End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, resmi temaslarda bulunmak üzere 17 Ekim 2023 tarihlerinde Lübnan’daydı.
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Bouhabib’le birlikte Beyrut'ta TİKA tarafından yenilenmesi yapılan Lübnan Dışişleri Bakanlığı binasının resmi açılışını yaptı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın buradan yaptığı açıklamaları memnuniyetle dinledim.
"Birisinin toprağını işgal ediyorsunuz. İşgal etmekle kalmayıp, evine el koyuyorsunuz, yıkıyorsunuz, dışarı atıyorsunuz. Sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz, ve buna da bir terim buluyorsunuz; 'yerleşimci' diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır." dedi.
***
Geçen hafta Erdoğan’ın sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajını okurken de aynı duyguları yaşamıştım.
Bir halkı sürekli taciz ederek, can ve mal güvenliğini hiçe sayarak, evlerine arazilerine el koyarak, alt yapısını tahrip ederek, kalkınmasına engel olarak herhangi bir bölgedeki sorunun çözülemeyeceğinden...
Böyle bir yaklaşım, derinleşen huzursuzluğun yol açtığı çatışmaları artıracağından, sürekli kan döküleceğinden, nihayetinde de barış arayışlarının hep hüsranla sonuçlanacağından ...
Başka bir halkın temel haklarını hiçe saymanın, kendi halkınızın da güvenliğini tehdit edeceğinden … bahsetmişti.
Dinlerken kulağa, okurken göze hoş gelen ifadelerdi bunlar. Aynı fikirde olmamak mümkün mü?
Hakan Fidan’ın Lübnan’dan yaptığı açıklamalarına da katılıyorum. Ama Erdoğan’ın açıklamasına olduğu gibi tamamen değil. Bazı detaylarda ayrışıyoruz.
Fidan, "Birisinin toprağını işgal edilmesine, evine el konmasına, dışarı atılmasına birilerini getirip oraya yerleştirilmesine…”, bir terim uydurarak “yerleşimci” denilmesine itiraz ediyor.
Burada hemfikiriz. Fidan bu durumu “hırsızlık” diye tanımlıyor. Burada ayrılıyoruz. Ben olsam hırsızlık demezdim.
“Hırsızlık” zaten kelime olarak da uymaz. Hırsızlık, hır çıkartmadan, mümkün mertebe toz kaldırmadan, sessiz sedasız yapılır.
Mesela birinin toprağını farklı gerekçelerle işgal ederken patırtı gürültü çıkartabilirsiniz. Ama işgalden sonra oradaki doğal kaynakları, madenleri, ormanları, zeytinlikleri… fazla göze batmadan talan ederseniz, sanayii tesislerini fabrikalarını falan söküp götürürseniz, bu hırsızlık olur.
İşgal edip yerleşmişseniz, birilerini yerleştirmişseniz… gasp olabilir, işgal olabilir… “Hırsızlık” olmaz.
Ama Hakan Fidan’ın ifadelerini önemli kılan, kavram uydurulmasına ve bu kavramların yerleştirilmesine dikkat çekmesidir.
Fidan "Uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle oluşturdukları algıyla problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem kendilerine hem dünyanın geri kalanına büyük bir yalan söylediklerini ve bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz, artık buna bir son verme zamanı geldi" diyor.
Tek bir cümlede ne çok şey var:
- Medya gücüyle algı oluşturmak…
- Bu algıyla problemin gerçek tabiatını unutturmak…
- Hem kendilerine hem dünyanın geri kalanına büyük yalanlar söylemek
- Bu yalanı kurumsallaştırmak…
Fidan’ın “Son vermek zamanı geldi.” dediği şeyler bunlar.
Aynı fikirde olmamak mümkün mü?
***
Can Yücel’in mahkemedeki savunmasında söylediklerini burada tekrarlayamam. Can Yücel anlatınca sanat, ben anlatınca ayıp olur. Ama biraz sanat ve edebiyata ilgisi olan herkes Hakan Fidan’ın söylediklerini daha iyi kavrar.
Hırsıza hırsız, işgalciye işgalci, gaspçıya gaspçı, katile katil… denildiğini veya en azından denilmesi gerektiğini, biz Can Yücel’den biliyoruz. Hakan Fidan bunu biraz daha akademik bir dille ifade etmiş.
***
Fidan’ın konuşmasında bir cümle var ki anlayamadım: “ Bunların ortak sinerjisini oluşturup bir kinetik duruşa dönüştürmek, sistemik bir çalışma gerektiriyor.” dedi.
Bunlar dediği “Özellikle İslam dünyasındaki oyuncular.” Burası, konuşmanın dökümünden anlaşılıyor. Ama cümlenin geri kalanını veya bütününü anlamak benim için zor.
Zaten Nurettin Nebati yaptığı bir konuşmada, “Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.” demişti. Onu da anlayamamıştım.
Sorun, muhtemelen bendedir.
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Bouhabib’le birlikte Beyrut'ta TİKA tarafından yenilenmesi yapılan Lübnan Dışişleri Bakanlığı binasının resmi açılışını yaptı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın buradan yaptığı açıklamaları memnuniyetle dinledim.
"Birisinin toprağını işgal ediyorsunuz. İşgal etmekle kalmayıp, evine el koyuyorsunuz, yıkıyorsunuz, dışarı atıyorsunuz. Sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz, ve buna da bir terim buluyorsunuz; 'yerleşimci' diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır." dedi.
***
Geçen hafta Erdoğan’ın sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajını okurken de aynı duyguları yaşamıştım.
Bir halkı sürekli taciz ederek, can ve mal güvenliğini hiçe sayarak, evlerine arazilerine el koyarak, alt yapısını tahrip ederek, kalkınmasına engel olarak herhangi bir bölgedeki sorunun çözülemeyeceğinden...
Böyle bir yaklaşım, derinleşen huzursuzluğun yol açtığı çatışmaları artıracağından, sürekli kan döküleceğinden, nihayetinde de barış arayışlarının hep hüsranla sonuçlanacağından ...
Başka bir halkın temel haklarını hiçe saymanın, kendi halkınızın da güvenliğini tehdit edeceğinden … bahsetmişti.
Dinlerken kulağa, okurken göze hoş gelen ifadelerdi bunlar. Aynı fikirde olmamak mümkün mü?
Hakan Fidan’ın Lübnan’dan yaptığı açıklamalarına da katılıyorum. Ama Erdoğan’ın açıklamasına olduğu gibi tamamen değil. Bazı detaylarda ayrışıyoruz.
Fidan, "Birisinin toprağını işgal edilmesine, evine el konmasına, dışarı atılmasına birilerini getirip oraya yerleştirilmesine…”, bir terim uydurarak “yerleşimci” denilmesine itiraz ediyor.
Burada hemfikiriz. Fidan bu durumu “hırsızlık” diye tanımlıyor. Burada ayrılıyoruz. Ben olsam hırsızlık demezdim.
“Hırsızlık” zaten kelime olarak da uymaz. Hırsızlık, hır çıkartmadan, mümkün mertebe toz kaldırmadan, sessiz sedasız yapılır.
Mesela birinin toprağını farklı gerekçelerle işgal ederken patırtı gürültü çıkartabilirsiniz. Ama işgalden sonra oradaki doğal kaynakları, madenleri, ormanları, zeytinlikleri… fazla göze batmadan talan ederseniz, sanayii tesislerini fabrikalarını falan söküp götürürseniz, bu hırsızlık olur.
İşgal edip yerleşmişseniz, birilerini yerleştirmişseniz… gasp olabilir, işgal olabilir… “Hırsızlık” olmaz.
Ama Hakan Fidan’ın ifadelerini önemli kılan, kavram uydurulmasına ve bu kavramların yerleştirilmesine dikkat çekmesidir.
Fidan "Uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle oluşturdukları algıyla problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem kendilerine hem dünyanın geri kalanına büyük bir yalan söylediklerini ve bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz, artık buna bir son verme zamanı geldi" diyor.
Tek bir cümlede ne çok şey var:
- Medya gücüyle algı oluşturmak…
- Bu algıyla problemin gerçek tabiatını unutturmak…
- Hem kendilerine hem dünyanın geri kalanına büyük yalanlar söylemek
- Bu yalanı kurumsallaştırmak…
Fidan’ın “Son vermek zamanı geldi.” dediği şeyler bunlar.
Aynı fikirde olmamak mümkün mü?
***
Can Yücel’in mahkemedeki savunmasında söylediklerini burada tekrarlayamam. Can Yücel anlatınca sanat, ben anlatınca ayıp olur. Ama biraz sanat ve edebiyata ilgisi olan herkes Hakan Fidan’ın söylediklerini daha iyi kavrar.
Hırsıza hırsız, işgalciye işgalci, gaspçıya gaspçı, katile katil… denildiğini veya en azından denilmesi gerektiğini, biz Can Yücel’den biliyoruz. Hakan Fidan bunu biraz daha akademik bir dille ifade etmiş.
***
Fidan’ın konuşmasında bir cümle var ki anlayamadım: “ Bunların ortak sinerjisini oluşturup bir kinetik duruşa dönüştürmek, sistemik bir çalışma gerektiriyor.” dedi.
Bunlar dediği “Özellikle İslam dünyasındaki oyuncular.” Burası, konuşmanın dökümünden anlaşılıyor. Ama cümlenin geri kalanını veya bütününü anlamak benim için zor.
Zaten Nurettin Nebati yaptığı bir konuşmada, “Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.” demişti. Onu da anlayamamıştım.
Sorun, muhtemelen bendedir.