End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Belki farkındasınız. İkinci turdan bugüne kadar, CHP’nin artık ciddi bir değerlendirme yapması gerektiği düşüncemi her fırsatta yazılarımda ve televizyonlardaki konuşmalarımda açıkça ifade ettim. Hala aynı görüşteyim.
Yine bugüne kadar, CHP içindeki değerlendirmenin, geçmişte sık sık yapıldığı ve bir yararının görülmediği şekilde, kişilere hatta parti içine saplanıp kalmaması gerektiğini ısrarla vurguladım. Tartışmaların ve eleştirilerin Kılıçdaroğlu adı üzerinde odaklanmasının amaca hizmet etmeyeceğini, kolaycılık olacağını hep yazdım, söyledim. Bugün de aynı düşüncedeyim.
Bazılarının aksine, daha seçimler öncesinden başlayan, seçimler sonrasında ayyuka çıkan, daha doğru bir değişle, çıkarılmaya çalışılan, İmamoğlu’nun CHP’nin başına geçmesi fikrinin yanlış olduğunu; İmamoğlu’nun, hele bugünün iç ve dış koşullarında Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeye bırakın cumhurbaşkanı olarak, CHP Başkanı olarak bile bir yararının dokunmayacağını, gerekçeleri ile anlatmaya çalıştım. Şimdi de böyle düşünüyorum.
Düş kırıklığı yaratan söyleşi.
Ancak, Kemal bey kardeşim, itiraf etmeliyim ki, Sözcü TV’deki söyleşide beni derin bir düş kırıklığına uğrattınız.
Yanlış anlamayın. Düş kırıklığım sizin bir türlü, Kurultayda genel başkanlığa tekrar aday olup olmayacağınız sorusuna yanıt vermemenizden kaynaklanmıyor. Bunu anlayışla karşılıyorum. Kısa da olsa CHP ve SHP’de bir siyaset geçmişim var. Ayrıca üççeyrek asırdan biraz faza olan yaşamımın çok büyük bölümünü Türk ve yabancı siyasetçilerle ve devlet adamları ile geçirdim. O nedenle, hiç bir siyasetçinin, bu soruya açık bir yanıt vermeyeceğini bilecek ve bunu anlayışla karşılayacak kadar deneyimim olduğuna inanıyorum.
Düş kırıklığımın nedeni İmamoğlu’nun aday olmakta ısrar etmesi halinde olası tavrınızı açıklamamanız da değil. Bunu da hiçbir siyasetçinin söylemeyeceğini bilecek konumdayım. Hele de o söyleşiye katılmaktaki tek amaçlarının İmamoğlu’nun CHP Genel Başkanlığına adaylığını size ve kamuoyuna dayatmak olduğu, dönüp dönüp aynı soruları sormalarından anlaşılan “duayen! gazeteciler”in bu tutumu karşısında sizin tavrınız haklı bile görülebilir.
Ekrem bey kardeşim, siz siz olun bu tür gazetecilerden ve sizi “ön plana çıkarmaya” çalışan kişilerden uzak durun. Geleceğinizi ipotek altına alırlar, bir anda bütün şansınızı yitirirsiniz de farkına bile varmazsınız.
Kemal bey kardeşim,
Düş kırıklığımın nedeni sizin, genel kanının aksine, seçim sonucunu başarısızlık, en azından büyük bir başarısızlık olarak görmemeniz de değil. Bu yaklaşımınız da anlaşılır bir davranış hatta böyle düşünmenizi haklı gösterecek epey bir neden de var.
Benim derin düş kırıklığımın nedeni, söyleşi boyunca, CHP’nin, Türkiye’nin içte ve dışta hangi konumda ve durumda olduğunu öncelikli olarak ele alıp değerlendirmesinin ve varılacak sonuca göre çıkış yolunu ve bunu sağlayacak temel stratejiyi belirlemesinin gereğine değinmekten özenle ve ısrarla kaçınmanızdır.
İç siyasi durum ve ekonomik çöküş
Türkiye Cumhuriyeti içeride, taraflarının ikiden bile fazla olacağı anlaşılan bir kargaşaya, kaosa doğru sürükleniyor. Bu tehlike, özellikle Cumhur İttifakı’nın sözleri ve eylemleri ile her geçen gün biraz daha büyüyor.
Sizin, hepimizin günün koşullarında doğru ve iyi niyetli bir girişim olarak desteklediğimiz, sağ-sol ayrımı gözetmeden, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, laik ve sosyal hukuk devletinden yana olduğu düşünülen tüm partilerle kurduğunuz Millet İttifakı’nın sağ kanadını oluşturan partiler, ne yazık ki daha seçimlerin sabahında, hiç de böyle olmadıklarını göstermeye başladılar. Bu, Atatürk’ün, dolayısıyla CHP’nin kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerindeki kara bulutları daha da karartıyor.
Son seçimler de gösterdi ki, bugünkü koşullarda Türkiye’de dürüst ve adil bir seçim yapılması olasılığı hemen hemen yok. Diğer taraftan, iktidarın demokrasi dışı yollarla değiştirilmesi de kabul edilemez. O halde, bu koşullarda bile iktidarı demokratik yollardan değiştirmek için ne yapılmalıdır?
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum artık sağır sultanın bile duyduğu, bir korku filmi gibi izlenen bir görüntü veriyor.
İşte CHP’nin yapacağı ilk değerlendirme bu konuları kapsamalıdır.
Dış dünyadaki gelişmeler
Dışarıda ise gelişmeler en az içeridekiler kadar vahim ve tehlikeler, tehditlerle dolu.
Bırakın komşu olduğumuz kara ve deniz bölgelerini, bütün dünya hızla bir kaosa doğru sürükleniyor. Bu kaos, başat güçlerin atacakları en küçük bir yanlış adımla yeni bir dünya savaşına bile yol açabilir. Böyle bir gelişme, sadece NATO üyesi olduğu için değil, bizatihi dünya üzerindeki yeri, içinde bulunduğu ekonomik durum ve Silahlı Kuvvetleri’nin son yıllarda geçirdiği değişim nedeniyle bile Türkiye için vahim sonuçlar doğurabilecek bir gelişme olacaktır.
Diğer taraftan, belki sizler pek izlemeye zaman bulamadınız ama dışarıda bazı ülkeler, düşünce kuruluşları, çoğu zaman içerideki sosyal, siyasal ve etnik gruplar ve kişilerle, Lozan, Montreux gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel antlaşmalarını, sözleşmelerini masaya yatırmışlar, orasından, burasından çekiştiriyorlar. Bu çalışmaların pek de Türkiye’nin hayrına olmadığından kuşkusu olanlar varsa benim de onların tarih bilgisinden, idrak yeteneğinden kuşkum olduğunu saklayamam.
CHP’nin değerlendirmesi gereken ikinci temel konu, dış dünyadaki gelişmeler ve onların Türkiye Cumhuriyeti’ne olası etkileri olmalıdır.
Ve siz Kemal Bey kardeşim. Tekrar söyleyeyim. Saatlerce konuştunuz ama CHP’nin öncelikle bu değerlendirmeleri yapması ve varacağı sonuçlara dayanarak üreteceği çözümleri içeren bir strateji saptaması gerektiğine tek bir sözcükle bile değinmediniz.
Üzülerek söylemek zorundayım ki, bunları yapmadan CHP’nin başında kalsanız ne olur, kalmasanız ne olur?
Daha seçimin ertesi sabahı “Değişim” diye tutturan ama yukarıda özetlediğim konularda tek kelime etmeyen siz, Ekrem bey kardeşim. Bunları yapmadan CHP’nin başına gelseniz ne olur, gelmeseniz ne olur?
Olsa olsa, “sen, ben, bizim oğlan” siyasetçiliği oynamaya ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, bugünkü iktidarın da çaresizliği nedeniyle, “iç ve dış güçler” tarafından darmadağın edilmesini, AB’nin ifadesiyle, “hazmedilebilir” hale gelmesini izlemeye devam edersiniz.
Kemal bey, Ekrem bey kardeşlerim. Size iyi seyirler. Bu ülke ve Türk ulusu sizleri unutmayacak!
Yine bugüne kadar, CHP içindeki değerlendirmenin, geçmişte sık sık yapıldığı ve bir yararının görülmediği şekilde, kişilere hatta parti içine saplanıp kalmaması gerektiğini ısrarla vurguladım. Tartışmaların ve eleştirilerin Kılıçdaroğlu adı üzerinde odaklanmasının amaca hizmet etmeyeceğini, kolaycılık olacağını hep yazdım, söyledim. Bugün de aynı düşüncedeyim.
Bazılarının aksine, daha seçimler öncesinden başlayan, seçimler sonrasında ayyuka çıkan, daha doğru bir değişle, çıkarılmaya çalışılan, İmamoğlu’nun CHP’nin başına geçmesi fikrinin yanlış olduğunu; İmamoğlu’nun, hele bugünün iç ve dış koşullarında Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeye bırakın cumhurbaşkanı olarak, CHP Başkanı olarak bile bir yararının dokunmayacağını, gerekçeleri ile anlatmaya çalıştım. Şimdi de böyle düşünüyorum.
Düş kırıklığı yaratan söyleşi.
Ancak, Kemal bey kardeşim, itiraf etmeliyim ki, Sözcü TV’deki söyleşide beni derin bir düş kırıklığına uğrattınız.
Yanlış anlamayın. Düş kırıklığım sizin bir türlü, Kurultayda genel başkanlığa tekrar aday olup olmayacağınız sorusuna yanıt vermemenizden kaynaklanmıyor. Bunu anlayışla karşılıyorum. Kısa da olsa CHP ve SHP’de bir siyaset geçmişim var. Ayrıca üççeyrek asırdan biraz faza olan yaşamımın çok büyük bölümünü Türk ve yabancı siyasetçilerle ve devlet adamları ile geçirdim. O nedenle, hiç bir siyasetçinin, bu soruya açık bir yanıt vermeyeceğini bilecek ve bunu anlayışla karşılayacak kadar deneyimim olduğuna inanıyorum.
Düş kırıklığımın nedeni İmamoğlu’nun aday olmakta ısrar etmesi halinde olası tavrınızı açıklamamanız da değil. Bunu da hiçbir siyasetçinin söylemeyeceğini bilecek konumdayım. Hele de o söyleşiye katılmaktaki tek amaçlarının İmamoğlu’nun CHP Genel Başkanlığına adaylığını size ve kamuoyuna dayatmak olduğu, dönüp dönüp aynı soruları sormalarından anlaşılan “duayen! gazeteciler”in bu tutumu karşısında sizin tavrınız haklı bile görülebilir.
Ekrem bey kardeşim, siz siz olun bu tür gazetecilerden ve sizi “ön plana çıkarmaya” çalışan kişilerden uzak durun. Geleceğinizi ipotek altına alırlar, bir anda bütün şansınızı yitirirsiniz de farkına bile varmazsınız.
Kemal bey kardeşim,
Düş kırıklığımın nedeni sizin, genel kanının aksine, seçim sonucunu başarısızlık, en azından büyük bir başarısızlık olarak görmemeniz de değil. Bu yaklaşımınız da anlaşılır bir davranış hatta böyle düşünmenizi haklı gösterecek epey bir neden de var.
Benim derin düş kırıklığımın nedeni, söyleşi boyunca, CHP’nin, Türkiye’nin içte ve dışta hangi konumda ve durumda olduğunu öncelikli olarak ele alıp değerlendirmesinin ve varılacak sonuca göre çıkış yolunu ve bunu sağlayacak temel stratejiyi belirlemesinin gereğine değinmekten özenle ve ısrarla kaçınmanızdır.
İç siyasi durum ve ekonomik çöküş
Türkiye Cumhuriyeti içeride, taraflarının ikiden bile fazla olacağı anlaşılan bir kargaşaya, kaosa doğru sürükleniyor. Bu tehlike, özellikle Cumhur İttifakı’nın sözleri ve eylemleri ile her geçen gün biraz daha büyüyor.
Sizin, hepimizin günün koşullarında doğru ve iyi niyetli bir girişim olarak desteklediğimiz, sağ-sol ayrımı gözetmeden, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, laik ve sosyal hukuk devletinden yana olduğu düşünülen tüm partilerle kurduğunuz Millet İttifakı’nın sağ kanadını oluşturan partiler, ne yazık ki daha seçimlerin sabahında, hiç de böyle olmadıklarını göstermeye başladılar. Bu, Atatürk’ün, dolayısıyla CHP’nin kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerindeki kara bulutları daha da karartıyor.
Son seçimler de gösterdi ki, bugünkü koşullarda Türkiye’de dürüst ve adil bir seçim yapılması olasılığı hemen hemen yok. Diğer taraftan, iktidarın demokrasi dışı yollarla değiştirilmesi de kabul edilemez. O halde, bu koşullarda bile iktidarı demokratik yollardan değiştirmek için ne yapılmalıdır?
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum artık sağır sultanın bile duyduğu, bir korku filmi gibi izlenen bir görüntü veriyor.
İşte CHP’nin yapacağı ilk değerlendirme bu konuları kapsamalıdır.
Dış dünyadaki gelişmeler
Dışarıda ise gelişmeler en az içeridekiler kadar vahim ve tehlikeler, tehditlerle dolu.
Bırakın komşu olduğumuz kara ve deniz bölgelerini, bütün dünya hızla bir kaosa doğru sürükleniyor. Bu kaos, başat güçlerin atacakları en küçük bir yanlış adımla yeni bir dünya savaşına bile yol açabilir. Böyle bir gelişme, sadece NATO üyesi olduğu için değil, bizatihi dünya üzerindeki yeri, içinde bulunduğu ekonomik durum ve Silahlı Kuvvetleri’nin son yıllarda geçirdiği değişim nedeniyle bile Türkiye için vahim sonuçlar doğurabilecek bir gelişme olacaktır.
Diğer taraftan, belki sizler pek izlemeye zaman bulamadınız ama dışarıda bazı ülkeler, düşünce kuruluşları, çoğu zaman içerideki sosyal, siyasal ve etnik gruplar ve kişilerle, Lozan, Montreux gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel antlaşmalarını, sözleşmelerini masaya yatırmışlar, orasından, burasından çekiştiriyorlar. Bu çalışmaların pek de Türkiye’nin hayrına olmadığından kuşkusu olanlar varsa benim de onların tarih bilgisinden, idrak yeteneğinden kuşkum olduğunu saklayamam.
CHP’nin değerlendirmesi gereken ikinci temel konu, dış dünyadaki gelişmeler ve onların Türkiye Cumhuriyeti’ne olası etkileri olmalıdır.
Ve siz Kemal Bey kardeşim. Tekrar söyleyeyim. Saatlerce konuştunuz ama CHP’nin öncelikle bu değerlendirmeleri yapması ve varacağı sonuçlara dayanarak üreteceği çözümleri içeren bir strateji saptaması gerektiğine tek bir sözcükle bile değinmediniz.
Üzülerek söylemek zorundayım ki, bunları yapmadan CHP’nin başında kalsanız ne olur, kalmasanız ne olur?
Daha seçimin ertesi sabahı “Değişim” diye tutturan ama yukarıda özetlediğim konularda tek kelime etmeyen siz, Ekrem bey kardeşim. Bunları yapmadan CHP’nin başına gelseniz ne olur, gelmeseniz ne olur?
Olsa olsa, “sen, ben, bizim oğlan” siyasetçiliği oynamaya ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, bugünkü iktidarın da çaresizliği nedeniyle, “iç ve dış güçler” tarafından darmadağın edilmesini, AB’nin ifadesiyle, “hazmedilebilir” hale gelmesini izlemeye devam edersiniz.
Kemal bey, Ekrem bey kardeşlerim. Size iyi seyirler. Bu ülke ve Türk ulusu sizleri unutmayacak!