• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

Ahmet Yeşiltepe yazdı: Batı'nın Erdoğan ile gelecek 5 yılı nasıl olacak?

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Dünyadan Haberler kategorisinde Dolunay tarafından oluşturulan Ahmet Yeşiltepe yazdı: Batı'nın Erdoğan ile gelecek 5 yılı nasıl olacak? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 72 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Dünyadan Haberler
Konu Başlığı Ahmet Yeşiltepe yazdı: Batı'nın Erdoğan ile gelecek 5 yılı nasıl olacak?
Konbuyu başlatan Dolunay
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Laufey

Dolunay

Administrator
ForumAdmin
ZFN Sahibi
Katılım
9 May 2023
Mesajlar
29,119
Tepkime puanı
20
Puanları
38
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Mesleği
System Administrator

İtibar:

Ahmet Yeşiltepe yazdı: Batı'nın Erdoğan ile gelecek 5 yılı nasıl olacak?

“Ankara’nın Efendisi”, “Ebediyete Kadar Erdoğan” ve “Değişmez Galip”… Bunlar ve benzeri haber başlıklarını son birkaç gündür özellikle Batı gazetelerinin ilk sayfalarında gördük. Manşetlerde Erdoğan’ın seçim zaferi vardı. Editoryal yorumlarda, köşe yazılarında ise “Türkiye’nin liderini öfkelendirmeden onunla işbirliği imkanlarını aramanın” şimdilik doğru bir yol olacağı yönünde analizler. Büyük bir kısmında ise Erdoğan ile uzlaşma arayışının onu daha da büyüteceği ve “cesaretlendireceği” görüşü… Hepsi daha ilk günden itibaren bilgisayar ekranlarımıza düştü!

Batının kanaat önderleri Türkiye’nin “Putin benzeri bir lidere sahip olduğu” iddiasını tekrarlasalar da arkasına; “bekleyip görelim, pragmatist davranmak zorundayız” mealinde sonuç cümleleri yazdılar. Medyadaki bu birbirine yakın “dil ve üslup birliği” liderler düzeyinde bir tür “tebrik yağmuruyla” farklı bir boyuta taşındı. Erdoğan’a en fazla diş bileyenlerin bile zaman kaybetmeden tebrik için telefona sarılmaları onun küresel bir oyun kurucu haline geldiğinin göstergesiydi. Kimi analistlere göre, “güçlü bir Türkiye inşa etmiş güçlü lidere” saygı göstermekten başka çaresi kalmayan rakipleri artık onunla kavga etmek, sürtüşmek yerine uzlaşmayı tercih edecek, “pragmatist” bir yaklaşımı benimseyecek gibi görünüyorlar. Ancak Batı medyasında çıkan son analizlere bakınca bu görüşün tam tersi Erdoğan yönetimine karşı “müsamaha gösterilmemesi”, “geri adım atılmaması” yönünde bir yaklaşım dikkat çekiyor. SEÇİM ÖNCESİ ERDOĞAN’A BAKIŞ 14 Mayıs seçimleri öncesinde Batı medyası, özellikle Fransa ve Almanya basını ile İngiltere merkezli The Economist dergisinin “Erdoğan muhalifliği” açık şekilde bir tür kampanyaya dönüşmüşken, siyasi liderlerin “yorumsuz-tepkisiz” tavrı dikkat çekiciydi. Elbette, bir başka ülkenin demokratik seçimlerine “müdahale” görüntüsü vermemek için sessiz kalmayı tercih etseler de kimi liderlerin Erdoğan’la yıldızları geçmişte hiç barışmamıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, ABD Başkanı Joe Biden ve yakın zamanda İsrail’de Başbakan koltuğuna yeniden oturan Benjamin Netanyahu ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Erdoğan’a karşı geçmişte “sorunlu” bir üslup kullanmışlardı. Hele Macron’un “uygun bulduğu ortamlarda” Erdoğan aleyhine tutumunu açıkça beyan etmesi normal karşılanır olmuştu. Ancak, Türkiye’deki seçimler öncesi, özellikle bu kadro Erdoğan karşıtı bir söz sarfetmemek için özen gösterdi. Sadece, İsveç’in NATO üyeliği konusunda Erdoğan’a “vetonu artık çek” tarzı çağrılar vardı, bir de Türkiye’deki seçimlerin demokratik bir ortamda gerçekleşmesine yönelik temenniler. Ezcümle, Batı medyasının hararetli bir şekilde kullandığı “Otokrat Erdoğan” etiketi seçimler öncesi “lider siyasetinde” yer bulmadı. Bunun asıl nedeniyse açıktı; Erdoğan’ın bu tip açıklamaları kendi kamuoyunda “propaganda unsuru”na dönüştürme ihtimali. Keza Erdoğan Batı medyasının başlıklarını tam da bu şekilde seçim kampanyasında net şekilde kullandı ve Türk seçmenine “Batı’nın karanlık çevreleriyle işbirliği yaparak ülkenin aleyhine çalışan bir siyasi bloğa karşı savaşıyorum” mesajını verdi. Bu retoriği önceki seçimlerde de kullanan Erdoğan’ın eline Batılı liderler her ne kadar malzeme vermek istemese de (önceki seçimlerden ders almış görünüyorlardı) kendi ülkelerinde faaliyet gösteren medya kuruluşları bu çizgiden ayrıldılar. Seçim öncesinde Erdoğan’ın giderek daha da güçlenen “tek adam” rejimi kurduğunu, 14 Mayıs’ta yine kazanırsa rejimin “Moskova’dakinden farklı olmayacağını” öne süren Batı Medyası, seçim sonrası kendi başkentlerine “pragmatist davranma” önerisinde bulundu. Fakat Erdoğan’a herhangi bir konuda “taviz verilmemesi” yönündeki görüşün yeniden ağırlık kazandığı anlaşılıyor. Bunun Erdoğan’ın seçim zaferini ilan ettiği ilk iki konuşmasındaki üslup ve gösterdiği hedeflerle ilişkisi olduğu düşünülebilir. Erdoğan’ın konuşmalarında LGBT karşıtlığını dile getirmesi ayrıştırıcı bulundu, Batı’nın teröre destek verdiği iddiasını da yinelemesi olumsuz tepki yarattı. Batı medyası bunu “değişim sinyalleri zayıf”, şeklinde değerlendirdi ve ilk günkü “muzaffer lider” retoriği yerini yine “Erdoğan’a karşı tavizsiz siyaset” cümlelerine bıraktı. Yani, Batı medyası “had bildirme” moduna süratle geri döndü.

SEÇİM SONRASI ERDOĞAN’A BAKIŞ Türkiye’deki seçim süreci dünya genelinde büyük ilgi ve merakla takip edildi. Seçimleri izlemek üzere 2 bini aşkın basın mensubu Türkiye’ye geldi. Başta haber ajansları olmak üzere çoğu uluslararası yayın kuruluşu özellikle birinci turu ve meclis seçimlerini son bir hafta kala “sıcak haber takibi” formatıyla değerlendirdi. Türkiye’den anketler, sokak röportajları, uzman görüşleri Pasifik’teki ada ülkelerinin haber bültenlerinde bile yer aldı. Türkiye seçimleri, tarihinde hiç karşılaşmadığı küresel ilgi ve takiple dünya çapında izlendi, seçimler “2023 yılının en önemli siyasi olaylarından biri olarak” nitelendirildi. Bunda elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi akıbeti ve Türkiye’nin tercih edeceği “yön tayini” konusunda ortaya çıkan merakın etkisi büyüktü. Yani, seçimlerle Türkiye’nin ve/veya Türk kamuoyunun doğu-batı ekseninde bir yön tercih edeceği iddiası ya da görüşü küresel düzeyde ilginin artmasına neden oldu. Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı AB ülkeleri, özellikle Türk diasporasının bulunduğu Batı Avrupa ülkeleri, Erdoğan’ın “sığınmacı” kartını kullanmasından çekinen ülkeler, Rusya’yla yakın ilişkisinden endişe duyan ABD ve NATO ittifakı üyeleri, tabii ki Erdoğan’a yakın duran Rusya, hemen tüm Ortadoğu, Balkan coğrafyası, İslam ülkeleri ve Arap dünyası (Körfez ülkeleri), Azerbaycan ve Orta Asya’daki Türk devletleri seçimleri yakından izledi. ABD ve İngiltere araştırma şirketlerine kendilerine özel kamuoyu araştırması ve anketler hazırlattılar. Çin, Japonya ve İran seçimleri “diplomatik misyon düzeyinde” Türk medyasını sıkça ziyaret edip, özel iletişim kanalları açarak takip ettiler. En çok sorulan sorular; Erdoğan’ın kaybetmesi halinde “yeni yönetimin” izleyeceği muhtemel dış politika yönü hakkındaydı. Erdoğan’ı tanıyan, hatta “kimi sorunlara rağmen” onunla “devam etmeyi” tercih eden ülkeler grubunda tek endişe “yeni yönetimle ilgili bilinmezlerdi”. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim zaferi dünya çapında ilgi uyandırdı. İkinci turu rahat geçeceği yönündeki tahminler doğru çıkmıştı ama Türkiye’de muhalefetin itiraz yükseltip halkı sokağa çağırma ihtimali “merakla beklenen” bir diğer gelişmeydi. Bunun olmaması özellikle Batı başkentlerinde en azından başlangıçta “istikrarlı Türkiye” görüntüsü için bir işaret olarak kabul edildi. Muhalefetin sonucu “kolay” kabullenişi seçimlerin demokratik ve özgür bir ortamda gerçekleştiğinin göstergesiydi ama “adil” olmadığına ilişkin iddialar devam ediyordu. Bu da belli ki “sokağa çıkma” motivasyonu oluşturacak bir gerekçe değildi. Artık her şey yine Erdoğan’la görüşülecek, sığınmacılardan-mültecilerden İsveç’in NATO üyeliğine, Rusya-Ukrayna savaşından enerji nakil hatlarının rotasına kadar çok geniş yelpazeye yayılan Türkiye jeopolitiğinin tek muhatabı yine Erdoğan olacaktı. Onun “bileğini bükmek” mümkün değildi, o halde masalar onun istediği gibi kurulacak, “pazarlıklar” onun konuştuğu dilden yapılacaktı! Peki, bunu kabullenmek, rıza göstermek Batı demokrasi değerlerine aykırı bir tutum değil miydi? Seçimlerle iktidarını korusa da yaptığı zafer konuşmasıyla Batı medyasına göre “hala aynı yerde görünen” Erdoğan’la iletişim nasıl kurulmalıydı? Bu satıra kadar genel manzarayı çizmemize yardımcı olan bazı makale ve değerlendirmelere bakalım şimdi. BATI MEDYASINA GÖRE ERDOĞAN’LA NASIL İLETİŞİM KURULMALI? Batı medyası bu sorunun cevabı üzerine yoğunlaşmış görünüyor. Her ne kadar Türkiye ekonomisinin daha zor bir dönemden geçeceği ve 2024’ün Mart ayında yapılacak yerel seçimlerle “erken genel seçimlerin” kapısının açılacağı ihtimaline vurgu yapılsa da, Türkiye’nin “tek efendisinin” Erdoğan olduğu gerçeği kavranmış durumda. Keza makale başlıklarında; “Efendi”, “Usta”, “Sultan” ve “Tek Lider” gibi tanımların kullanımı dikkat çekiyor. Bu “gerçeklikten” hareketle Erdoğan ile uyumlu hareket etmenin devletlerin çıkarına gözükse de “Batılı değerler” açısından bunun son derece sorunlu ve sakıncalı olduğu görüşü bir kez daha öne çıkıyor. Batı medyası Erdoğan yönetimine karşı (Erdoğan’ın demokrasiye bağlılığını gösteren somut adımlar atmaması halinde) “geri adım atılmaması”, “hoşgörü ve sempati” yaklaşımı sergilenmemesi gerektiğini söylüyor. Bu konuda çarpıcı birkaç örnek şöyle; · The Washington Post’ta “Editoryal Kurul” yazısı; “Erdoğan Türkiye'de kazandı. Batı şimdi ne yapıyor?” başlığını taşıyor. Bu makalede Batı’ya Erdoğan’la hiçbir şekilde işbirliğine gidilmemesi yönünde bir çağrı var. “Rusya'nın Türkiye'nin parçalanan ekonomisine yaptığı milyarlarca dolarlık yardım karşılığında Moskova ile ortak bir eksende demokrasi ve sivil hakları baltalayan Erdoğan, yönetilmesi gereken bir sorun olmaya devam edecek”, diyor gazetenin yayın kurulu. Makalede Türkiye’nin F-16 taleplerinin İsveç’in NATO üyeliği karşılığında pazarlık masasında olduğu belirtiliyor. Ancak son cümle gayet net şekilde bu tip “pazarlıklardan” uzak durulması yönünde. “Biden yönetimi ve Avrupalı müttefikleri, Erdoğan'ın ayaklar altına aldığı temel Batı değerleri adına seslerini yükseltmeye devam etmeli”, denilerek makale sona eriyor. · BBC’nin Avrupa Yayınları Editörü Katya Adler’in analiz/makalesi ise Erdoğan’a karşı Batı’nın mutlaka bir tavır değişikliği göstermesi gerektiğini vurguluyor. “Erdoğan'ın zaferi Batı için neden önemli?” başlıklı yazıda Türkiye, zor ve öngörülemez olsa da Batı'nın çok önemli bir müttefiki olduğu hatırlatılıyor. Yazıda dikkat çekici bölümler şöyle; “Türkiye NATO'nun tüm misyonlarında yer alan kilit bir üyesidir. Erdoğan Rusya ile yakın bağlarını sürdürebilir ama Ukrayna'ya askeri yardım da sağlıyor. Bir zamanlar Türkiye'nin AB'ye girmesinin tutkulu bir savunucusu olan Erdoğan, bugünlerde "Türkiye'yi yeniden büyük yapmak"tan bahsediyor. Onun için bu, daha bağımsız bir dış politikaya sahip olmayı gerektiriyor. Erdoğan yıllar geçtikçe, tüm müttefikleriyle yüksek düzeyde etkileşimli ilişkiler geliştirdi. Rusya'nın Ukrayna'daki tahıl tedarikine yönelik ablukayı sona erdirdiği ve dünyanın onlara bağlı olan bölgelerine akmasına izin verdiği bir anlaşmaya aracılık etmesiyle ünlendi. Ayrıca Rusya'nın komşusu Finlandiya'nın NATO'ya katılmasına resmi onay verdi. Batı, Türk ekonomisinin içinde bulunduğu kötü durumun ve Erdoğan'ın mali durumu istikrara kavuşturmaya ve yabancı yatırımı çekmeye odaklanması olasılığına karşılık, “beklentilerini” açık biçimde dile getirmeli. AB, mültecilerin güvenliklerini riske atarak Türkiye tarafından Suriye'ye geri itilme olasılığından ve Türkiye'nin insan kaçakçılarının Akdeniz üzerinden sığınmacı ve diğer göçmen teknelerini göndermeleri için yeniden serbest hüküm sürmesine izin vermesinden endişe duyuyor. Türkiye'nin yapacakları ve ne yaptığı önemli.” Bu yazıda Türkiye'nin stratejik öneminin altı çizilirken Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle bu statüsünün Batı için daha da önem kazandığına işaret ediliyor. Katya Adler’in kaleme aldığı analiz şu cümleyle sona eriyor; “İktidardaki üçüncü on yılına girerken çok az kişi Erdoğan'dan büyük dış politika sürprizleri bekliyor. Ancak Ankara'nın stratejik müttefikleri gerçekten de onu artık çok yakından izliyor. Türkiye'nin ne yaptığı herkes için önemli.” · Seçim sonuçlarına ilişkin The New York Times’a bir makale hazırlayan gazetenin İstanbul temsilcisi Ben Hubbard’ın kullandığı başlık oldukça ilginç; “Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçiminden çıkarılacak beş çıkarım”. Bu beş başlık şöyle sıralanıyor; 1–Krizler Erdoğan’ı yaraladı ama çökertmedi 2–Deprem seçimi fazla etkilemedi 3–Terör uyarıları seçmenlerde yankı uyandırdı 4–Oylama özgürdü ama adil değildi (devletin tüm imkanları ve medya gücü Erdoğan lehineydi) 5–Erdoğan artık ekonomik sorunlarla yüzleşmek zorunda. Bu son başlıkla yazar, ekonomiyle ilgili süreçlerin bundan sonra Türkiye için en önemli konu olacağının altını çiziyor. Dikkat çektiği bir başka husus da Erdoğan’ın kampanyası sırasında ekonomi politikalarını değiştirmeyi planladığına dair hiçbir işaret vermemiş olması! Hubbard’a göre Erdoğan yeni döneme bir kur krizi veya resesyon riskine karşı elinde hemen hiç cephane kalmadan giriyor. Bunlarla başa çıkabilme konusunda ise, Batı’nın Erdoğan’a ne kadar yardımcı olacağını kestiremediğini söylüyor. Şimdi Erdoğan’ın “oyun oynarken” (dış politikada hamle sırası ona geldiğinde) daha fazla dikkat edeceğini düşündüğünü belirtiyor. Yine de Erdoğan’ın elinde “Putin dostluğu”, “sığınmacılar kartı” ve “savunma sanayi yenilikleri” olduğuna dikkat çekiyor. · İngiliz gazetesi The Guardian’da Ortadoğu muhabiri ve uzmanı Ruth Michaelson, Erdoğan’ın “bölerek, ayrıştırarak” iktidarını sürdürme alışkanlığına devam edeceğini iddia ediyor. Batının ve özgür dünyanın bunu daha ne kadar tolere edeceğini soran yazar, sert ve baskıcı yöntemleriyle kimileri için “karizmatik” kimileri için de “otokrat” görünen Erdoğan’ın Batı dünyasında “mecburi ortak” olarak görülmeye devam edeceğini söylüyor. Yani, ona karşı gösterilen “sempati”nin bir tür zorunluluk hali olduğunu öne sürüyor. · The Financial Times’ın editoryal kurulu seçim sonuçlarına ilişkin yayınladığı yazının başlığını; “Türkiye ekonomisi ve demokrasisi için kaygılı bir gelecek”, şeklinde kullanmış. Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim zaferinin tadını çıkarmak için çok az zamanı bulunduğuna dikkat çekilen yazıda, şu değerlendirme yapılmış; “Erdoğan'ın politikaları, batılı müttefiklerle kavga etme eğilimi ve otoriterliğe doğru kaymasıyla birleşince, çok ihtiyaç duyulan parayı sağlayabilecek yabancı yatırımcıları uzun zaman önce korkuttu. Bu sürdürülebilir değil. Devletin lirayı savunacak kaynakları tükeniyor. Erdoğan'ın şahsi takıntılarını bir kenara bırakması, konvansiyonel para politikasına dönmesi ve devlet kurumlarına yeniden itibar kazandıracak ciddi adımlar atması gerekiyor”. FT için Türkiye Batı’da pek çok açıdan güvenilmez bir ülke. Erdoğan’ın bu algıyı değiştirecek radikal bir değişime gitmesi gerektiği vurgulanıyor. Fakat bununla ilgili umut verici bir işaret olmadığına dikkat çekiliyor. Yazı şöyle sona eriyor; “Rotası ne olursa olsun, Türkiye endişe verici derecede fırtınalı sulara girme riskini almış görünüyor!” · Seçim sonuçlarına ilişkin CNN’in internet sayfası için bir yazı kaleme alan, sıklıkla bu yayın kuruluşunda görüşlerine yer verilen tarihçi akademisyen Prof. Ruth Ben-Ghiat (Mussolini – Güçlü Adamlar ve Modern Faşizm isimli kitabıyla “best seller” olmuş bir uzman) Erdoğan’ın tıpkı Putin gibi “sürekli kazanan bir sistem” kurduğunu iddia ediyor. Batı’nın bir otokratla nasıl konuşması gerekiyorsa Erdoğan’la da bu şekilde iletişim kurması gerektiğini belirtiyor. Seçimleri yasama, yürütme ve yargı üzerinde kurduğu baskı ve en çok da tekel haline dönüştürdüğü medya sayesinde kazandığını, öne sürerek buna rağmen Erdoğan’a ülke nüfusunun yarısının oy vermediğini hatırlatıyor. Açık bir önerisi yok yazarın ama seçim öncesi The New York Times için bir yazı kaleme alan CNN International’ın ünlü “uluslararası ilişkiler uzmanı” Fareed Zakaria gibi o da, işbirliği yapılması halinde Erdoğan’ın “iyice kontrolden çıkacağı” ve “haddini aşacağı” uyarısı yapıyor. · İsrail’in önde gelen gazetelerinden Haaretz’in editoryal kurulunun yayımladığı yazının başlığı; “Muzaffer bir Erdoğan şimdi daha önce görülmemiş krizlerle yüzleşecek”, şeklinde. Erdoğan’ın İsrail tarafından iyi tanındığı belirtilen makalede, özellikle Türk dış siyasetinde sürpriz değişimler beklenmediğinin altı çiziliyor. Erdoğan’ın ekonomik krizle meşgul olacağı vurgulanıyor ve Türkiye’nin zor bir döneme girdiği öne sürülüyor. Yazı şu cümleyle sona eriyor; “Türk demokrasisi, son derece gergin olmasına rağmen, otoriter rejime bir beş yıl daha vermeyi seçti. Sadece en iyisini umabilir ve sabırla beş yıl daha bekleyebiliriz.”

DÜNYA BAŞKENTLERİNDE YENİ ERDOĞAN DÖNEMİNE HAZIRLIKLAR NASIL YAPILIYOR Bu konudaki ilk işaretler başlangıç noktası olarak “yoğun tebrik trafiği” üzerinden ele alınabilir. Erdoğan’a adeta yağmur gibi yağan tebrik mesajları, yoğun telefon trafiği, sosyal medya sayesinde mesajlarını kamuoyuna her zamankinden daha hızlı bir şekilde duyuran dünya liderlerinin “olağanüstü sürati” Erdoğan’ın “önemli bir küresel lider” olarak değerlendirildiğini gösterdi. Mesajların içeriği ve liderlerin Erdoğan’a ulaşma süreleri bize önümüzdeki döneme ilişkin bazı ipuçları veriyor. Erdoğan’ın Ortadoğu’da muteber bir lider olduğu aşikar. İlk kutlama mesajının Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu’daki en yakın müttefiklerden biri haline gelen Katar’ın Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Thani’den geldiğini hatırlatalım. “Sevgili kardeşim Recep Tayyip Erdoğan” diye hitap eden Al Thani, “Zaferinizi tebrik ederim” diyordu. Türkiye’nin yoğun destek verdiği KKTC, Azerbaycan, Libya, Filistin gibi dost ülkelerin yanı sıra ilişkilerini yeniden iyileştirdiği BAE, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerden de tebrik mesajları seçim gecesi geldi. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi bile “destek” açıkladı. Bu mesajlar aynı zamanda söz konusu ülkelerle ilişkilere atılan “yeni formatın” olumlu sonuçlar verdiğine yönelik bir işaret, olarak değerlendirilebilir. Avrupa’dan ilk tebrik ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’dan geldi ve onu diğer AB temsilcileri ve ülkelerinin liderlerinin mesajları izledi. Türkiye’yi sık sık eleştiren ülke liderlerinden biri olan Macron, “Fransa ve Türkiye’nin birlikte üstesinden geleceği büyük sınamalar var. Başkan Erdoğan ile birlikte ilerlemeye devam edeceğiz” diyordu. Diğer AB ülkeleri de benzer işbirliği mesajları verdiler. AB ile ilişkiler yıllardır inişli-çıkışlı, ite kaka ilerliyor. İnsan hakları ve özgürlükler konusunda Türkiye’yi eleştirmekten çekinmeyen AB ülkeleri, aynı zamanda mülteci anlaşması nedeniyle yükünü hafiflettiği gerekçesiyle Ankara ile “iyi ilişkiler” arayışında. Dolayısıyla Erdoğan gibi “bildik bir siyasi aktör” ile “yola devam etmek” Avrupa’nın çıkarlarından yana bir gelişme olabilir. Bu değerlendirme, Avrupa başekntlerini iyi bilen uzmanların ortak görüşü. ABD’den başkent Washington’dan ilk tebrik eski başkan Donald Trump’tan geldi. Trump, Erdoğan için “Önem ve saygınlığını yükselttiği ülkesini ve halkını nasıl sevdiğini ilk elden gördüm” vurgusuyla zaferini kutladı. ABD Başkanı Joe Biden daha sonra tebrik mesajı açıkladı. Malum Biden’ın kendisi seçilmeden önce söylediği “Erdoğan’ı darbeyle değil, seçimle değiştireceğiz” sözleri hafızalarda yer etmişti. Ancak seçim kampanyası döneminde ABD yönetimi, “Kim seçilirse onunla çalışacağız” diyerek dengeli gitmeyi tercih etti. Biden’ın Erdoğan’ı telefonla arayarak görüşmesi ayrı bir başlık halinde değerlendirilmeli. Lakin bu noktada görünen o ki Türkiye’ye verilmesi beklenen/istenen F-16’lar artık İsveç’in NATO üyeliği şartına bağlanmış durumda. Türkiye ABD’den 40 adet F-16 Blok 70 uçağından satın almak için başvuru yapmıştı. Ayrıca bu başvuruda (teklifte) TSK envanterinde bulunan 80 adet F-16 Blok 50 uçağı için modernizasyon kiti tedarik edilmesi de vardı. Modernizasyon kitleri teklifi Başkan Biden’ın onayından geçse de Kongredeki Türkiye karşıtları nedeniyle süreç uzuyor ve sonuçlanmıyor. Yine de iki ülke ilişkilerinin pragmatik bir çerçevede ilerleyeceğini öngörmek mümkün. Bu arada, Türkiye’den 11-12 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta yapılacak NATO Zirvesi'ne kadar İsveç’in ittifaka üyeliği için olumlu bir karar alması bekleniyor. Erdoğan’ın bu adımı atacağı yönünde Washington’da bir beklenti oluşmuş durumda. Lakin Ankara’nın F-16’larla birlikte el yükseltip F-35 projesine dönüş ya da ön ödeme olarak verdiği 2 milyar dolar civarındaki paranın tahsili konusunda Biden Yönetimine baskı yapması da ihtimal dahilinde. Türkiye bilindiği gibi Ukrayna krizinde uzlaştırıcı bir yaklaşım izlemeyi tercih ederek esir takası, tahıl anlaşması gibi konularda “sorun çözücü” olarak öne çıktı. Ukrayna’ya satılan SİHA’lar önemli başarı sağlarken Türkiye, sivil Rusların Batı’ya açılan kapısı oldu. Kılıçdaroğlu’nun aksine Erdoğan, “Dostum Putin ile yola devam” mesajı verdi. Dolayısıyla bu iki ülke liderinin Erdoğan’ı ilk kutlayanlar arasında yer alması sürpriz olmadı. Erdoğan savaşan bu iki ülkeyle ilişkilerini dengede yürütmeyi başaran tek NATO ülkesi konumunda ve bunu Erdoğan’ın bizzat devreye kurarak yönettiği “lider diplomasisine” borçlu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Venezuela’dan Somali’ye Pakistan’dan Taliban’a farklı kesimlerden Batı’ya karşı “dik duruşundan” ötürü de destek buldu. Batı ile sorun yaşayan Venezuela lideri Nicolas Maduro “Yaşasın Türkiye” diye tweet attı. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, “Erdoğan, mazlum Müslümanlar için bir güç sütunu” dedi. Doğrusu, dünyada, çok farklı ülke ve kesimlerden böylesine yakın alaka ve teveccüh gören lider sayısı oldukça az. Erdoğan bunu başarabilmiş ender isimlerden biri. Yeni dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada izleyeceği istikamet geçmişte izlediğinden çok farklı olmayacaktır. Ancak, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğaz ve küresel rekabetin dayattığı zorunluluklara bağlı olarak “komşularıyla daha az sorunlu”, masa diplomasisine daha fazla mesai ayıran bir eğilim ortaya çıkabilir. Atayacağı Dışişleri Bakanı kim olursa olsun nihai kararları Erdoğan’ın aldığı unutulmamalı. Bu yüzden, dış politikada tahmin ve beklentileri kesin ifadelerle dile getirmek mümkün görünmüyor. Tek gerçek şu ki Batı, Türkiye hesaplarını yaparken, Erdoğan’ın “eli bükülemeyen lider” konumunu kabul ederek yola çıkması gerektiğini artık iyi biliyor.
 

Laufey

ZF Kullanıcı Sorumlusu
Emektar Üye
Katılım
17 Eki 2022
Mesajlar
1,958
Tepkime puanı
19
Puanları
12

İtibar:

Teşekkürler
 
Üst Alt