End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Lübnan’da Fransız mandasının sona ermesinden sonra 1948 yılında Filistin’de de İngiltere’nin mandası son bulmuş ve aynı zamanda burada İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan edilmişti. Ortadoğu’da ilk Arap-İsrail savaşı başlamıştı.
Birçok Filistinli vatanından edilerek çoğunluğu; Lübnan, Irak, Suriye, Ürdün ve Mısır olmak üzere dünyanın dört bir yanına mülteci olarak gitmişlerdi.
1967 Arap-İsrail Savaşı ve 1970 Ürdün’deki Kara Eylül olayları ile göç devam etmiş ve Lübnan bu göçlerin ana üssü olmuştu.
Ürdün’deki Kara Eylül olayı (Ürdün Ordusu’nun ülkedeki Filistinli varlığına son vermek amacıyla başlattığı ve Ürdün'deki Filistin kamplarını hedef aldıkları bir saldırı idi. O gün Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliğinde örgütlenerek militarize faaliyetlerde bulunan Filistinliler, Ürdün’den çıkarılarak Lübnan’a gelmeleri ile ülkede çeşitli çatışmalara sebep olmuşlardı.
1975-1990 arasında yaşanan Lübnan iç savaşının başlangıcı da Hristiyan Falanjistler İle Filistinliler arasında yaşanan çatışmalar idi. Lübnan artık Ortadoğu'nun mülteci merkezi haline gelmişti ve o günden beri asla gün yüzü görmedi. Halk mülteci akınından rahatsızdı yine de gelenlerin Filistinliler olması nedeniyle en azından bir süre misafirliğe ses çıkarmadılar. Misafirlik uzadıkça itirazlar oldu ama İslamcı gruplar ve özellikle Batı ve İsrail tarafından desteklenen sol-liberal aydınlar mültecilerin özellikle ekonomiye faydalarını uzun uzun anlattılar.
Ardından 2011 tarihine gelindi ve Türkiye'den sonra en çok Suriyeli Lübnan tarafından kabul edildi. Yine düzensiz ve kontrolsüz bir şekilde. Bu ikinci dalga ile birlikte Lübnan kendi nüfusunun üçte birinden fazla mülteci ağırlamak durumunda kaldı.
Lübnan yönetimi birçok sefer batıdan ve BM'den destek istedi. Aldı da lakin bu destekler harcanan rakamlar karşısında hiçbir şey ifade etmedi. 2022 yılında Lübnan yönetimi ülkedeki 1 buçuk milyon Suriyeli için 54 milyar dolar harcandığını ifade etti.
Zaten güçlü bir ekonomisi olmayan Lübnan BM'nin rakamlarına göre de aşağı yukarı 50 milyar dolar bir maliyete katlanmış görünüyordu. O Lübnan 2020 yılında Beyrut limanında yaşanan patlamanın da etkisiyle 2022 yılında iflasını açıkladı.
Daha geçtiğimiz mayıs ayında da Lübnan yönetimi tarafından sınır dışı edilmek istenen Suriyelilerle ilgili 19 uluslararası insan hakları örgütü bir açıklama yaparak Lübnan yönetimini kınadı. Hatta ülkeyi bilerek kötü yönettiklerini dahi iddia ettiler
"Sivil toplum örgütlerinin ortak açıklamasında, 'Lübnan yetkilileri ülkedeki ekonomik krizi kasten kötü yöneterek milyonlarca insanı yoksullaştırdı ve temel haklarından yoksun bıraktı. Acil ihtiyaç duyulan reformları yapmak yerine, kendi yetersizliklerinden ötürü mültecileri suçlamaya yöneldiler. Yüzlerce Suriyeli yetişkin ve çocuğu sabahın erken saatlerinde zorla yataklarından kaldırıp kaçtıkları hükümete geri vermenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz' ifadelerine yer verildi."
Türkiye'de ise kayıtlı mülteci sayısı 3 milyondan fazla ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında mültecilere 40 milyar dolar harcandığını söylemiş gerekirse 40 daha harcarız demişti. Ancak Lübnan'da konuşulan rakamlara bakarak bu rakam bugün neredeyse 100 milyar dolar civarı olmalı. Ancak elbette Türkiye Lübnan gibi bir ülke değil. Hem nüfusu hem de ekonomik gücü çok daha büyük. O sebeple Türkiye'nin Lübnan gibi bir tablo ile karşılaşması çok daha zor, ya da çok daha uzun zaman alır diyelim.
Ancak görüyoruz bu bir beka sorunu, dış güçler de tam da burada devrede. Savaşın bittiği bir Suriye'ye geri gönderilmek istenen mülteciler konusunda uluslararası örgütlerin tepkisi durumu özetliyor aslında.
Birçok Filistinli vatanından edilerek çoğunluğu; Lübnan, Irak, Suriye, Ürdün ve Mısır olmak üzere dünyanın dört bir yanına mülteci olarak gitmişlerdi.
1967 Arap-İsrail Savaşı ve 1970 Ürdün’deki Kara Eylül olayları ile göç devam etmiş ve Lübnan bu göçlerin ana üssü olmuştu.
Ürdün’deki Kara Eylül olayı (Ürdün Ordusu’nun ülkedeki Filistinli varlığına son vermek amacıyla başlattığı ve Ürdün'deki Filistin kamplarını hedef aldıkları bir saldırı idi. O gün Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliğinde örgütlenerek militarize faaliyetlerde bulunan Filistinliler, Ürdün’den çıkarılarak Lübnan’a gelmeleri ile ülkede çeşitli çatışmalara sebep olmuşlardı.
1975-1990 arasında yaşanan Lübnan iç savaşının başlangıcı da Hristiyan Falanjistler İle Filistinliler arasında yaşanan çatışmalar idi. Lübnan artık Ortadoğu'nun mülteci merkezi haline gelmişti ve o günden beri asla gün yüzü görmedi. Halk mülteci akınından rahatsızdı yine de gelenlerin Filistinliler olması nedeniyle en azından bir süre misafirliğe ses çıkarmadılar. Misafirlik uzadıkça itirazlar oldu ama İslamcı gruplar ve özellikle Batı ve İsrail tarafından desteklenen sol-liberal aydınlar mültecilerin özellikle ekonomiye faydalarını uzun uzun anlattılar.
Ardından 2011 tarihine gelindi ve Türkiye'den sonra en çok Suriyeli Lübnan tarafından kabul edildi. Yine düzensiz ve kontrolsüz bir şekilde. Bu ikinci dalga ile birlikte Lübnan kendi nüfusunun üçte birinden fazla mülteci ağırlamak durumunda kaldı.
Lübnan yönetimi birçok sefer batıdan ve BM'den destek istedi. Aldı da lakin bu destekler harcanan rakamlar karşısında hiçbir şey ifade etmedi. 2022 yılında Lübnan yönetimi ülkedeki 1 buçuk milyon Suriyeli için 54 milyar dolar harcandığını ifade etti.
Zaten güçlü bir ekonomisi olmayan Lübnan BM'nin rakamlarına göre de aşağı yukarı 50 milyar dolar bir maliyete katlanmış görünüyordu. O Lübnan 2020 yılında Beyrut limanında yaşanan patlamanın da etkisiyle 2022 yılında iflasını açıkladı.
Daha geçtiğimiz mayıs ayında da Lübnan yönetimi tarafından sınır dışı edilmek istenen Suriyelilerle ilgili 19 uluslararası insan hakları örgütü bir açıklama yaparak Lübnan yönetimini kınadı. Hatta ülkeyi bilerek kötü yönettiklerini dahi iddia ettiler
"Sivil toplum örgütlerinin ortak açıklamasında, 'Lübnan yetkilileri ülkedeki ekonomik krizi kasten kötü yöneterek milyonlarca insanı yoksullaştırdı ve temel haklarından yoksun bıraktı. Acil ihtiyaç duyulan reformları yapmak yerine, kendi yetersizliklerinden ötürü mültecileri suçlamaya yöneldiler. Yüzlerce Suriyeli yetişkin ve çocuğu sabahın erken saatlerinde zorla yataklarından kaldırıp kaçtıkları hükümete geri vermenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz' ifadelerine yer verildi."
Türkiye'de ise kayıtlı mülteci sayısı 3 milyondan fazla ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2019 yılında mültecilere 40 milyar dolar harcandığını söylemiş gerekirse 40 daha harcarız demişti. Ancak Lübnan'da konuşulan rakamlara bakarak bu rakam bugün neredeyse 100 milyar dolar civarı olmalı. Ancak elbette Türkiye Lübnan gibi bir ülke değil. Hem nüfusu hem de ekonomik gücü çok daha büyük. O sebeple Türkiye'nin Lübnan gibi bir tablo ile karşılaşması çok daha zor, ya da çok daha uzun zaman alır diyelim.
Ancak görüyoruz bu bir beka sorunu, dış güçler de tam da burada devrede. Savaşın bittiği bir Suriye'ye geri gönderilmek istenen mülteciler konusunda uluslararası örgütlerin tepkisi durumu özetliyor aslında.