End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Hazerfan Çelebi’nin kanatlarına tutunmak değil elbette ama yüzyıllardır, gözbebeği değil mi dünyanın, İstanbul!
İstanbul’un en büyük aşklarını; iki yakadan akışta ve soğutmadan birbirine karıştırmadı mı, Bedri Rahmi, dizelerinden. Kız Kulesine, akıl vermedi mi? Galata’ya var, varacaksan, mutlu olursun, diye.
İşte böyledir, işte böyle mucize bir şehirdir ve dünyanın imparatorları dâhil, gözünün hep burada, yani benimde doğup, büyüdüğüm ve yaşamaktan hep mutluluk duyduğum şehir, Canım İstanbul’um. Bir şehri severseniz, kendisinin bilgeliği, kadimliği ile sizi sarar, sarmalar.
SESSİZ ŞARKILAR
Ve boşuna dinlemedik, yeri geldi dinlerken demleniverdik, belki bir Pier Loti’de, belki Kanlıca’da, belki Ada’sında, belki Moda’sında, en çok bedesten içi, Kapalıçarşı, Kumkapı, Fatih ve de şanslıysak, Samatya’da, dostlarla demlenirken, biraz bir gün batımında, bırakmadık mı eskileri eskiciye, yenilere yer açabilmek adına. En çok dinlediğimizdi, Türkiye’de sanat deyince ve sanatın tüm disiplinlerini içinde bulundurarak, ustalık ve hocalık yaparak, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan Münir Nurettin Selçuk’dan: “Sana bir tepeden baktım Aziz İstanbul!”
Evet, ilk kez 1964 yılında yayınlanan ve sözlerini, Yahya Kemal Beyatlı’nın, yazdığı bu eşsiz eserin bestesi, yorumu, Münir Nurettin Selçuk, hocamızın yüreğinden, Hicaz makamından doğarak, eminim ki her birimizin yaşamlarında bir yeri, olayı ya da durumu temsil etmektedir.
Söz konusu, İstanbul, olunca akan sular durur, evet eskiden sular az akardı, İstanbul’da ama bu kadar uluslararası göç almamıştı. Bugünleri görse, Yahya Kemal, ne şekilde duygularını ifade ederdi bilinmez ama Münir Nurettin Selçuk hocanın torunu, babası Timur Selçuk’un anma programına dâhil ettiği ve aynı gün tüm digital platformlarda yer alan eseri ile…
“Böyledir Akşamları İstanbul’un…”diyerek
Yine yine yeniden; vazgeçmemeyi, pes etmemeyi ve 100.yılımızda, yalnız bize ait olan bu onursal duyguya sahip çıkarak, büyük babasından aldığı bayrak yarışını, “Sessiz Şarkılar” ile taçlandırıyor.
Bazen değil çoğu zaman sessizlik, tüm hayata dopdolu bir cevaptır.
Eğik olan, doluluğundan başaktır.
Hele ki “Sessiz Şarkılar” aslında doğası gereği, “Çok Sesli Şarkılar” ise.
Hazal Selçuk:
“Cumhuriyetimizin 100.yılına ithaf edilmiştir. Minnetle, coşkuyla, özlemle, umutla.”, diyor.
Sloganı ile sunduğu ve yaklaşık olarak, 100.yılımızın şafağına günler kala paylaşılan içlerinden sadece biri olan, Nivahend Longa, adlı eserin çalışmasında, izlediğimde, işte ilk başta bahsettiğimiz; Hazerfan Çelebi’nin kanatlarından çoğalarak, bir insan varlığının, kendini gerçekleştirebilme ve varlığını ifade edebilme sürecini, eğer böylesi bereketli topraklara sahip ise şanslı olacağını, Assos’dan başlayıp, tüm Anadolu’yu neredeyse adım adım dolaştırarak; batısından, doğusundan ve kuzeyinden, güneyine o zenginliği, geniş bir ebemkuşağı ile sunuyor. Yeşeren yeni kuşakların, elindeki bir tek uçurtma dâhi olsa bir tek insan varlığının neleri değiştirebileceğinin adeta ispatı.
6 Kasım 2023 tarihinde, babaları, Türkiye’nin çok özgün, aydın ve nitelikli sanatçısı, Timur Selçuk’un, sanatsal mirasına da köklerinden gelen güç ile harmanlayarak ve kız kardeşliğin gücünde el ele verdikleri, anma gecesinde olduğu gibi bu eserin klibinde de; Hacı Bektaş Veli’in, “İncinsen de incitme”, şuuru ile yine büyük zatın dediği gibi, “ Her ne ararsan kendinde ara”, sözünden yola çıkarcasına, Mevlana’dan, Tasavvufa, o ritüellerin eteklerinden yükselen; kırk kapı ve makamdan demlenip, belki biraz Endülüs, biraz modern dans ama en çok bilgeliğin tezahürü, başlangıç noktası Şamanizm’in, kurak topraklardan, ve yeniden köklerine bak, dön içine gör inancı, haykırmakta.
Tüm bunları, müzik ve dansın olmaz ise olmazı ile birleştirince, ortaya tadından doyulmayan bir sonsuzluk ortaya çıkarıyor.
Mercan Selçuk’u, müzik disiplinini yetenekleri ile harmanlayıp, dansa yerleştirerek vücut bulduran ve artık hatırı sayılan eşsiz bir, Mercan Selçuk Dans Topluluğu (MSDT), olarak sayısız öğrenci yetiştirirken; Hazal Selçuk, nefesi ile var oluyor.
Bir nefes, özünde özü itibari ile ne çok şeydir. Hayatın ta kendisi, var oluş sebebimizdir.
Sessiz şarkılar, tıpkı fırından yeni çıkmış bir sıcak ekmeğin buğusu gibi yükseliyor, yarın yeniden (9 Kasım 2023) İstanbul, Taksim, AKM’de, ikinci kez, sevenleri ile bir araya gelecek, Selçuk Kardeşler, Atalarını ve Babalarını, sanatla onurlandırmaya, devam edecekler.
Hazal Selçuk, henüz 16 yaşında iken babası, Timur Selçuk ile Eurovision Şarkı Yarışmasında, “Bana Bana” ile bize kendisini tanıttı. Hem tiyatro, hem müzik olarak köklerinin derinliğini, içinde tıpkı Mercan Selçuk gibi yaşatan ve de yaşatmaya devam edecek olan, Hazal Selçuk, Sessiz Şarkılar ile içinde Dede Efendi’den, Kemanî Kevser Hanım’a, Doğan Canku’dan, Âşık Veysel’e ve elbette babası, Timur Selçuk’a, ait şarkılara uyarlama, yorum ile tam 14 eser ile Cumhuriyet’in 100.yılında ve aynı zamanda babası, Timur Selçuk’un aramızdan ayrılışının üçüncü yılında, “Merhaba Cumhuriyet!” ve İyi ki varsın! diyor.
ALBÜMÜN İSİM BABASI TİMUR SELÇUK
1989 yılında, babası ile sahne alarak tanıdığımız, Hazal Selçuk, Uzun İnce Bir Yoldayım, Gülnihal, Yemen Türküsü, Atladım Girdim Bağa, İnce Memet, Takalar..gibi anonim türkülerinde yer aldığı, Sessiz Şarkılar, adlı çalışmasının isim öyküsünü şu sözlerle aktarıyor:
“Yıllar önce İstanbul trafiğinde beklerken, babam direksiyon koltuğundan bana dönüp:
“ Bir albüm yapalım, içinde az enstrüman, bolca vokal olsun. İsmini de “Sessiz Şarkılar”, koyalım demişti. Bu konuşma, Yemen Türküsü’nü kaydederken aklıma geldi. Cumhuriyet’in 100.yılında doğacak, “Sessiz Şarkılar”, çok sesli bir albüm. Bu albümün gerek tanınan, bilinen gerekse anonim bestecilerin kaleminden çıkmış, bütün eserleriyle dinleyicisine coşku, umut ve huzur taşımasını arzu ediyorum. Hüzün Anadolu topraklarında, müzikal olarak en güzel ifade edilmiş duygulardan biri. Hayatın hüzünlü yanını yadsımadan zorlukların aşılabileceği, topraklarımızdaki zengin müzikal kaynakların en zor zamanlarda bize destek olabileceğine dair bir mesajı var sanki albümün.”
BÖYLEDİR AKŞAMLARI İSTANBUL’UN
Babası Timur Selçuk’un yurt dışındaki çalışmaları sırasında Paris’de doğan Hazal Selçuk, hasretlikleri ve bazılarımızın yüreğinde başka yeri olan Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait sözleri ile “Böyledir Akşamları İstanbul’un” eserinde; babası Timur Selçuk’un küçücük bir odada bestelediği ve birlikte her konserde seslendirdiklerini vurgulayarak bizi, bize rehberlik etmeleri için bıraktıkları miraslarla kendi paylarına Münir Nurettin Selçuk’un Aziz İstanbul’unu, dede-torun, baba-kız evlat çerçevesi ile 100.yıla harmanlıyor.
Paris’de vatan hasreti sırasında ama sanata sarılarak yaşama tutunmuş gerçek üreten sanatçıların dünyalarının o koskoca âlemlerinin ne kadarını görebilirsek; işte o kadarını ifade edebildiğimiz eksikliğimiz kadar diyoruz ki, boşuna yazılmadı şarkılar, şiirler ve sözler…
Boşuna sormadı, Abidin’e usta, saman sarısı bir hasretlikle: “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?”
Ve boşuna hasret değiliz, sarı saçlı mavi gözlüye.
Mutluluk, paylaştığın ve ahlaklı ve doğru olabildiğince…
“Dostların arasındayız, güneşin sofrasındayız!”
Sevgiyle, dostlukla, sanatla!
İstanbul’un en büyük aşklarını; iki yakadan akışta ve soğutmadan birbirine karıştırmadı mı, Bedri Rahmi, dizelerinden. Kız Kulesine, akıl vermedi mi? Galata’ya var, varacaksan, mutlu olursun, diye.
İşte böyledir, işte böyle mucize bir şehirdir ve dünyanın imparatorları dâhil, gözünün hep burada, yani benimde doğup, büyüdüğüm ve yaşamaktan hep mutluluk duyduğum şehir, Canım İstanbul’um. Bir şehri severseniz, kendisinin bilgeliği, kadimliği ile sizi sarar, sarmalar.
SESSİZ ŞARKILAR
Ve boşuna dinlemedik, yeri geldi dinlerken demleniverdik, belki bir Pier Loti’de, belki Kanlıca’da, belki Ada’sında, belki Moda’sında, en çok bedesten içi, Kapalıçarşı, Kumkapı, Fatih ve de şanslıysak, Samatya’da, dostlarla demlenirken, biraz bir gün batımında, bırakmadık mı eskileri eskiciye, yenilere yer açabilmek adına. En çok dinlediğimizdi, Türkiye’de sanat deyince ve sanatın tüm disiplinlerini içinde bulundurarak, ustalık ve hocalık yaparak, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan Münir Nurettin Selçuk’dan: “Sana bir tepeden baktım Aziz İstanbul!”
Evet, ilk kez 1964 yılında yayınlanan ve sözlerini, Yahya Kemal Beyatlı’nın, yazdığı bu eşsiz eserin bestesi, yorumu, Münir Nurettin Selçuk, hocamızın yüreğinden, Hicaz makamından doğarak, eminim ki her birimizin yaşamlarında bir yeri, olayı ya da durumu temsil etmektedir.
Söz konusu, İstanbul, olunca akan sular durur, evet eskiden sular az akardı, İstanbul’da ama bu kadar uluslararası göç almamıştı. Bugünleri görse, Yahya Kemal, ne şekilde duygularını ifade ederdi bilinmez ama Münir Nurettin Selçuk hocanın torunu, babası Timur Selçuk’un anma programına dâhil ettiği ve aynı gün tüm digital platformlarda yer alan eseri ile…
“Böyledir Akşamları İstanbul’un…”diyerek
Yine yine yeniden; vazgeçmemeyi, pes etmemeyi ve 100.yılımızda, yalnız bize ait olan bu onursal duyguya sahip çıkarak, büyük babasından aldığı bayrak yarışını, “Sessiz Şarkılar” ile taçlandırıyor.
Bazen değil çoğu zaman sessizlik, tüm hayata dopdolu bir cevaptır.
Eğik olan, doluluğundan başaktır.
Hele ki “Sessiz Şarkılar” aslında doğası gereği, “Çok Sesli Şarkılar” ise.
Hazal Selçuk:
“Cumhuriyetimizin 100.yılına ithaf edilmiştir. Minnetle, coşkuyla, özlemle, umutla.”, diyor.
Sloganı ile sunduğu ve yaklaşık olarak, 100.yılımızın şafağına günler kala paylaşılan içlerinden sadece biri olan, Nivahend Longa, adlı eserin çalışmasında, izlediğimde, işte ilk başta bahsettiğimiz; Hazerfan Çelebi’nin kanatlarından çoğalarak, bir insan varlığının, kendini gerçekleştirebilme ve varlığını ifade edebilme sürecini, eğer böylesi bereketli topraklara sahip ise şanslı olacağını, Assos’dan başlayıp, tüm Anadolu’yu neredeyse adım adım dolaştırarak; batısından, doğusundan ve kuzeyinden, güneyine o zenginliği, geniş bir ebemkuşağı ile sunuyor. Yeşeren yeni kuşakların, elindeki bir tek uçurtma dâhi olsa bir tek insan varlığının neleri değiştirebileceğinin adeta ispatı.
6 Kasım 2023 tarihinde, babaları, Türkiye’nin çok özgün, aydın ve nitelikli sanatçısı, Timur Selçuk’un, sanatsal mirasına da köklerinden gelen güç ile harmanlayarak ve kız kardeşliğin gücünde el ele verdikleri, anma gecesinde olduğu gibi bu eserin klibinde de; Hacı Bektaş Veli’in, “İncinsen de incitme”, şuuru ile yine büyük zatın dediği gibi, “ Her ne ararsan kendinde ara”, sözünden yola çıkarcasına, Mevlana’dan, Tasavvufa, o ritüellerin eteklerinden yükselen; kırk kapı ve makamdan demlenip, belki biraz Endülüs, biraz modern dans ama en çok bilgeliğin tezahürü, başlangıç noktası Şamanizm’in, kurak topraklardan, ve yeniden köklerine bak, dön içine gör inancı, haykırmakta.
Tüm bunları, müzik ve dansın olmaz ise olmazı ile birleştirince, ortaya tadından doyulmayan bir sonsuzluk ortaya çıkarıyor.
Mercan Selçuk’u, müzik disiplinini yetenekleri ile harmanlayıp, dansa yerleştirerek vücut bulduran ve artık hatırı sayılan eşsiz bir, Mercan Selçuk Dans Topluluğu (MSDT), olarak sayısız öğrenci yetiştirirken; Hazal Selçuk, nefesi ile var oluyor.
Bir nefes, özünde özü itibari ile ne çok şeydir. Hayatın ta kendisi, var oluş sebebimizdir.
Sessiz şarkılar, tıpkı fırından yeni çıkmış bir sıcak ekmeğin buğusu gibi yükseliyor, yarın yeniden (9 Kasım 2023) İstanbul, Taksim, AKM’de, ikinci kez, sevenleri ile bir araya gelecek, Selçuk Kardeşler, Atalarını ve Babalarını, sanatla onurlandırmaya, devam edecekler.
Hazal Selçuk, henüz 16 yaşında iken babası, Timur Selçuk ile Eurovision Şarkı Yarışmasında, “Bana Bana” ile bize kendisini tanıttı. Hem tiyatro, hem müzik olarak köklerinin derinliğini, içinde tıpkı Mercan Selçuk gibi yaşatan ve de yaşatmaya devam edecek olan, Hazal Selçuk, Sessiz Şarkılar ile içinde Dede Efendi’den, Kemanî Kevser Hanım’a, Doğan Canku’dan, Âşık Veysel’e ve elbette babası, Timur Selçuk’a, ait şarkılara uyarlama, yorum ile tam 14 eser ile Cumhuriyet’in 100.yılında ve aynı zamanda babası, Timur Selçuk’un aramızdan ayrılışının üçüncü yılında, “Merhaba Cumhuriyet!” ve İyi ki varsın! diyor.
ALBÜMÜN İSİM BABASI TİMUR SELÇUK
1989 yılında, babası ile sahne alarak tanıdığımız, Hazal Selçuk, Uzun İnce Bir Yoldayım, Gülnihal, Yemen Türküsü, Atladım Girdim Bağa, İnce Memet, Takalar..gibi anonim türkülerinde yer aldığı, Sessiz Şarkılar, adlı çalışmasının isim öyküsünü şu sözlerle aktarıyor:
“Yıllar önce İstanbul trafiğinde beklerken, babam direksiyon koltuğundan bana dönüp:
“ Bir albüm yapalım, içinde az enstrüman, bolca vokal olsun. İsmini de “Sessiz Şarkılar”, koyalım demişti. Bu konuşma, Yemen Türküsü’nü kaydederken aklıma geldi. Cumhuriyet’in 100.yılında doğacak, “Sessiz Şarkılar”, çok sesli bir albüm. Bu albümün gerek tanınan, bilinen gerekse anonim bestecilerin kaleminden çıkmış, bütün eserleriyle dinleyicisine coşku, umut ve huzur taşımasını arzu ediyorum. Hüzün Anadolu topraklarında, müzikal olarak en güzel ifade edilmiş duygulardan biri. Hayatın hüzünlü yanını yadsımadan zorlukların aşılabileceği, topraklarımızdaki zengin müzikal kaynakların en zor zamanlarda bize destek olabileceğine dair bir mesajı var sanki albümün.”
BÖYLEDİR AKŞAMLARI İSTANBUL’UN
Babası Timur Selçuk’un yurt dışındaki çalışmaları sırasında Paris’de doğan Hazal Selçuk, hasretlikleri ve bazılarımızın yüreğinde başka yeri olan Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait sözleri ile “Böyledir Akşamları İstanbul’un” eserinde; babası Timur Selçuk’un küçücük bir odada bestelediği ve birlikte her konserde seslendirdiklerini vurgulayarak bizi, bize rehberlik etmeleri için bıraktıkları miraslarla kendi paylarına Münir Nurettin Selçuk’un Aziz İstanbul’unu, dede-torun, baba-kız evlat çerçevesi ile 100.yıla harmanlıyor.
Paris’de vatan hasreti sırasında ama sanata sarılarak yaşama tutunmuş gerçek üreten sanatçıların dünyalarının o koskoca âlemlerinin ne kadarını görebilirsek; işte o kadarını ifade edebildiğimiz eksikliğimiz kadar diyoruz ki, boşuna yazılmadı şarkılar, şiirler ve sözler…
Boşuna sormadı, Abidin’e usta, saman sarısı bir hasretlikle: “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?”
Ve boşuna hasret değiliz, sarı saçlı mavi gözlüye.
Mutluluk, paylaştığın ve ahlaklı ve doğru olabildiğince…
“Dostların arasındayız, güneşin sofrasındayız!”
Sevgiyle, dostlukla, sanatla!