End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Konunun uzmanları sıklıkla, hatta bazen gözyaşları ile başta karar vericileri olmak üzere, Türkiye’de yaşayan herkesi uyarmak için tabiri caiz ise bas bas bağırıyorlar. “Deprem olacak, önceden önleminizi alın”. Ve tek tek sıralıyorlar neler yapılması gerekeni uzmanlık alanlarına göre. Ben de deprem sonrası alınacak önlemleri sıralamak istiyorum. Uzmanlık alanım olduğu için değil, 6 Şubat depremine kadar Antakya’da yaşayan biri olarak.
Yerel seçimler yaklaşırken, vaatler havada uçuşmaya başlamışken, afetler yaşayan şehirleri de görünce, partilerin, afetler konusunda ne gibi çalışmalar yapacaklarını anlatan konuşmaların en önemlisi olduğunu düşünüyorum. İklim değişikliğinden kaynaklı afet risklerinin kuraklık, aşırı yağışlar, hava kirliliği, gıda güvenliği, yetersiz içme suyu, vb. gibi problemlere çözümler bulunmadığı takdirde, kim seçilirse seçilsin karşı karşıya kalacaklarımız; Heyelandan kapanan yollar, seller nedeniyle yok olan hayatlar, hatta deprem nedeniyle yok olan hayaller olacaktır. Hala deprem riski olan şehirler için alınmayan onlarca önlem için korku içinde yaşıyor herkes. Deprem öncesi için karar vericilerin keyfini beklemek durumunda kaldığımız takdirde, bireyler deprem sonrası önlemlerini kendileri almak zorunda kalacaklar.
Öyle içinde su, pil, çocuk maması olan çanta hazırlayarak alınacak önlemlerden söz etmiyorum. Hayata tutunma önlemleri benim dediğim. Allah yaşatmasın ama şimdi yazacaklarım aklınızın bir köşesinde kalsın; kalsın ki depremden sonra yaşayanlar arasında olabilirsiniz ama hayata dahil değilseniz artık nefes alıp vermek bile zor gelir insana, hem de tek başına.
Depremin olduğu bölgede ise yaşam alanınız ve siz depremden sonra hayatta kalmışsanız,
Bu demektir ki kaybınız var. Çekirdek aile kaybınız yok ise şükrederken bulursunuz kendinizi ama utanarak. Çünkü alt komşunuzun evli olan kızı, çocukları ve eşi ile birlikte göçük altında kalarak ölmüş olabilir. İşte o zaman sevinçli bir utanç içinde bulacaksınız kendinizi. “Allahlım iyi ki benimkiler yaşıyor” derken, sorgulamaktan korkacaksınız.
Eviniz başınıza yıkıldı canınızı zor kurtardınız, diyelim. Deprem yaşamamış insanların “aman mal mülk edinilir canınız sağ ya çok şükür”… ya da 2 çocuğunuzu kurtarabildiniz ama bir tanesi içerde kaldı. Son bir hamle ile onu almaya çalışırken kayıp gittiyse elinizden, “Çok şükür diğerleri yaşıyor Allah onlara uzun ömür versin” teselli cümleleri ile gelen telefonlara bakmak istemeyeceksiniz.
Kalan yakınlarınızla birlikte başka şehre göçmek zorunda kalırsanız depremden sonra, önce size acıyacaklar. Sonra da o şehre fazla geldiğinizi oraya ait olmadığınızı hissettiren bakışlar ve sözler ile karşılaşacaksınız.
Doğuma birkaç hafta kala, ilk bebeğiniz için büyük bir heyecanla aldığınız o minicik giysileri özenle yıkayıp şefkatle hazırlamıştınız. Ama deprem anında ancak canınızı ve karnınızdaki bebeği kurtarma telaşı içinde o çantayı alamayacaksınız. Doğumdan sonra bebeğinizi sağdan soldan size verilen giysilerle giydirebileceksiniz ancak.
Bir gün önce önümüzdeki yaz tatil planında kardeşlerinizle yaptığınız program artık yok. Hatta kardeşleriniz de yok. Ona göre planlayın artık önümüzdeki yılı.
Başka bir şehre göçme imkanınınız yoksa, size değer biçilen çadırda ya da konteyner da devam edeceksiniz yaşamaya. Hayat devam ediyor. Çocukların canı annenizin yaptığı bir “anne kurabiyesi” çekti. Onu yapamayacaksınız mesela. Çünkü yıllardır bir deftere sığdırdığınız Ayşe Abla Kurabiyesi, Sezenin Çorbası, Özden Teyze Pizza … tariflerin artık ulaşılmayacak bir yerlerde.
Şansınız evi yıkılanlara göre daha iyi ise mesela, evden kalan eşyalarınızı alma imkanınız oldu mesela. En sevdiğiniz fincan takımından kalanları da aldınız. Tabak 3 tane fincandan da 4 tane kalmış ama olsun kullanılır yine de. İşte bunun sevincini yeni yerleştiğiniz şehirdeki komşunuzla paylaşmaya kalkmayın sakın. Anlamayacaktır bunun duygusunu ve “Aman canım giden fincan olsun bak hayattasın” cümlesini kim bilir kaçıncı kez duymak istemeyeceksiniz.
Bu yıl evin hemen yanındaki ilkokula başlayan çocuğunuz artık Konteyner sınıflarda ya da Prefabrik okulda ders yapacak. Eğer çocuğunuz konteyner sınıfta ise tuvalet ihtiyacını gidermek için 10 dakika yürüme mesafesindeki prefabrik tuvaletlere gitmesi gerekecek. Onu yalnız bırakmak istemeyeceksiniz, çünkü çocukları kaçırmak için harekete geçen bir çetenin haberleri dolaşacak yeni oluşmuş çadır mahallenizde.
Depremden bir gün önce çok kolaylıkla olmasa da almayı düşündüğünüz ceket-pantolon takımına internetten dönüp dönüp bakacaksınız ama alamayacaksınız. O yüzden eşyalarınızı alabilecek gibi ise artık yaşanmaz olan evinizin son hali, “şimdi giyim kuşam mı düşüneceğim” demeyin ve alabildiğinizi alın.
Annenizin babanızın artık yaşanamaz evinden, onları hayatta tutacak birkaç eşya almayı sakın unutmayın. Depremden önce emekli maaşı ile kıt kanaat “nohut oda bakla sofa” evlerinde yaşarlarken, artık onlara yeni bir ev açmak mümkün olmayacak. Çocuklarının yanında yaşamaya başlayacak olan anneniz rüyasında evinin halısını görecek, babanız yıllardır yaptığı çakmak koleksiyonundan söz ederek verecek son nefesini.
Esnafsınız, kendi işyeriniz eviniz var. Bir de kooperatife girip sahibi olduğunuz küçük bir eviniz. İşte o evin kirasını evladınız için ayırdınız ve çok istediği özel üniversiteye yollamıştınız depremden 2 yıl önce. Depremden sonra yıkılanlar arasında kalacak tüm gayrimenkulleriniz ve çocuğunuz son seneye gelmiş olsa bile devam edemeyecek o özel üniversiteye. İşte buna çok hazırlıklı olun. Çünkü üniversitelerin hiç biri bu çocuklara ayrıcalık tanımayacak.
Fotoğraflar çok önemli. En çok da buna hazırlayın kendinizi. Çocuklarınızın bebeklik fotoğrafları, düğün günü çekilmiş olanlar, çocuklar okula başlarken, annenizin doğum gününden bir kare yada kardeşinizin mezuniyetine artık dönüp dönüp bakamayacaksınız.
Aile büyüklerini ziyaret etme alışkanlığınız var ise ne mutluydu size. “Du” dedim. Çünkü O güne kadar ziyaret ettiğiniz büyükleriniz yok artık. Büyüklerinizin yaşadıklarını anlattıkları ile şekillenen sohbetler olmayacak artık. Umarım bir yerlere not etmişsinizdir eski hikayeleri. Aile büyüklerinin anılarını. Hayata tutunmanız için en gerekli olanlar eski anılarınız olacak çünkü.
Evdeki küçük can dostlarınız deprem olduktan sonra en son düşünülenler arasında olacak maalesef. Hiç kendinizi suçlu hissetmeyin; doğal olarak önce çekirdek ailenizin canı için sonra eş dost akrabalar için endişelenecek onlardan haber almaya çalışacaksınız. Bu arada eviniz yıkılmadıysa, ancak hala tehlike devam ettiğinden dolayı içeri girilmeye izin verilmiyordur muhtemelen, yine de tüm riskleri göze alıp gizli gizli eve girip çıkacaksınız. Evde olduğunu düşündüğünüz ama bir türlü ortaya çıkmayan küçük dostunuza su ve yemek bırakmak için.
Aile bütünlüğünüz bozulacak. Göçük altında kalan çocuğunuzdan iyi bir haber almak için beklerken, bu evden taşınmayı bir türlü kabul etmeyen eşinizi bir daha görmek istemeyeceksiniz.
Depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen, kaybettiğiniz bacağınız bir tarafa diğer bacağınızı kullanabilmek için hala fizik tedaviye giderken depremden önce sahibi olduğunuz evin sağlam olmadığını bildiği halde “Başka eve geçecek maddi durumum yok” diyen kocanızdan ayrılacaksınız.
Ve daha yazamadıklarım…..
Elbette 6 Şubat depremini engellemek mümkün değildi. Ama sağlam yapılı dirençli kentler için önce doğru çalışan yerel yönetimlere (maalesef Hatay Büyükşehir Belediyesi bu konuda sınıfta kaldı), yerel yönetimlerin işlerini kolaylaştıracak ve denetleyecek merkezi yönetimin eksikliği ve tabi ki deprem sonrası özellikle Hatay’da, merkezi yönetimin basiretsizliği ve beceriksizliği, deprem yaşayanları bir de deprem mağduru haline getirdi.
Bunlara mı hazırlanmak yoksa deprem öncesine mi hazırlanmak?
Karar alıcıların kaderinizin belirlemesine mi izin vermek?
Hangisi daha kolay siz karar vereceksiniz.
Yerel seçimler yaklaşırken, vaatler havada uçuşmaya başlamışken, afetler yaşayan şehirleri de görünce, partilerin, afetler konusunda ne gibi çalışmalar yapacaklarını anlatan konuşmaların en önemlisi olduğunu düşünüyorum. İklim değişikliğinden kaynaklı afet risklerinin kuraklık, aşırı yağışlar, hava kirliliği, gıda güvenliği, yetersiz içme suyu, vb. gibi problemlere çözümler bulunmadığı takdirde, kim seçilirse seçilsin karşı karşıya kalacaklarımız; Heyelandan kapanan yollar, seller nedeniyle yok olan hayatlar, hatta deprem nedeniyle yok olan hayaller olacaktır. Hala deprem riski olan şehirler için alınmayan onlarca önlem için korku içinde yaşıyor herkes. Deprem öncesi için karar vericilerin keyfini beklemek durumunda kaldığımız takdirde, bireyler deprem sonrası önlemlerini kendileri almak zorunda kalacaklar.
Öyle içinde su, pil, çocuk maması olan çanta hazırlayarak alınacak önlemlerden söz etmiyorum. Hayata tutunma önlemleri benim dediğim. Allah yaşatmasın ama şimdi yazacaklarım aklınızın bir köşesinde kalsın; kalsın ki depremden sonra yaşayanlar arasında olabilirsiniz ama hayata dahil değilseniz artık nefes alıp vermek bile zor gelir insana, hem de tek başına.
Depremin olduğu bölgede ise yaşam alanınız ve siz depremden sonra hayatta kalmışsanız,
Bu demektir ki kaybınız var. Çekirdek aile kaybınız yok ise şükrederken bulursunuz kendinizi ama utanarak. Çünkü alt komşunuzun evli olan kızı, çocukları ve eşi ile birlikte göçük altında kalarak ölmüş olabilir. İşte o zaman sevinçli bir utanç içinde bulacaksınız kendinizi. “Allahlım iyi ki benimkiler yaşıyor” derken, sorgulamaktan korkacaksınız.
Eviniz başınıza yıkıldı canınızı zor kurtardınız, diyelim. Deprem yaşamamış insanların “aman mal mülk edinilir canınız sağ ya çok şükür”… ya da 2 çocuğunuzu kurtarabildiniz ama bir tanesi içerde kaldı. Son bir hamle ile onu almaya çalışırken kayıp gittiyse elinizden, “Çok şükür diğerleri yaşıyor Allah onlara uzun ömür versin” teselli cümleleri ile gelen telefonlara bakmak istemeyeceksiniz.
Kalan yakınlarınızla birlikte başka şehre göçmek zorunda kalırsanız depremden sonra, önce size acıyacaklar. Sonra da o şehre fazla geldiğinizi oraya ait olmadığınızı hissettiren bakışlar ve sözler ile karşılaşacaksınız.
Doğuma birkaç hafta kala, ilk bebeğiniz için büyük bir heyecanla aldığınız o minicik giysileri özenle yıkayıp şefkatle hazırlamıştınız. Ama deprem anında ancak canınızı ve karnınızdaki bebeği kurtarma telaşı içinde o çantayı alamayacaksınız. Doğumdan sonra bebeğinizi sağdan soldan size verilen giysilerle giydirebileceksiniz ancak.
Bir gün önce önümüzdeki yaz tatil planında kardeşlerinizle yaptığınız program artık yok. Hatta kardeşleriniz de yok. Ona göre planlayın artık önümüzdeki yılı.
Başka bir şehre göçme imkanınınız yoksa, size değer biçilen çadırda ya da konteyner da devam edeceksiniz yaşamaya. Hayat devam ediyor. Çocukların canı annenizin yaptığı bir “anne kurabiyesi” çekti. Onu yapamayacaksınız mesela. Çünkü yıllardır bir deftere sığdırdığınız Ayşe Abla Kurabiyesi, Sezenin Çorbası, Özden Teyze Pizza … tariflerin artık ulaşılmayacak bir yerlerde.
Şansınız evi yıkılanlara göre daha iyi ise mesela, evden kalan eşyalarınızı alma imkanınız oldu mesela. En sevdiğiniz fincan takımından kalanları da aldınız. Tabak 3 tane fincandan da 4 tane kalmış ama olsun kullanılır yine de. İşte bunun sevincini yeni yerleştiğiniz şehirdeki komşunuzla paylaşmaya kalkmayın sakın. Anlamayacaktır bunun duygusunu ve “Aman canım giden fincan olsun bak hayattasın” cümlesini kim bilir kaçıncı kez duymak istemeyeceksiniz.
Bu yıl evin hemen yanındaki ilkokula başlayan çocuğunuz artık Konteyner sınıflarda ya da Prefabrik okulda ders yapacak. Eğer çocuğunuz konteyner sınıfta ise tuvalet ihtiyacını gidermek için 10 dakika yürüme mesafesindeki prefabrik tuvaletlere gitmesi gerekecek. Onu yalnız bırakmak istemeyeceksiniz, çünkü çocukları kaçırmak için harekete geçen bir çetenin haberleri dolaşacak yeni oluşmuş çadır mahallenizde.
Depremden bir gün önce çok kolaylıkla olmasa da almayı düşündüğünüz ceket-pantolon takımına internetten dönüp dönüp bakacaksınız ama alamayacaksınız. O yüzden eşyalarınızı alabilecek gibi ise artık yaşanmaz olan evinizin son hali, “şimdi giyim kuşam mı düşüneceğim” demeyin ve alabildiğinizi alın.
Annenizin babanızın artık yaşanamaz evinden, onları hayatta tutacak birkaç eşya almayı sakın unutmayın. Depremden önce emekli maaşı ile kıt kanaat “nohut oda bakla sofa” evlerinde yaşarlarken, artık onlara yeni bir ev açmak mümkün olmayacak. Çocuklarının yanında yaşamaya başlayacak olan anneniz rüyasında evinin halısını görecek, babanız yıllardır yaptığı çakmak koleksiyonundan söz ederek verecek son nefesini.
Esnafsınız, kendi işyeriniz eviniz var. Bir de kooperatife girip sahibi olduğunuz küçük bir eviniz. İşte o evin kirasını evladınız için ayırdınız ve çok istediği özel üniversiteye yollamıştınız depremden 2 yıl önce. Depremden sonra yıkılanlar arasında kalacak tüm gayrimenkulleriniz ve çocuğunuz son seneye gelmiş olsa bile devam edemeyecek o özel üniversiteye. İşte buna çok hazırlıklı olun. Çünkü üniversitelerin hiç biri bu çocuklara ayrıcalık tanımayacak.
Fotoğraflar çok önemli. En çok da buna hazırlayın kendinizi. Çocuklarınızın bebeklik fotoğrafları, düğün günü çekilmiş olanlar, çocuklar okula başlarken, annenizin doğum gününden bir kare yada kardeşinizin mezuniyetine artık dönüp dönüp bakamayacaksınız.
Aile büyüklerini ziyaret etme alışkanlığınız var ise ne mutluydu size. “Du” dedim. Çünkü O güne kadar ziyaret ettiğiniz büyükleriniz yok artık. Büyüklerinizin yaşadıklarını anlattıkları ile şekillenen sohbetler olmayacak artık. Umarım bir yerlere not etmişsinizdir eski hikayeleri. Aile büyüklerinin anılarını. Hayata tutunmanız için en gerekli olanlar eski anılarınız olacak çünkü.
Evdeki küçük can dostlarınız deprem olduktan sonra en son düşünülenler arasında olacak maalesef. Hiç kendinizi suçlu hissetmeyin; doğal olarak önce çekirdek ailenizin canı için sonra eş dost akrabalar için endişelenecek onlardan haber almaya çalışacaksınız. Bu arada eviniz yıkılmadıysa, ancak hala tehlike devam ettiğinden dolayı içeri girilmeye izin verilmiyordur muhtemelen, yine de tüm riskleri göze alıp gizli gizli eve girip çıkacaksınız. Evde olduğunu düşündüğünüz ama bir türlü ortaya çıkmayan küçük dostunuza su ve yemek bırakmak için.
Aile bütünlüğünüz bozulacak. Göçük altında kalan çocuğunuzdan iyi bir haber almak için beklerken, bu evden taşınmayı bir türlü kabul etmeyen eşinizi bir daha görmek istemeyeceksiniz.
Depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen, kaybettiğiniz bacağınız bir tarafa diğer bacağınızı kullanabilmek için hala fizik tedaviye giderken depremden önce sahibi olduğunuz evin sağlam olmadığını bildiği halde “Başka eve geçecek maddi durumum yok” diyen kocanızdan ayrılacaksınız.
Ve daha yazamadıklarım…..
Elbette 6 Şubat depremini engellemek mümkün değildi. Ama sağlam yapılı dirençli kentler için önce doğru çalışan yerel yönetimlere (maalesef Hatay Büyükşehir Belediyesi bu konuda sınıfta kaldı), yerel yönetimlerin işlerini kolaylaştıracak ve denetleyecek merkezi yönetimin eksikliği ve tabi ki deprem sonrası özellikle Hatay’da, merkezi yönetimin basiretsizliği ve beceriksizliği, deprem yaşayanları bir de deprem mağduru haline getirdi.
Bunlara mı hazırlanmak yoksa deprem öncesine mi hazırlanmak?
Karar alıcıların kaderinizin belirlemesine mi izin vermek?
Hangisi daha kolay siz karar vereceksiniz.