End
Üye
- Katılım
- 21 Ocak 2021
- Mesajlar
- 972
- Tepkime puanı
- 51
- Puanları
- 18
- Cinsiyet
- Medeni Hali
- Memleket
- 19 ÇORUM
- Takım
- Fenerbahçe
- Burç
- Kova
- Mesleği
- Muhasebe
İtibar:
XV.ULUSLARASI KURUMSAL YÖNETİM ZİRVESİ
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği-20.yıl ve TUSİAD desteği ile her yıl düzenlemiş olduğu programı, Tekfen Tower Konferans Salonunda gerçekleşti.
Oldukça katılım olan programı; tam da epey süredir beklenen, Napolyon Filminin, ön gösterimi arasına sıkıştırarak yakalayabildim. Açılış konuşmasını SPK Başkanı, İbrahim Ömer Gönül’ün yaptığı ve 15.düzenlenen zirvenin, herkese hayırlı olması temennisi ile başlayan, İbrahim Ömer Gönül’ün, sermaye piyasaları ve borsanın, dünyada yaşanan krizler dolayısı ile her an tetikte olduğunu belirtirken; risk atında fon arayışının altını çizdi. Dünyada da halka arzların, yatırımcılar içinde bir alternatif olduğunu belirtti. Sonrasında sabah ki programı takip etmek istememde ki güzellik, ilk konuşmacının, Prof.Dr. İlber Ortaylı, olmasından kaynaklanmaktaydı.
Yeterince 100.yıl etkinliklerinin kutlanamadığını her fırsatta ifade eden değerli hocamızın söylemleri, paranın ve piyasanın, toplumun ve demokrasinin, kalbinin çatısını oluşturan, kurumsal, kavramı üzerinden anlatacakları son derece kıymetliydi. Ve tahmin ettiğim sunumunu gerçekleştirdi.
“Yönetici,Türk tarihinde önemli bir unsur. Türkler, tuhaf bir millettir. Çok kısa zamanda Çin sınırlarından; bizim çok sayıda olduğumuz ve Moğolların daha az olup; aynı at, aynı it ve aynı eti yiyenler, Türkler; takıntıları vardır mesela bunlardan birisi, Kadınlar, konusudur. Bu konu İslami yönden sekteye uğramış değildir, onu kafanızdan atın bir kere. İslam’dan önce daha mutaassıptılar. Moğollarda, Cengiz Han daha uyumlu gibi görünürken; Türklerin, değişik olduğunu daha militarist olduğunu belirtebiliriz. Bunu en iyi Dış İşlerinde görebiliriz. Buradaki hiyerarşiden, düşmanlarda dostlarda rahatsız oluyor. Osmanlı’ da bile, İran’a doğru gittikçe ordunun hep Türk olduğunu görürsünüz.
Rönesans dünyasında, ordu ve idare, büyük problemdir. İtalya’ya baktığımızda, şehir devletleri yer tutarlar, müteahhit/yüklenici askerler. Çok iyi savaşmaz, adamı kolay harcamaz. Machiavelli, buna karşı olduğu için- Floransa Ordusu- kuruldu. Ve onu eğitmeye çalıştı. Hepsi çok beceriklidir ama bürokrasileri, meseledir. Dolayısı ile kavga büyük olduğundan dolayı şehirden şehre sürülürler. 15.ve 16.yy’da Enderun var, burada bahsetmeyeceğim ama bu bir oluşumdur. Bundan dolayı Türkiye’nin kendine has bir yapısı vardır.
NUTUK
Şimdi bugün bana sorulan ise “Nutuk”.
Nutuk, affedersiniz, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu ve Atatürk’ün hayatını anlatan, temel bir eserdir. Bir ilmihâl, değildir. Yani bugün burada; iş adamlarına, şirket ve kurum yöneticilerine, önerilerek: “Nasıl, davranacakları falan öğretilmez!”. Böyle bir şey yok!
NUTUK, Gençlere, vatanı nasıl seveceksiniz, anlatılmak istenir, yani iş adamlarına demiyor. Belli ki; kırk yaş altına, sesleniyor. Geleceğe yani gençlere, vatan şuuru, veriyor.
Yani burası her zaman risk altında olabilir, işgal de edebilirler, hayatı boyunca ittifaklar peşinde koşan bir devlet adamı; sulhlara güvenmeyin, kendi başınıza kaldığınızda, kalacağınızı hissettiğinizde, düşünür ve ona göre hareket edersiniz. VATAN, SİZİNDİR! Başka kimseye güvenemezsiniz, demektedir. Bu çok açık yani bunun, şu ana burada bulunanlar ile bir ilgisi yok.
Şunu belirteyim, illa her toplantıda 100.yıl diye illa Atatürk’ü koymanın yeri yoktur. Saygı duruşunda bulunulur ve seminerde yaparsınız ama bu konularda, olmaz. (Sunumu yapanın konuşmayı bölerek, yöneticilere uyarı olarak ne söylenebilir sorusuna) Ona da geleceğim, o Nutuk’da değil. Anlatacağım.
Bir takım güruhlar, Nutuk’tan, Atatürk’ün yalanları, olarak bahsederken, diğerleri de Amerikan politika dili ile konuşanlar olarak ortaya çıktı. Onlarda, işte bu bir uyduruk Nutuk’tur, diyor.
Çok kitap çıktı ve “malum” diyenler, sizin anladığınız yobazlar değil öbür takım.
“Malum Kitap”, bu çok saygısız ve cahil bir ifade. Nutuk, gibi bir eserin ele alındığında, “mukayeseli” olarak ele alınır.
Bu memleketin, zengin arkeolojisi içinde, Ankara’da bulunan, Augustus Tapınağının, duvarında Latince olarak, İlahi Augustus, olarak başlar. Bütün hayatını, nasıl iktidar olduğunu vs. anlatıyor. On altı yaşında, iç harp de savaşır, anasının gözüdür. Kral olmak kolaydır ama sivil savaş zordur. Böyle genç yaşta, bizde Abdülmecid, diyebiliriz. Savaşmış ve Roma’nın ilk ebedi, hayat boyu diktatörüdür. Orada anlatır, bu birinci. İkinci, Babürdür. Yani Babürname.
Nutuk’ta, bizim pratikliğimiz yok ancak 1931 yılında toplanan, 3.CHP Fırkası Kurultayında, bu esaslar konuşulur. Ve bundan sonra yorumlar benim değil oraya aittir-Türkiye’nin ilk modern eseri; gençlerin, cemiyetin, nasıl olacağı hususlarının belirlenmiş halinin açılımları yapılıyor. En önemli konulardan biriside, Kadın-Erkek, eşitliği. –
Atatürk’te, Kadın Eşitliği, meselesi biraz hissidir. Belki Rumeliliğinden ileri geliyor, belki annesini çok sevmesinden, kadının cemiyetteki yeri bakımından çok aşırı bir saygısı var ki bu çok önemli bir husustur.
Kadınlar, bir an evvel idareye girsin, çok istiyor. Savaş boyunca mesela, Halide Edip Hanımı, mevkinin çok ötesinde, bir danışman gibi kullandı. Bu ölçülerde kavga da etti, giden Halide Hanım oldu, çünkü Türkiye için Reaslit değildi, Halide Hanım, bu kadar açıktır. Ama bilgili ve gerekli bir kadındır. 1930’larda, henüz bahsedilmeyen, konuşulmayan, Müslüman- Hindistan, Pakistan “Inside India” büyük bir eserdir. Konuşulan ama kurulamayan ve bu konuda ilk tahlilleri yapan Halide Edip’tir.
Solcu Hatunlar, Halide Edip’in İngiliz Edebiyatını, çok iyi bilmediğini söylüyorlar ki, laf. Sağcılarda, yeterince sağcı milliyetçi değil komünistlerle flört ettiğini söylüyor. Söyleyen, önemli bir insandır ama bunlar hep laf.
Biraz önce başta bahsi geçen, 1931, 3.CHP Fırkası Kurultayında, Kadın-Erkek eşitliği, konuşulmuş ve temeli, 1926 Kanuni Medenisidir. O kanun, çıkar ve Türk cemiyetine oturur mu, oturmaz mı tartışılıyor, hala. Esasında o oturuyordu, bugün ki esas oturmuyor.
Kalkıyor mesela boşanırken, Holding’i bile bölüşüyor, çiftler. Böyle saçma bir şey olmaz, neden bölüşsün? Holding, dediğin Sıtkı’nın Karı Boşama, keyfiyeti değil. Holding, dediğin milli bir müessesedir. Bizim neslimizde, iki tane çulsuz mektepli, sevişir, evlenir Holding kurarlar. Sonra da yirmi yaşından beri bir başkasını görmeyen bütün insanlar gibi ya devam ederler, ya boşanırlar. Elli yaşına gelince, Holdingi de mi böleceksiniz, o değildir, eş. Saçma sapan iş olmaz. Türkiye’de daha Batı memleketinde problemken, KADIN PİLOT koyuyor, mesela. Kadın, Amiralimiz bile var, Elhamdülillah. Kabiliyetli ise başımızın üstünde yeri var. Amiral de, Deniz Kuvvetleri Komutanı da, her şey de olur.
İşte o kurultayda ve öncesi yazılmış olan Türk Gençleri, çalışmak zorundadır. Henüz firma bile yokken teşebbüslerdir, diyor.
İş disiplini, iş çalışma sistemini, Türkiye 1931 ‘de oluşturdu.
II.Dünya Savaşında harbe girmedik, Türk İşletmeleri, ithalat yapamadık aksine İhracat yaptık. Almanlar geldi; sizde nasıl et var, nasıl ot var? Savaş, hammadde kıtlığı olduğu için olur olmaz şeylerin kullanılma durumları oluşmuş. Almanya’dan kaçan gençler diploması olmasa bile lisan bildiği için bütün işlere yerleşip ithalat yerlerinde konumlandılar. İki, üç sene sonra da şirkete ortak oldular.
1960’lar ve burada iki büyük adamın ismini söylemek gerekir. Bunlardan birisi Vehbi Koç, diğeri Asım Kocabıyık.
Onlar bilhassa, Kocabıyık, çok saygı duyduğum bir şahsiyetti. Onlar, Manager, yetiştirme noktasında bunu oluşturdular. Üçüncü büyük adamlar ise, Sezai Türkeş ve Fevzi Akkaya’dır. Mühendis kafası ile dolaşırlar ve Libya’da 80’lerde sistem kurdular. Bunlar çok önemli.
Nutuk, dedik. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, nasıl bir adamdı. Menderes’i (Adnan Menderes) haşlamak için çağırdı (1931) Atatürk, demokrasi istiyordu. Yobazların partinin içine girmesi, kendi kız kardeşi de dâhildir, buna. Saftı, Makbule Hanım. Serbest Fırkanın kapatılması, karışıklıklar, cehalet. Adnan Bey, bana göre bilgisiz bir adamdı. Türkçesi güzel, güzel konuşur, Fransızca bilmez ama Amerikanca’yı iyi bilirdi, Amerikan okulunda okuduğu için. O zamana göre lise mezunu ve mebus iken Hukuk Fakültesine devam etmiştir. Ders notlarını tutanda Ahmet Salih, o yüzden onu yanından hiç ayırmadı.
Adnan Bey; son derece çalışkan, dürüst ama bildiğim bildik ve haddini aşan işler yaptı. İstanbul’u imar etti. Köylüsünü çok severdi. İmar, hani diyorlar ya CHP zamanında camiler ahır oldu. Hayır, olmadı ama yıkanlardan biri maalesef, Adnan Menderes’tir.
Benim Hocam, saydı ben saymadım beş adet, Mimar Sinan mescidini yıktırdı.
Toprak reformuna kadar uzanan ve icraatlerine karşılık ne yaptığını öğrenmek isterken haşlamak için çağırdığında, Gazi Mustafa Kemal, aslında kendisi hakkında bir rapor hazırlar ve sonrasında da CHP’den ayrılır, Menderes.
O yüzden Atamız, ciddi teşebbüs erbabıdır.”
Salona sığamayacak katılımcılar için dışarıdaki lobiye kurulan ekrandan da izleme imkânı bulan katılımcılar, gün boyu süren gayet doyurucu panelden verimli ayrıldılar.
Tabii beklenen film öncesi; 100.yılımızda liderler, öncüler, vizyonlar derken, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, vizyonunun derinliğini bir de kumaşın bu yüzünden biçilmesinin gerekliliğini hatırlattı.
EMEL SEÇEN