimi alamadım. Sağ olsaydı, acaba, bugünleri de mi görecektim, der miydi?
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu geçen gün Deniz Astsubay Okullarının Kuruluşunun 133. yıldönümü kutlama töreni için Yalova’daki MSÜ Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na gitti. Tatlıoğlu törende çok ilginç bir konuşma yaptı. Gazeteler ve haber sitelerinde yer alan konuşmasında Oramiral Tatlıoğlu Karadeniz’de önemli doğal gaz rezervleri bulunduğuna dikkat çektikten sonra şunları söyledi:
“2008’de Gürcistan ve Rusya’yla başlayan gerilimler, Güney ve Kuzey Osetya problemleri, Abhazya’nın aynı şekilde problemleri, 2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesi, 2018 Kerç Boğazı, 2022 yılında başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, Karadeniz’deki jeopolitik mücadelede yeni bir dönem başlattı.
“Bildiğiniz gibi NATO Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalışıyor. Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz.”
Oramiral Tatlıoğlu hızını alamayarak şöyle devam etti:
“Ukrayna-Rusya savaşından dolayı 400’ün üzerinde mayın Karadeniz’e döküldü. Bu mayınlardan 17 tanesi sahillerimize geldi. İki tanesini tespit edemedik. Bir tanesi Kastamonu Cide’de, diğeride Karadeniz Ereğlisi Liman girişinde patladı. Bu mayınlar çok tehlikeli. Karadeniz’de bu mayınlarla mücadele ediyoruz. Amacımız Montrö’ye (Montrö Boğazlar Sözleşmesi) uyulsun. Karadeniz’de biz bütün güvenliği sağlarız Türkiye olarak. Karadeniz’i bir Ortadoğu’ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz’e herhangi bir ülkenin veya NATO’nun girmesini istemiyoruz.”
Tatlıoğlu’nun bu sözlerini okurken, bu da nereden çıktı, diye düşünmekten kendimi alamadım. Montrö’nün maddeleri belli. Her ülkenin ticaret ve savaş gemileri Türkiye Boğazları’ndan Karadeniz’e, barış ve savaş hali sırasında farklı koşullarda çıkabilir. Tatlıoğlu acaba Romanya ve Bulgaristan’daki NATO üslerini mi kast etmişti? İyi de bu iki ülke NATO müttefiki. Türkiye de öyle. Türkiye hatta ABD’nin stratejik ortağı diye bilinir.
Bu konuda görüşüne baş vurduğum emekli bir büyükelçi dostum önce kulaklarına inanamadı. Bana,”Bu sözleri bizim Deniz Kuvvetleri Komutanımız mı söyledi? Rusya’nın Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasın?” diye şaşkınlığını kelimelere döktü. Ardından da şunları söyledi:
“Bu bir Deniz Kuvvetleri Komutanı için utanç verici bir açıklama. Öncelikle, Türkiye Karadeniz’de ise zaten NATO fiilen Karadeniz’de demektir. Zira, Türkiye NATO’nun üyesidir. Aynı şeyi Romanya ve Bulgaristan bakımından da söyleyebiliriz. Nitekim, bu iki ülke de NATO üyesidir.
“Bu sebeple, NATO’yu Karadeniz’de istemiyoruz, demek kendi kendini ret anlamına gelir. Şayet NATO’nun belirli bir misyon çerçevesinde Karadeniz’de olmasını istemiyoruz anlamında söylüyorsanız, o misyon hakkında NATO’nun kararı olması gerekir ki, o kararın sizin onayınız olmadan alınması mümkün değildir. Dolayısıyla o misyonu uygun görmüyorsanız ret oyu kullanır ve engellersiniz. Montrö Sözleşmesi çerçevesinde Karadeniz’de bulunabilecek sahildar olmayan ülkelerin (örneğin ABD) savaş gemilerinin Boğazlar’dan Karadeniz’e geçiş şartları antlaşmada açıkça yazılıdır ve sizin Montrö hükümlerini yorumlama gibi bir hakkınız yoktur. Montrö Sözleşmesi’nde yazılı koşullar yerine getirildiğinde (ki bu savaş ve barış hali için değişiklik gösterir) subjektif gerekçelerle gemi geçişlerini engellemeniz mümkün değildir. Şahsi olarak ABD ve NATO’yu sevmiyor ve Karadeniz’de bulunmalarını istemiyor olabilirsiniz. Ancak, bu kadar önemli bir sorumluluk taşıyorsanız bu fikrinizi kamuoyuyla paylaşamazsınız. Paylaşırsanız o makamda oturamazsınız. Yani, kısacası, bir kurmay deniz subayının bu tür anlamsız bir açıklama yapmış olması onun muhakeme yeteneğinin olmadığını gösterir.
“Ben sözlerinin tam olarak yansıtılamamış olabileceğini de düşünüyorum. Zira, Deniz Kuvvetleri Komutanı düzeyindeki bir kişi böyle anlamsız bir açıklama yapamaz inancındayım.”
Diplomat dostumun konuyla ilgili analizi böyle. Kendisini dinlerken dedem Büyükelçi Hüseyin Avni Karagülle’yi rahmetle anmaktan kendimi alamadım. Sağ olsaydı, acaba, bugünleri de mi görecektim, der miydi?