End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Çok seyahat eden şanslılardan biriydim, özel ve mesleki nedenlerle, “dünyayı dolaştım” desem yeridir. Bu geziler öncesinde vize ilk başlarda hiç sorun olmamıştı ama son zamanlarda durum tam bir işkenceye dönüştü.
Geçenlerde Ankara’da Schengen vizesi için bu işlerle uğraşan bir ofiste öyle saatler geçirdim ki anlatması güç… Tek bir cümle seç derseniz “kendimi değersiz hissettim” derim ve eklerim:
-Bizi bu duruma düşürenler utansın!
Sözde VIP randevu ile gittiğimiz ofisin dev bekleme salonunda yüzlerce insan vardı, içerdeki havasızlık giderek boğucu hale geldi, oksijen neredeyse tükenmiş gibiydi. Bir yanda ağlayan çocuklar, diğer yanda bankoların gerisinde numaraları yüksek sesle okuyarak başvuru sahiplerini çağıranlar… İnsanların ifadesiz yüzlerle bekleyişi…
Ağırlığı yüzünden güçlükle itilerek önümüzden geçirilen, tıka basa başvuru dosyalarıyla dolu el arabaları dikkatimizi çekiyor… Dağ gibi dolu, yüzlerce dosyanın taşındığı bir arabaya Hollanda etiketi yapıştırılmış, demek bu sıra en çok o ülkeye vize başvurusu yapılıyor.
Schengen evrakı hazırlayanlar iyi bilir, size çok fazla soru sorulur, son 3 aydaki banka hesaplarınızdan tutun, varsa sahip olduğunuz tapulara, evliliğinize, çocuklarınızın sayısına, evlilik öncesi soyadınıza kadar tüm yaşamınız didik didik edilir. Ha ha, güleyim bari, özel yaşamın gizliliğine saygı öyle mi? Tabii bir de işin biyometrik resim ve parmak izi aşaması var ki insanı canından bezdirir.
Üstelik o gün bu amaç için çalışan 3 bankodan biri kapalıydı.
İzdihamda saatlerce kimi zaman ayakta, kimi zaman ilişme şansı bulduğum bir kanepede beklerken aklımdan neler neler geçti…
Şu anda bile doğudaki sınırlardan ellerini kollarını sallayarak geçen ve Türkiye’ye yalnız gelmeyi tercih eden Afganlar…
-Hani iç savaştan kaçıyorlardı? Nerede peki anneleri, eşleri kızları? Onları orada ölüme mi terkettiler?
Suriye’den bütün eşleri ve çocuklarıyla birlikte gelen aile reisleri… Pek çoğunun cebinde bir kaç yüzbin dolara satın alınan mülkle edinilen TC vatandaşlığı belgesi var.
Peki kimilerine göre 10 yılda 13 milyonu bulan bu göçmenlerin çocuklarının yarını ne olacak? Bu durum ülkenin sosyal yaşamına, huzuruna barışına fırlatılmış bir dinamit değil mi?
Öyle ya, Türkçe bilmeyen yüzbinlerce çocuğa Arapça eğitim verecek okul açabildik mi? Kürtçe eğitime “olmaaaaz” diye yıllardır karşı çıkanlar şimdi Arapça eğitimi nasıl verebiliyor? Yoksa Türkiye’deki düzensiz göçmen çocuklarının yarıdan çoğu okula mokula gitmeyip sokaklarda mı yaşam sürdürüyor?
Bütün bunları önümüze “vize engeli” koymanın gerekçesi olarak gösteren Avrupa’nın iki yüzlülüğüne ne demeli?
Her gün uyduruk, güvensiz teknelerle denize açılıp, Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken kaybedilen yüzlerce cana duyarsız kalışları?
AB’ye tam üyelik hayaliyle yıllar içinde imzalanan onlarca anlaşma, gümrük birliğine geçiş, uyum yasaları, üzerinde çalışılan onlarca fasıl ve kamuoyuna verilen umutların her seferinde duvara toslayışı…
Acaba diyorum, “AİHM kararlarını tanımayarak, siyasi tutukluları hala hapiste tutarak, basın ve ifade özgürlüğünden geriye gidip, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayarak” demokrasi tramvayından inişimiz, AB’ye gidiş istikametindeki tramvaya binme şansımızı sonsuza dek yok mu etti?
Bizi bu duruma getirenler utansın.
Geçenlerde Ankara’da Schengen vizesi için bu işlerle uğraşan bir ofiste öyle saatler geçirdim ki anlatması güç… Tek bir cümle seç derseniz “kendimi değersiz hissettim” derim ve eklerim:
-Bizi bu duruma düşürenler utansın!
Sözde VIP randevu ile gittiğimiz ofisin dev bekleme salonunda yüzlerce insan vardı, içerdeki havasızlık giderek boğucu hale geldi, oksijen neredeyse tükenmiş gibiydi. Bir yanda ağlayan çocuklar, diğer yanda bankoların gerisinde numaraları yüksek sesle okuyarak başvuru sahiplerini çağıranlar… İnsanların ifadesiz yüzlerle bekleyişi…
Ağırlığı yüzünden güçlükle itilerek önümüzden geçirilen, tıka basa başvuru dosyalarıyla dolu el arabaları dikkatimizi çekiyor… Dağ gibi dolu, yüzlerce dosyanın taşındığı bir arabaya Hollanda etiketi yapıştırılmış, demek bu sıra en çok o ülkeye vize başvurusu yapılıyor.
Schengen evrakı hazırlayanlar iyi bilir, size çok fazla soru sorulur, son 3 aydaki banka hesaplarınızdan tutun, varsa sahip olduğunuz tapulara, evliliğinize, çocuklarınızın sayısına, evlilik öncesi soyadınıza kadar tüm yaşamınız didik didik edilir. Ha ha, güleyim bari, özel yaşamın gizliliğine saygı öyle mi? Tabii bir de işin biyometrik resim ve parmak izi aşaması var ki insanı canından bezdirir.
Üstelik o gün bu amaç için çalışan 3 bankodan biri kapalıydı.
İzdihamda saatlerce kimi zaman ayakta, kimi zaman ilişme şansı bulduğum bir kanepede beklerken aklımdan neler neler geçti…
Şu anda bile doğudaki sınırlardan ellerini kollarını sallayarak geçen ve Türkiye’ye yalnız gelmeyi tercih eden Afganlar…
-Hani iç savaştan kaçıyorlardı? Nerede peki anneleri, eşleri kızları? Onları orada ölüme mi terkettiler?
Suriye’den bütün eşleri ve çocuklarıyla birlikte gelen aile reisleri… Pek çoğunun cebinde bir kaç yüzbin dolara satın alınan mülkle edinilen TC vatandaşlığı belgesi var.
Peki kimilerine göre 10 yılda 13 milyonu bulan bu göçmenlerin çocuklarının yarını ne olacak? Bu durum ülkenin sosyal yaşamına, huzuruna barışına fırlatılmış bir dinamit değil mi?
Öyle ya, Türkçe bilmeyen yüzbinlerce çocuğa Arapça eğitim verecek okul açabildik mi? Kürtçe eğitime “olmaaaaz” diye yıllardır karşı çıkanlar şimdi Arapça eğitimi nasıl verebiliyor? Yoksa Türkiye’deki düzensiz göçmen çocuklarının yarıdan çoğu okula mokula gitmeyip sokaklarda mı yaşam sürdürüyor?
Bütün bunları önümüze “vize engeli” koymanın gerekçesi olarak gösteren Avrupa’nın iki yüzlülüğüne ne demeli?
Her gün uyduruk, güvensiz teknelerle denize açılıp, Avrupa kıyılarına ulaşmaya çalışırken kaybedilen yüzlerce cana duyarsız kalışları?
AB’ye tam üyelik hayaliyle yıllar içinde imzalanan onlarca anlaşma, gümrük birliğine geçiş, uyum yasaları, üzerinde çalışılan onlarca fasıl ve kamuoyuna verilen umutların her seferinde duvara toslayışı…
Acaba diyorum, “AİHM kararlarını tanımayarak, siyasi tutukluları hala hapiste tutarak, basın ve ifade özgürlüğünden geriye gidip, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayarak” demokrasi tramvayından inişimiz, AB’ye gidiş istikametindeki tramvaya binme şansımızı sonsuza dek yok mu etti?
Bizi bu duruma getirenler utansın.