• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

Attaya giden babalar...

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel ve Son Dakika Haberler kategorisinde End tarafından oluşturulan Attaya giden babalar... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 142 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel ve Son Dakika Haberler
Konu Başlığı Attaya giden babalar...
Konbuyu başlatan End
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan BuRsK

End

Üye
Katılım
21 Ocak 2021
Mesajlar
972
Tepkime puanı
51
Puanları
18
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Memleket
19 ÇORUM
Takım
Fenerbahçe
Burç
Kova
Mesleği
Muhasebe

İtibar:

"Oğlum. Ben kaderime yürüyorum. Vasiyetimi söylüyorum. Büyük ev, 420 somun has ekmeklik arpa tarlası ve ak göğüslü dört öküz, sana. Kızkardeşini evlendir. Çeyizini ver. Mirastan alacağı kadar arpa, yağ ve yün hakkını ver. Onu gözet. Onun gönlünü hoş et. Onun mühür tutan elini, benim diriliğimde yaptığım gibi tedavi ettir…”

Bir babanın tipik bir vasiyeti. Malını mülkünü oğluna bırakıyor, ama çok sevdiği belli olan kızcağızını da ihmal etmiyor. Oğluna sıkı sıkıya tembih ediyor ki, kızkardeşini evlendirsin, miras hakkını versin, çeyizini düzsün ki elin adamına mahcup olmasın, kendisinin sağlığında yaptığı gibi, sağ elinin tedavisini devam ettirsin, onu gözetsin...

Bir babanın tipik bir vasiyeti dedim. Tipik olmasına tipik de biraz eski. Bu vasiyet kabaca günümüzden 4 bin yıl kadar önce yazılmış. Şimdi British Museum'da bulunan bir kil tablet üzerine kazılmış olan bu vasiyetname, Babil ülkesinde Isin adlı bir yerde yaşayan namuslu çiftçi Bilalama Şaduppu'ya ait. Şaduppu, "kaderine yürüyeceğini", yani öleceğini kestirince, oğluna bir vasiyetname yazmış ve malını mülkünü o zamanın törelerine göre adaletli bir biçimde üleştirdikten sonra, can parçası, kara gözlü, çitlenbik kızının haklarını da korumaya çalışmış. Tıpkı, bu gezegende doğmuş ve doğacak olan tüm babaların yapmaya çalıştıkları gibi. Aynen bizim babamız gibi, aynen biz babalar gibi...

Babalardan söz ediyorum. Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocukken, çırpı bacaklarımızla peşinden koştuğumuz o dev adamlardan, hasta olsa da evde kalsa, biz de fırsattan istifade boynuna burnumuzu gömsek diye çocuk aklımızla dua ettiğimiz adam gibi adamlardan söz ediyorum. Büyüyüp, hayatın türlü çeşitli kalleşlikleriyle karşılaştığımızda, "Hayatta ben en çok babamı sevdim" diye ağıt yaktığımız o güzel insanlardan bahsediyorum.

Babaları anlatıyorum. Akşamlardan bir akşam eve dönmeyen, nerede olduğunu sorduğumuzda "Attaya gitti, gelir" dedikleri ve bu "atta"nın hiç bitmediği erkekleri anlatıyorum. Çay eşliğinde galetaların yendiği hüzünlü akşamlarda iyice esmerleşen, soluk fotoğraflardan esmer esmer gülen adamlardan konuşuyorum.

Bütün güzellikler gibi, varlarken, omuz omuzayken değerini hakkıyla bilemediğimiz, ölümü yakıştıramadığımız, ama bir kere ve sonsuza kadar kaybedince de "kör olduğumuz" babalarımız üzerine laf ediyorum. "Benim babam senin babanı döver" diye çocukça şişinirken, gün gelip aslında hayatın bütün babaları dövdüğünü acı bir şekilde anladığımız bu Babalar Günü'nde onlardan bahsetmek kadar doğal bir şey de olamaz elbette.

Nazım Hikmet, oğlu Memed'e, "Biliyorum, buğday başağı gibi delikanlı olacaksın" demişti. Tüm babaların ortak dileğidir bu. "Nar çiçeği gibi olsun kızım, buğday başağı gibi olsun oğlum" diye diye katlanırlar bu çirkin dünyanın acılarına.

Bir babalar günü daha yaşıyoruz. Babası olanlara bayram, olmayanlara hüzün günü. Bazılarımız babamızı kutlayacağız. Bazılarımız da bir baba olarak, "Belki oğlum beni bugün hatırlar, sevinirim, akasya kokularına bürünürüm" diye düşüneceğiz.

'Bu da ticari çıkarlar için icat edilmiş bir gün işte' görüşlerini fazla umursamayın bugün. Yaşıyorsa, eğer ulaşabiliyorsanız gidip bir güzel öpün ellerini, yanaklarını, gözlerini... Bakmayın onun "Böyle sululuklara ne gerek var canım" gibisinden bakışlarına. Bütün canlılar gibi o da sevinecektir sevildiğini gördüğü için.

Bugün sevgi günü. Gabriel Garcia Marquez, "Bir adam yaşlandığını anlar, çünkü babasına benzemeye başlar" der. Babalar, o hiç büyümeyen koca çocukların günü bugün. Belki yeni bir iş bulma umudunun iyiden iyiye tükenmesinin verdiği üzüntüyle kahvede oturuyordur. Belki de çoktan yitirdiği gençliğini aramak için deniz kenarına vurmuştur kendini. Belki hastanededir. Yalnızdır, umarsızdır, kör karanlıklardadır. Yanına varın ve kocaman bir kucaklaşın. Onun ter kokusunu, tütün kokusunu bir daha çekin burnunuza.

Dilim varmıyor ama, diyelim ki o yok. Hani o "Asude bahar ülkesine" attaya gitmiş. Çekilin karanlığın şefkatli kollarına. Cummings'ten bir şiir okuyun. "Aşkın yazgısını aşa yaza göçtü babam. Kona göçe içi - dışı bir, saça - döke varını yoğunu, şarkılar söyleyerek durmagit sabahtan akşama doruğun enginliklerine ine çıka göçtü babam" dizelerini okuyun.

Müzik zevkiniz ne söyler bilmem. Ya Lisa Ekdahl'ın "When Did You Leave Heaven" albümünden "My Heart Belongs To Daddy"i dinleyin veya Aziza Mustafazade'nin "Dance Of The Fire"ndan "Father"ı. Hoşlananlar için Horace Silver'ın "Song For My Father"ı da iyi gider. Abbey Lincoln'un "Story Of My Father"ı ile unutulmaz Dizzy Gillespe'nin "Father Time"ı da aynı işlevi görür. Yani kesik bir kol gibi omuz başımızda hep yaşayacak olan babasızlık acısını biraz olsun dindirir, en azından yumuşatır.

Bunlardan hoşlanmıyorsanız, koca Neşet Ertaş usta ne güne duruyor? Koyun koca ustanın kasetini ve onun, babacığı Muharrem Ertaş'ın hasretiyle yana yakıla yazdığı, "O zaman babamdan öğrendim sazı. Engin gönül ile Hakk´a niyazı. O yaşımda yaktı beni bir ahu gözü. Mecnun gibi çölde kaldın dediler" ağıtını dinleyin.

Yok, utanmayın. Bırakın yuvarlansın bir iki damla yaş gözünüzden. Ne çabuk unuttunuz babanızın, o koskoca adamın sizi telli duvaklı gelin ederken hıçkıra hıçkıra ağladığını. Ya da sünnetinizde eğleniyormuş gibi yapıp, canınızın yandığını düşünerek, gizlice hıçkırdığını.

"Havaleler geçirip" kırk derece ateşle cayır cayır yandığınızda, işinizi kaybettiğinizde, aşk acıları çektiğinizde, yürümeyen evliliğinizin dramlarında ya da üniversite sınavını kazandığınızda, ilk maaşınızla karşılıklı kadeh tokuşturduğunuzda, kısacası tüm acılarınızda ve sevinçlerinizde, o çocuk gözlerinden sicim gibi gizli yaşlar akıtan, dünyanın en yakışıklı erkeği, babanız değil miydi?

Dostlar. “Babalar Gününüz, Babalar Günümüz” kutlu olsun efendim…
 
Üst Alt