End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
KAMUOYU NASIL OLUŞUYOR?
Demokrasilerde, kamuoyunun oluşturulması konusunda siyasal iktidarla medya arasında ezeli bir rekabet süregelmiştir. Siyasal iktidarların medyayı kontrol almak istemelerinin bir nedeni de budur. Kamuoyunu etkileyecek gündemi belirlemek çok önemlidir! Ancak bu hedefe giderken baskının yetmediği görülmüş, başka yollara başvurulmuştur.
Örneğin, Turgut Özal “deneme balonu” yöntemini sık sık kullanmıştı. Toplumun yeni projelere nasıl tepki göstereceğini anlamak için laf arasında bir balon uçurur, rüzgarın yönüne ya da gelen tepkilere göre bir sonraki adımını atar ya da atmazdı.
Günümüzde buna ek olarak “paratoner” yöntemi de pek yaygınlaştı: Bazı isimler ve konular yıldırımları çekmek için podyuma çıkartılıyor, dikkatler asıl hedeften uzaklaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık kullandığı bir yöntem bu.
Paratoner isimler ve konular konuşulurken, dikkatler dağıtılıyor… Nureddin Nebati ya da Süleyman Soylu konuşulurken asıl sorumlu gözden kaçıyor, asıl konu güme gidiyor.
HAKİKAT DERDİ OLMAYANLAR
Kamuoyunun yönlendirilmesinde son zamanlarda sık sık karşımıza çıkan bir yöntem de provokasyon amaçlı “borazanlık” yöntemi.
“Provohoparlör”lük de diyebiliriz.
Son örnek son zamanlarda sık sık olduğu gibi yine Diyanet cephesinden çıktı. Devletin bizim ödediğimiz paralarla maaş verdiği bir memuru aldı eline hoparlörü ve başladı yüklenmeye. Belli ki, halkın hassas olduğu Hatay konusunda tarihsel gerçeklere uymayan şeyler söyleyerek birilerinden puan almak arzusunda; halkın ülkenin kurucusuna ve onun kurduğu laik düzene şüpheyle bakmasını istiyor…
Bu türden kışkırtıcılar ülkemizin yabancısı değil. Hadlerini aşıyor ve genellikle başkası adına yüksek sesle konuşuyorlar.
Hakikat diye bir dertleri yok, hatta en çok ondan korkuyorlar. Dinsel kisvenin kendilerine doğruları çarpıtma ayrıcalığı sağladığını düşünüyorlar.
ONLARI TANIYORUZ
Ama biz de onları tanıyoruz.
Basın tarihimize baktığımızda hemen her dönemde en azından bir “provohoparlör” gazete çıktığını görüyoruz. Bu gazeteler laik düzen, çağdaş yaşam tarzı ve bilimsel olgular hakkında öyle yayınlar yapıyor, öyle saçmalıyor ve hadlerini aşıyorlardı ki, aklı başında insanların bunları samimi olarak yapabilmesi mümkün değildi.
10 yaşında bir “sabi”nin 70 yaşında bir azgın adamla evlenmesi savunulabilir mi? Atatürk’ün muhterem annesi hakkında alçaklık ötesi iddialar öne sürülebilir mi?
Bunlar yapıyorlardı.
Çünkü amaçları insanları rahatsız etmek, infial yaratmak, toplumu kutuplaştırmak, kafaları karıştırmak, tepki çekmek, hır çıkarmaktı!
Kimdi bunlar? Arkalarında kim vardı?
Aynı şeyi uzun yıllardır sistematik olarak yaptıkları ve hiç kaybolmadıkları için ben hep arkalarında “derin-derin devlet”in bulunduğunu düşünmüşümdür. “Acaba çok derinlerde birilerinin asıl amacı bu kışkırtmaları kullanarak laik düzeni konsolide etmek, laik kesimleri uyarmak olabilir mi?” diye sormuşumdur.
Dahası, “Yoksa bir amaç da, bunlara kanacak kadar saf ve gafil olanların bu yemlere gelip kendilerini ifşa etmesini sağlamak mıdır?” sorusu da aklımdan geçmiştir. Hani bilgisayar döneminde gençlerin “fishing” dedikleri “gel gel” yöntemiyle…
Tabii, dış örgütler ve yabancı istihbarat servislerini de “olağan şüpheliler” arasında düşünmek gerekir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti tarihini azıcık bilenlerin ülkedeki irticai örgütlenmelerin ve dinsel isyanların arkasında başta İngiliz olmak üzere yabancı istihbarat örgütlerinin parmağı olduğunu bilmemesi mümkün değildir.
Dün öyleydi bugün de öyledir. Bir halkı bölmek ve birbirine düşman etmek için kutsal inançları incitmekten daha uygun araç olamaz! Tepe tepe kullanılmıştır. Kullanılmaktadır.
TROLLER VE SEÇİMLER
Buraya kadar daha çok yakın geçmişten söz ettim. Dijital Çağ’da bu işe yarayan yöntemler yepyeni boyutlar kazandı. Provohoparlörler günümüzde daha çok başta Twitter olmak üzere sosyal medyayı kullanıyorlar. Onlara genellikle “troll” diyoruz. Ama çoğu kez tek kişilik operasyonlar değiller.
Birisi bu ölçüde saçmalamaya cüret ettiğinde, arkasında birisinin ya da birilerinin bulunduğunu görüyoruz. Bu bir siyasi ya da ekonomik güç olabileceği gibi yabancı istihbarat servisleri de olabiliyor.
Meraklılarına 2016 Amerikan seçimlerinde olanlar hakkındaki raporlara bakmalarını tavsiye ederim. 2023 seçimlerinde bizde neler olduğunu henüz bilmiyoruz.
DEMOKRASİ KRİZİ
İletişimin bollaşmasının ve kolaylaşmasının demokrasi açısından büyük bir kolaylık sağlayacağını düşünerek sevinmiştik. Bu kısmen gerçekleşti. Ancak, yeni teknolojilerden doğruları söylemek isteyenler kadar onları çürütmek isteyenler de yararlanınca enformasyon sarhoşu “homo süper communicatus”un işi zorlaştı.
Türkiye gibi ülkelerde, devletin iletişim olanaklarının anti-iletişim güçlerine bırakılmasıyla kamuoyunun sağlıklı oluşumu daha da zorlaşıyor. Yalancıların borazanı ötüyor.
Sonuç: Havada uçuşan yalanlar… Ve büyük bir demokrasi krizi!
Demokrasilerde, kamuoyunun oluşturulması konusunda siyasal iktidarla medya arasında ezeli bir rekabet süregelmiştir. Siyasal iktidarların medyayı kontrol almak istemelerinin bir nedeni de budur. Kamuoyunu etkileyecek gündemi belirlemek çok önemlidir! Ancak bu hedefe giderken baskının yetmediği görülmüş, başka yollara başvurulmuştur.
Örneğin, Turgut Özal “deneme balonu” yöntemini sık sık kullanmıştı. Toplumun yeni projelere nasıl tepki göstereceğini anlamak için laf arasında bir balon uçurur, rüzgarın yönüne ya da gelen tepkilere göre bir sonraki adımını atar ya da atmazdı.
Günümüzde buna ek olarak “paratoner” yöntemi de pek yaygınlaştı: Bazı isimler ve konular yıldırımları çekmek için podyuma çıkartılıyor, dikkatler asıl hedeften uzaklaşıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık kullandığı bir yöntem bu.
Paratoner isimler ve konular konuşulurken, dikkatler dağıtılıyor… Nureddin Nebati ya da Süleyman Soylu konuşulurken asıl sorumlu gözden kaçıyor, asıl konu güme gidiyor.
HAKİKAT DERDİ OLMAYANLAR
Kamuoyunun yönlendirilmesinde son zamanlarda sık sık karşımıza çıkan bir yöntem de provokasyon amaçlı “borazanlık” yöntemi.
“Provohoparlör”lük de diyebiliriz.
Son örnek son zamanlarda sık sık olduğu gibi yine Diyanet cephesinden çıktı. Devletin bizim ödediğimiz paralarla maaş verdiği bir memuru aldı eline hoparlörü ve başladı yüklenmeye. Belli ki, halkın hassas olduğu Hatay konusunda tarihsel gerçeklere uymayan şeyler söyleyerek birilerinden puan almak arzusunda; halkın ülkenin kurucusuna ve onun kurduğu laik düzene şüpheyle bakmasını istiyor…
Bu türden kışkırtıcılar ülkemizin yabancısı değil. Hadlerini aşıyor ve genellikle başkası adına yüksek sesle konuşuyorlar.
Hakikat diye bir dertleri yok, hatta en çok ondan korkuyorlar. Dinsel kisvenin kendilerine doğruları çarpıtma ayrıcalığı sağladığını düşünüyorlar.
ONLARI TANIYORUZ
Ama biz de onları tanıyoruz.
Basın tarihimize baktığımızda hemen her dönemde en azından bir “provohoparlör” gazete çıktığını görüyoruz. Bu gazeteler laik düzen, çağdaş yaşam tarzı ve bilimsel olgular hakkında öyle yayınlar yapıyor, öyle saçmalıyor ve hadlerini aşıyorlardı ki, aklı başında insanların bunları samimi olarak yapabilmesi mümkün değildi.
10 yaşında bir “sabi”nin 70 yaşında bir azgın adamla evlenmesi savunulabilir mi? Atatürk’ün muhterem annesi hakkında alçaklık ötesi iddialar öne sürülebilir mi?
Bunlar yapıyorlardı.
Çünkü amaçları insanları rahatsız etmek, infial yaratmak, toplumu kutuplaştırmak, kafaları karıştırmak, tepki çekmek, hır çıkarmaktı!
Kimdi bunlar? Arkalarında kim vardı?
Aynı şeyi uzun yıllardır sistematik olarak yaptıkları ve hiç kaybolmadıkları için ben hep arkalarında “derin-derin devlet”in bulunduğunu düşünmüşümdür. “Acaba çok derinlerde birilerinin asıl amacı bu kışkırtmaları kullanarak laik düzeni konsolide etmek, laik kesimleri uyarmak olabilir mi?” diye sormuşumdur.
Dahası, “Yoksa bir amaç da, bunlara kanacak kadar saf ve gafil olanların bu yemlere gelip kendilerini ifşa etmesini sağlamak mıdır?” sorusu da aklımdan geçmiştir. Hani bilgisayar döneminde gençlerin “fishing” dedikleri “gel gel” yöntemiyle…
Tabii, dış örgütler ve yabancı istihbarat servislerini de “olağan şüpheliler” arasında düşünmek gerekir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti tarihini azıcık bilenlerin ülkedeki irticai örgütlenmelerin ve dinsel isyanların arkasında başta İngiliz olmak üzere yabancı istihbarat örgütlerinin parmağı olduğunu bilmemesi mümkün değildir.
Dün öyleydi bugün de öyledir. Bir halkı bölmek ve birbirine düşman etmek için kutsal inançları incitmekten daha uygun araç olamaz! Tepe tepe kullanılmıştır. Kullanılmaktadır.
TROLLER VE SEÇİMLER
Buraya kadar daha çok yakın geçmişten söz ettim. Dijital Çağ’da bu işe yarayan yöntemler yepyeni boyutlar kazandı. Provohoparlörler günümüzde daha çok başta Twitter olmak üzere sosyal medyayı kullanıyorlar. Onlara genellikle “troll” diyoruz. Ama çoğu kez tek kişilik operasyonlar değiller.
Birisi bu ölçüde saçmalamaya cüret ettiğinde, arkasında birisinin ya da birilerinin bulunduğunu görüyoruz. Bu bir siyasi ya da ekonomik güç olabileceği gibi yabancı istihbarat servisleri de olabiliyor.
Meraklılarına 2016 Amerikan seçimlerinde olanlar hakkındaki raporlara bakmalarını tavsiye ederim. 2023 seçimlerinde bizde neler olduğunu henüz bilmiyoruz.
DEMOKRASİ KRİZİ
İletişimin bollaşmasının ve kolaylaşmasının demokrasi açısından büyük bir kolaylık sağlayacağını düşünerek sevinmiştik. Bu kısmen gerçekleşti. Ancak, yeni teknolojilerden doğruları söylemek isteyenler kadar onları çürütmek isteyenler de yararlanınca enformasyon sarhoşu “homo süper communicatus”un işi zorlaştı.
Türkiye gibi ülkelerde, devletin iletişim olanaklarının anti-iletişim güçlerine bırakılmasıyla kamuoyunun sağlıklı oluşumu daha da zorlaşıyor. Yalancıların borazanı ötüyor.
Sonuç: Havada uçuşan yalanlar… Ve büyük bir demokrasi krizi!