End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Erzurum’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcılığına aday olan İmamoğlu ile kendisini izleyenlere yapılan saldırıyı telin ederken, Cumhurbaşkanlığı seçiminin neden ikinci tura kalmaması gerektiğinin anlaşılabilir hale geldiğinin de ortaya çıktığı düşüncesindeyim.
Millet ittifakının propaganda sürecinde tercih ettiği pozitif dile karşı ne yazık ki Cumhur ittifakı tamamen negatif, kışkırtıcı bir ifade biçimini tercih ediyor. Bu nefret söylemine varan durum ne yazık ki seçmenleri etkiliyor, şiddet olaylarına Erzurum’da olduğu gibi yol açabiliyor ya da seçim süreci tamamlana kadar potansiyel şiddet algısını güçlendiriyor.
Eğer 14 Mayıs Pazar günü Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura yani 28 Mayıs’a sarkarsa ne olur sorusu korkuların tırmanacağı yeni bir sürece işaret ediyor.
İktidarı kesinlikle elinde tutmaktan asla vazgeçmeyeceği belli olan Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na karşı propaganda dilini sertleştirmeye devam edeceği ortada. Peki bu söylem devam edeceğine göre yeni provokasyonların olmayacağını kim iddia edebilir?
İşin şiddet cephesini bırakıp ekonomiye göz atarsak.
Sonucu belli olmayan 15 günlük süreçte Türk ekonomisinin daha da kırılgan hale geleceği kesin gibi. Aslında kaybedilen her gün kırılganlığın tırmanması anlamına geliyor. Doğru mantık içinde yapılması gerekenler belli, ancak mantığın tersine hareket etmeyi bir beceri sayan mevcut yönetimin işbaşında kalma ısrarı her geçen gün güven erozyonunun daha da artması anlamına gelecek.
Bu satırları yazarken daha fazla kabus senaryosu üretmek istemiyorum.
Gelelim 14 Mayıs seçiminden beklentilerime.
Erzurum şiddeti ve nefret söylemi, anladığım kadarıyla Cumhur ittifakına yaramadı. Kararsız seçmenin Kılıçdaroğlu lehine konsolide olmasına yol açtı. Kamuoyu araştırmaları için yasak dönemi başladığı için yeni rakamlara ulaşamıyoruz. Ama aldığımız duyumlar bu yönde…
İkinci olarak sandığa küsmüş olan aşırı sol olarak değerlendirebileceğimiz bazı çevreler iki nedenden ötürü bu kez oy kullanacaklarını beyan ediyorlar. Birincisi hemen yukarıda ifade etmeye çalıştığımız şiddet ve öfke dili, ikincisi ise Türkiye İşçi Partisini desteklemek. Bu bağlamda gençlerden de önemli orada destek bulan TİP tahminin ötesinde milletvekili çıkarabilir. Bu Millet ittifakı için kötü haber gibi gözükse de, Kılıçdaroğlu’nun oy oranının artması anlamına geldiği ölçüde iyi haber olarak da nitelendirilebilir.
Gelelim bir bölene, yani Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması ihtimalinin ortaya çıkmasına yol açan İnce’ye.
Bizdeki algının aksine, politika kamu yararına hizmet için yapılan bir uğraş, bu uğraş için seçilmiş kişiler ise kamu hizmetkarlarıdır. Propaganda sürecinde iktidardan ziyade yüksek sesle muhalefete muhalefet yapan İnce’yi ben kamu yararı kavramının bir yerine oturtamıyorum.
Bu arada her gün meteoroloji verilerine bakıyorum.
15 Mayıs güneşli bir gün olacakmış.
Umarım öyle olsun.
Millet ittifakının propaganda sürecinde tercih ettiği pozitif dile karşı ne yazık ki Cumhur ittifakı tamamen negatif, kışkırtıcı bir ifade biçimini tercih ediyor. Bu nefret söylemine varan durum ne yazık ki seçmenleri etkiliyor, şiddet olaylarına Erzurum’da olduğu gibi yol açabiliyor ya da seçim süreci tamamlana kadar potansiyel şiddet algısını güçlendiriyor.
Eğer 14 Mayıs Pazar günü Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura yani 28 Mayıs’a sarkarsa ne olur sorusu korkuların tırmanacağı yeni bir sürece işaret ediyor.
İktidarı kesinlikle elinde tutmaktan asla vazgeçmeyeceği belli olan Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na karşı propaganda dilini sertleştirmeye devam edeceği ortada. Peki bu söylem devam edeceğine göre yeni provokasyonların olmayacağını kim iddia edebilir?
İşin şiddet cephesini bırakıp ekonomiye göz atarsak.
Sonucu belli olmayan 15 günlük süreçte Türk ekonomisinin daha da kırılgan hale geleceği kesin gibi. Aslında kaybedilen her gün kırılganlığın tırmanması anlamına geliyor. Doğru mantık içinde yapılması gerekenler belli, ancak mantığın tersine hareket etmeyi bir beceri sayan mevcut yönetimin işbaşında kalma ısrarı her geçen gün güven erozyonunun daha da artması anlamına gelecek.
Bu satırları yazarken daha fazla kabus senaryosu üretmek istemiyorum.
Gelelim 14 Mayıs seçiminden beklentilerime.
Erzurum şiddeti ve nefret söylemi, anladığım kadarıyla Cumhur ittifakına yaramadı. Kararsız seçmenin Kılıçdaroğlu lehine konsolide olmasına yol açtı. Kamuoyu araştırmaları için yasak dönemi başladığı için yeni rakamlara ulaşamıyoruz. Ama aldığımız duyumlar bu yönde…
İkinci olarak sandığa küsmüş olan aşırı sol olarak değerlendirebileceğimiz bazı çevreler iki nedenden ötürü bu kez oy kullanacaklarını beyan ediyorlar. Birincisi hemen yukarıda ifade etmeye çalıştığımız şiddet ve öfke dili, ikincisi ise Türkiye İşçi Partisini desteklemek. Bu bağlamda gençlerden de önemli orada destek bulan TİP tahminin ötesinde milletvekili çıkarabilir. Bu Millet ittifakı için kötü haber gibi gözükse de, Kılıçdaroğlu’nun oy oranının artması anlamına geldiği ölçüde iyi haber olarak da nitelendirilebilir.
Gelelim bir bölene, yani Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması ihtimalinin ortaya çıkmasına yol açan İnce’ye.
Bizdeki algının aksine, politika kamu yararına hizmet için yapılan bir uğraş, bu uğraş için seçilmiş kişiler ise kamu hizmetkarlarıdır. Propaganda sürecinde iktidardan ziyade yüksek sesle muhalefete muhalefet yapan İnce’yi ben kamu yararı kavramının bir yerine oturtamıyorum.
Bu arada her gün meteoroloji verilerine bakıyorum.
15 Mayıs güneşli bir gün olacakmış.
Umarım öyle olsun.