End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
Dostoyevski(1821-1881), bir film festivaline adını da veren ve adalet duygusunun üzerinden yüzyıllar geçse dâhi hala geçerli olduğunu göstermesinin üzerinden bu yıl itibari ile tam 1 5 7 yıl geçti.
Geçen yıllara rağmen dünyanın bilhassa az gelişmiş ülkelerinde daha çok olmak üzere “Adalet” maalesef yaşanamıyor. Bizde de girenler, çıkanlar bir şeyden habersiz yaşayanlar. Yaşamanın sadece kendilerine dokunmadığı sürece “yaşamak” olduğunu sananlar.
Bütünün kıymetinden uzakta bir hayat elbette sürüyorlar. Okumak, yazmak ama en çok da kayda değer olan nitelikli bir sanat ortaya koyabilmek. Bu yıl …ödülüne layık görülen 87 yaşındaki İoanna Kuçuradi ile ödül töreni öncesi kısa bir konuşma imkanım oldu. Tıpkı on üç yıldır büyük bir fedakarlıkla yürütülen ve kurucusu olduğu, aynı zaman İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin çok sevdiği Prof. Dr.Adem Sözüer’in kapıda henüz misafirler gelmeden önce ki konuşmamızdaki gibi “Adalet ve yenilenme”.
Yine CRR konser salonunda, Prof.Dr. Adem Sözüer’in aynı şekilde emek ortaya koyduğu zarif eşi Prof.Dr.Bengi Semerci’nin yine her yıl olduğu program akışı ve niyetleri ile biçimlenen bu yıl ki açılışın inceliği üç kadından oluşmasıydı.
Yıllardır henüz çocuk yaşlarda keşfedip hayranı olduğum, Ferhunde Hanım, dizisinde tanıdığım AyşeNil Şamlıoğlu, Sinema Onur Ödülü’nü alırken, yıllar önce Ankara’da yine böyle bir ödül töreninde kafasının bir şeylere takıldığını, canını sıkan şeyler olduğunu ifade ederken; yüzünden üzgün olduğunu anlayan Beyhan Saran’ın, yanına gelip: “Ayşe’ciğim lütfen üzülme, bu ülkede yeteneklerin, başarıların pek takdir edilmez, kolay harcanır, sakın moralini bozma. Sen, devam et” dedikten sonra öğrendim ki gerçekten bu insana büyük motive sağlayan bir şey her şeye rağmen bunu görüp değerlendiren jüriye de teşekkür ederim” dedi.
Program öncesi ise “Ellerin üşümüş diyerek tuttuğum ellerimi konuşmamız sırasınca hiç bırakmayan ve bu yıl Akademik Onur Ödülüne layık görülen Prof.Dr.İonna Kuçuradi ise ödül töreni öncesi kısaca felsefe üzerinden demlendik. Olmayan bir şeyin varlığı, olsa burada olur muyduk, cümlesi hocamızın derin bakışını sunarken, kendi ödülünü alırken “Sinema sanatı ile bunu adeta bizim gözümüze sokarak anlatmaya çalışması çok kıymetli. Bilhassa bu festivale emek verenlerin uğraşları da taktir edilesi. Beni onurlandırdılar. Teşekkür ediyorum” dedi.
Ve arkadaşımız Alin Taşçıyan’ı kalabalıktan tebrik etmek için aradığımda bulamadım. Bizim camiadan bir Viktor Apalaçi’yi ve ödül alacağı için Alin’i gördüm.
Alaylı olduğum (neredeyse yirmi beş yıl) ve ilk olarak, Doğan Medya grubuna bağlı olarak Hürriyet’de belki profesyonel olarak ilk deneyimlerim üzerinden tam on yedi koca yıl geçmiş. Biri içerde, biri dışarıda yani ben alaylı olarak teknolojiye geçişi çabuk sağlamışım, netice de Atilla Dorsay Hocamın dediği gibi buradan para kazanılmıyor. O zaman da sadece üretendim, hala da öyle. Dolayısı ile ek iş ya da en sevdiğiniz işi, mecburi olarak ekmek paranızı kazanma derdinden sonra erteleyerek yaptığınız için ortaya koyulan emek ve mücadeleler sırasında, sizde en az emin olun bir gazete içinde çalışmış olmaktan çok daha fazlasını öğrenme imkanı buluyorsunuz.
Alin Taşçıyan; “ Bu kadar iki güzel insan arasında umarım bu ödülü hak etmişimdir. Teşekkür ederim” dedi, elbette on altı yıl Milliyet’de en alttan yukarıya emekle çıkılıyor. Bence ödül töreninde Alin Taşçıyan’ın, ifade etmediği ama bana kalırsa gecenin en anlamlı olanı aldığı ödülün Hrant Dink’in katilinin serbest bırakılmasına denk gelmesi itibari ile belki de muhteşem, adeta bir tokat gibi ödüldü.
Yani herkes için adalet ama adaleti de anlayıp, söyleyebilecek ve şartta ifade edebilecek yürekler gerekmekte.
Nerede, kim, hangi kıtada, hangi mahallede olduğumuz değil bizim şu gezegende, önce kendi gerçekliğimizi ortaya koyduktan sonra hayata anlam ve mâna koyabilmek önem arz etmekte. Ve her şey zamanında ve her şey yerli yerinde iken.
Üç güzel kadını tekrar kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Geçen yıllara rağmen dünyanın bilhassa az gelişmiş ülkelerinde daha çok olmak üzere “Adalet” maalesef yaşanamıyor. Bizde de girenler, çıkanlar bir şeyden habersiz yaşayanlar. Yaşamanın sadece kendilerine dokunmadığı sürece “yaşamak” olduğunu sananlar.
Bütünün kıymetinden uzakta bir hayat elbette sürüyorlar. Okumak, yazmak ama en çok da kayda değer olan nitelikli bir sanat ortaya koyabilmek. Bu yıl …ödülüne layık görülen 87 yaşındaki İoanna Kuçuradi ile ödül töreni öncesi kısa bir konuşma imkanım oldu. Tıpkı on üç yıldır büyük bir fedakarlıkla yürütülen ve kurucusu olduğu, aynı zaman İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin çok sevdiği Prof. Dr.Adem Sözüer’in kapıda henüz misafirler gelmeden önce ki konuşmamızdaki gibi “Adalet ve yenilenme”.
Yine CRR konser salonunda, Prof.Dr. Adem Sözüer’in aynı şekilde emek ortaya koyduğu zarif eşi Prof.Dr.Bengi Semerci’nin yine her yıl olduğu program akışı ve niyetleri ile biçimlenen bu yıl ki açılışın inceliği üç kadından oluşmasıydı.
Yıllardır henüz çocuk yaşlarda keşfedip hayranı olduğum, Ferhunde Hanım, dizisinde tanıdığım AyşeNil Şamlıoğlu, Sinema Onur Ödülü’nü alırken, yıllar önce Ankara’da yine böyle bir ödül töreninde kafasının bir şeylere takıldığını, canını sıkan şeyler olduğunu ifade ederken; yüzünden üzgün olduğunu anlayan Beyhan Saran’ın, yanına gelip: “Ayşe’ciğim lütfen üzülme, bu ülkede yeteneklerin, başarıların pek takdir edilmez, kolay harcanır, sakın moralini bozma. Sen, devam et” dedikten sonra öğrendim ki gerçekten bu insana büyük motive sağlayan bir şey her şeye rağmen bunu görüp değerlendiren jüriye de teşekkür ederim” dedi.
Program öncesi ise “Ellerin üşümüş diyerek tuttuğum ellerimi konuşmamız sırasınca hiç bırakmayan ve bu yıl Akademik Onur Ödülüne layık görülen Prof.Dr.İonna Kuçuradi ise ödül töreni öncesi kısaca felsefe üzerinden demlendik. Olmayan bir şeyin varlığı, olsa burada olur muyduk, cümlesi hocamızın derin bakışını sunarken, kendi ödülünü alırken “Sinema sanatı ile bunu adeta bizim gözümüze sokarak anlatmaya çalışması çok kıymetli. Bilhassa bu festivale emek verenlerin uğraşları da taktir edilesi. Beni onurlandırdılar. Teşekkür ediyorum” dedi.
Ve arkadaşımız Alin Taşçıyan’ı kalabalıktan tebrik etmek için aradığımda bulamadım. Bizim camiadan bir Viktor Apalaçi’yi ve ödül alacağı için Alin’i gördüm.
Alaylı olduğum (neredeyse yirmi beş yıl) ve ilk olarak, Doğan Medya grubuna bağlı olarak Hürriyet’de belki profesyonel olarak ilk deneyimlerim üzerinden tam on yedi koca yıl geçmiş. Biri içerde, biri dışarıda yani ben alaylı olarak teknolojiye geçişi çabuk sağlamışım, netice de Atilla Dorsay Hocamın dediği gibi buradan para kazanılmıyor. O zaman da sadece üretendim, hala da öyle. Dolayısı ile ek iş ya da en sevdiğiniz işi, mecburi olarak ekmek paranızı kazanma derdinden sonra erteleyerek yaptığınız için ortaya koyulan emek ve mücadeleler sırasında, sizde en az emin olun bir gazete içinde çalışmış olmaktan çok daha fazlasını öğrenme imkanı buluyorsunuz.
Alin Taşçıyan; “ Bu kadar iki güzel insan arasında umarım bu ödülü hak etmişimdir. Teşekkür ederim” dedi, elbette on altı yıl Milliyet’de en alttan yukarıya emekle çıkılıyor. Bence ödül töreninde Alin Taşçıyan’ın, ifade etmediği ama bana kalırsa gecenin en anlamlı olanı aldığı ödülün Hrant Dink’in katilinin serbest bırakılmasına denk gelmesi itibari ile belki de muhteşem, adeta bir tokat gibi ödüldü.
Yani herkes için adalet ama adaleti de anlayıp, söyleyebilecek ve şartta ifade edebilecek yürekler gerekmekte.
Nerede, kim, hangi kıtada, hangi mahallede olduğumuz değil bizim şu gezegende, önce kendi gerçekliğimizi ortaya koyduktan sonra hayata anlam ve mâna koyabilmek önem arz etmekte. Ve her şey zamanında ve her şey yerli yerinde iken.
Üç güzel kadını tekrar kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.