End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Borsamızı casino kapitalizminden kurtardık” dedi birkaç gün önce, ne demek istedi diye de konuşuldu ve genel olarak oluşan kanaat aslında pek de kurtulmadığımız oldu. Hem de sadece borsa olarak değil bütün bir ülke olarak casino kapitalizminin tam da ortasında olduğumuzu düşünenlerin sayısı hiç de az değil zira.
Bana kalırsa zaten pek de oradan çıkmak istemiyoruz ama yönetenler çıkmak istediklerini söylemeye biraz zorunlular çünkü yeniden seçilmek gibi bir meseleleri var. Bugün özellikler eğitimin, adaletin ve medyanın içinde bulunduğu durum tam da casino kapitalizmini destekler nitelikte. Casino kapitalizmi de onların içinde bulunduğu bu durumu destekliyor.
Şimdi gelin bu casino kapitalizmi nedir hem ona bakalım hem de konuyu kısa bir örnekle analiz ederek bizim şu an ki durumumuzla bir benzerlik gösteriyor mu ona bakalım.
Casino kapitalizmi belki de tüm zamanların en büyük iktisatçısı Lord Maynard Keynes tarafından piyasaların spekülatif karakterini vurgulamak için kullanılmış bir terimdir. Piyasada alınıp satılan varlıkların fiyatları temel değerlerinden kopar, daha çok kazanma beklentisiyle şuursuzca ve sürekli olarak el değiştirir, ta ki bir noktada durum sürdürülemez hale gelene kadar.
1986 yılında bir başka önemli iktisat düşünürü Susan Strange de bu adı taşıyan bir çalışmada neo-liberal reformlarla finansallaşan piyasaların nasıl kırılganlaştığını anlatır. Özünde ekonomik bir değere karşılık gelmesi gereken varlık fiyatları bir süre sonra piyasanın gözü dönmüş fiyatlamaları nedeniyle anlamsız yerlere ulaşır ve bu sayede oturduğu yerden zengin olanların hikayeleri bütün bir halkı etkisine alır. Doğal olarak da oradan sonra işler çığırından çıkıverir.
Keynes’in bu terimi dünyanın hala Büyük Buhranın etkilerinden kurtulamadığı 1936 yılında yazdığı eserinde kullanması çok anlamlıdır. Çünkü kapitalist sistem daha önceki finansal balonlarda olduğu gibi 1920li yıllarda müthiş bir genişleme yaşamış, spekülasyonla şişen varlık fiyatları sahte bir zenginlik duygusu yaratmıştır. Maalesef bu furya sonunda korkunç bir ekonomik daralma ve işsizlik dalgasıyla sona ermiştir. Hatta bu ekonomik felaketin Avrupa’da faşizmi iktidara taşıyan başlıca etken olduğu söylenir. Dahası birinci dünya savaşından sonra sefalete düşen Almanya’daki etkileri nedeniyle 2. Dünya savaşının çıkışını bile bu buhranla ilişkilendirenlerin sayısı az değildir. Sefalet ve faşizm neticede çok tehlikeli bir bileşim.
Gelelim o Büyük Buhrandan yetmiş yıl kadar sonrasına yaşadığımız zamanın yakınlarına. Bütün dünyada internet teknolojisiyle ilgili yaşanan coşku önce piyasalarda hızlı bir ralliye yol açıyor, ancak 2001 yılında ABD borsasındaki teknoloji hisselerinin aslında o kadar karlı olmayabileceği anlaşılınca büyük bir çöküş yaşanıyor. Tüm finansal sistemin sarsıntıya gireceği düşünüldüğünden, daha sonra “Maestro” olarak anılacak FED Başkanı Greenspan devreye giriyor ve faizleri iyice aşağılara çekerek durumu kurtarıyor.
Borsadaki bu çöküşün reel sektörü etkilememesi ve takip eden yıllardaki yüksek büyüme Greenspan’ı en iyi Merkez Bankası başkanı yapıyor; ta ki bu coşkulu piyasa 2008’de mortgage krizinin duvarına çarpana kadar. Bol keseden dağıtılan krediler batıyor, onlara bağlı olarak kurgulanan benzer ve ilişkili enstrümanlar ve bunları bilançolarında bulunduran finansal kurumlar batmaya başlıyor. Ama yine tekrar süvariler yetişiyor doğal olarak kahraman ABD Merkez Bankası gelip faizleri düşürüyor, toksik varlıkları satın alıyor, ABD hükümeti tarihin en büyük kurtarma paketini hazırlıyor. “Her koyun kendi bacağından asılır” prensibiyle çalışan kapitalist sistemde, kamu parasıyla yangın söndürülmeye çalışılıyor. Zira alevler yayılırsa herkesin evine sıçrayabilir. Sadece FED’in değil tüm gelişmiş ülkelerin bilanço büyüklükleri daha önce görülmemiş boyutlara ulaşıyor. Fakat ekonomik durgunluktan çıkmak kolay değil.
Hele de bütün bu genişleme şöleninden sabit gelirlilerin payına pek bir şey düşmeyince, yavaş büyüme ve para bolluğuna rağmen düşük enflasyon devam ediyor. Hal böyleyken de piyasa, aman para musluklarını kısma, ağzımızın tadını kaçırma diyor.
Tam on yıllık bu lale devrinin sonuna gelinirken bu defa da Covid-19 salgını patlıyor. Ekonomik durgunluk paniğiyle borsalarda satışlar başlıyor ama FED ve diğer gelişmiş ülke merkez bankaları bir kez daha para hortumuyla yangına yetişiyor. İnsanlar evinden çıkamaz, ekonomide yaprak kımıldamazken sınırsız para muştusuyla spekülatörler yine tüm varlıklara saldırıyor. Hisse senedi, tahvil, kıymetli maden, kripto para ve diğer çöpler havada kapışılıyor. Dünya ekonomisi küçülürken dünyanın en zenginleri görülmemiş şekilde servetlerini artırıyorlar.
İşte aslında Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bitirildiği söylenen şey tam olarak böyle bir şey. Bitti mi bitmedi mi yoksa daha yeni mi başlıyor orasına siz karar verin bence.
Bana kalırsa zaten pek de oradan çıkmak istemiyoruz ama yönetenler çıkmak istediklerini söylemeye biraz zorunlular çünkü yeniden seçilmek gibi bir meseleleri var. Bugün özellikler eğitimin, adaletin ve medyanın içinde bulunduğu durum tam da casino kapitalizmini destekler nitelikte. Casino kapitalizmi de onların içinde bulunduğu bu durumu destekliyor.
Şimdi gelin bu casino kapitalizmi nedir hem ona bakalım hem de konuyu kısa bir örnekle analiz ederek bizim şu an ki durumumuzla bir benzerlik gösteriyor mu ona bakalım.
Casino kapitalizmi belki de tüm zamanların en büyük iktisatçısı Lord Maynard Keynes tarafından piyasaların spekülatif karakterini vurgulamak için kullanılmış bir terimdir. Piyasada alınıp satılan varlıkların fiyatları temel değerlerinden kopar, daha çok kazanma beklentisiyle şuursuzca ve sürekli olarak el değiştirir, ta ki bir noktada durum sürdürülemez hale gelene kadar.
1986 yılında bir başka önemli iktisat düşünürü Susan Strange de bu adı taşıyan bir çalışmada neo-liberal reformlarla finansallaşan piyasaların nasıl kırılganlaştığını anlatır. Özünde ekonomik bir değere karşılık gelmesi gereken varlık fiyatları bir süre sonra piyasanın gözü dönmüş fiyatlamaları nedeniyle anlamsız yerlere ulaşır ve bu sayede oturduğu yerden zengin olanların hikayeleri bütün bir halkı etkisine alır. Doğal olarak da oradan sonra işler çığırından çıkıverir.
Keynes’in bu terimi dünyanın hala Büyük Buhranın etkilerinden kurtulamadığı 1936 yılında yazdığı eserinde kullanması çok anlamlıdır. Çünkü kapitalist sistem daha önceki finansal balonlarda olduğu gibi 1920li yıllarda müthiş bir genişleme yaşamış, spekülasyonla şişen varlık fiyatları sahte bir zenginlik duygusu yaratmıştır. Maalesef bu furya sonunda korkunç bir ekonomik daralma ve işsizlik dalgasıyla sona ermiştir. Hatta bu ekonomik felaketin Avrupa’da faşizmi iktidara taşıyan başlıca etken olduğu söylenir. Dahası birinci dünya savaşından sonra sefalete düşen Almanya’daki etkileri nedeniyle 2. Dünya savaşının çıkışını bile bu buhranla ilişkilendirenlerin sayısı az değildir. Sefalet ve faşizm neticede çok tehlikeli bir bileşim.
Gelelim o Büyük Buhrandan yetmiş yıl kadar sonrasına yaşadığımız zamanın yakınlarına. Bütün dünyada internet teknolojisiyle ilgili yaşanan coşku önce piyasalarda hızlı bir ralliye yol açıyor, ancak 2001 yılında ABD borsasındaki teknoloji hisselerinin aslında o kadar karlı olmayabileceği anlaşılınca büyük bir çöküş yaşanıyor. Tüm finansal sistemin sarsıntıya gireceği düşünüldüğünden, daha sonra “Maestro” olarak anılacak FED Başkanı Greenspan devreye giriyor ve faizleri iyice aşağılara çekerek durumu kurtarıyor.
Borsadaki bu çöküşün reel sektörü etkilememesi ve takip eden yıllardaki yüksek büyüme Greenspan’ı en iyi Merkez Bankası başkanı yapıyor; ta ki bu coşkulu piyasa 2008’de mortgage krizinin duvarına çarpana kadar. Bol keseden dağıtılan krediler batıyor, onlara bağlı olarak kurgulanan benzer ve ilişkili enstrümanlar ve bunları bilançolarında bulunduran finansal kurumlar batmaya başlıyor. Ama yine tekrar süvariler yetişiyor doğal olarak kahraman ABD Merkez Bankası gelip faizleri düşürüyor, toksik varlıkları satın alıyor, ABD hükümeti tarihin en büyük kurtarma paketini hazırlıyor. “Her koyun kendi bacağından asılır” prensibiyle çalışan kapitalist sistemde, kamu parasıyla yangın söndürülmeye çalışılıyor. Zira alevler yayılırsa herkesin evine sıçrayabilir. Sadece FED’in değil tüm gelişmiş ülkelerin bilanço büyüklükleri daha önce görülmemiş boyutlara ulaşıyor. Fakat ekonomik durgunluktan çıkmak kolay değil.
Hele de bütün bu genişleme şöleninden sabit gelirlilerin payına pek bir şey düşmeyince, yavaş büyüme ve para bolluğuna rağmen düşük enflasyon devam ediyor. Hal böyleyken de piyasa, aman para musluklarını kısma, ağzımızın tadını kaçırma diyor.
Tam on yıllık bu lale devrinin sonuna gelinirken bu defa da Covid-19 salgını patlıyor. Ekonomik durgunluk paniğiyle borsalarda satışlar başlıyor ama FED ve diğer gelişmiş ülke merkez bankaları bir kez daha para hortumuyla yangına yetişiyor. İnsanlar evinden çıkamaz, ekonomide yaprak kımıldamazken sınırsız para muştusuyla spekülatörler yine tüm varlıklara saldırıyor. Hisse senedi, tahvil, kıymetli maden, kripto para ve diğer çöpler havada kapışılıyor. Dünya ekonomisi küçülürken dünyanın en zenginleri görülmemiş şekilde servetlerini artırıyorlar.
İşte aslında Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bitirildiği söylenen şey tam olarak böyle bir şey. Bitti mi bitmedi mi yoksa daha yeni mi başlıyor orasına siz karar verin bence.